Cinsellik, insan yaşamının en doğal ve vazgeçilmez deneyimlerinden biridir. Ancak tarih boyunca kadın cinselliği çoğu kez görmezden gelinmiş, baskılanmış ve denetim altında tutulmuştur. UNESCO verilerine göre, dünya genelinde kadınların önemli bir kısmı cinsel haklarını bilmediğini ifade etmektedir. Bu durum yalnızca bireysel yaşamı değil, kadın-erkek eşitliğini ve toplumsal gelişimi de doğrudan etkilemektedir. Türkiye’de bekâret baskısı, namus anlayışı, toplumsal tabular ve kadınların kendi bedenleriyle kurdukları sorunlu ilişki, cinselliği şekillendiren başlıca unsurlar arasında yer almaktadır.
Çocuklukta Başlayan Yasaklar
Cinsellik, ergenlikte değil çocuklukta hatta bebeklikte bedenin keşfiyle başlar. Ancak kız çocukları genital bölgelerine dokunduklarında çoğunlukla “ayıp, günah, yasak” gibi sert uyarılarla karşılaşırlar. Bu tepkiler, doğal merakı bastırır ve erken yaşta suçluluk duygusunun yerleşmesine yol açar. Üstelik aileler, çocuklara bedenlerini öğretirken çoğu zaman doğru anatomik isimleri kullanmaz; “kutu, kuku, pipi” gibi küçültücü ya da örtük ifadeler tercih eder. Bu dil, çocukta bedenin anormal ya da utanç verici olduğu algısını güçlendirir.
Erkek çocukların mastürbasyonu çoğu zaman olağan kabul edilirken, kız çocuklar için aynı durum utanç kaynağına dönüşür. Böylece kadınlar kendi hazlarını keşfetme şansını kaybeder, yetişkinlikte ise ilişkilerde edilgenleşir. Oysa doğru anatomik isimleri kullanmak, çocuğun yaşına uygun şekilde cinselliği anlatmak, beden algımızı normalleştirir ve sağlıklı bir cinsel gelişimin önünü açar.
Psikanalitik Yaklaşımlar
Psikoloji tarihinde kadın cinselliği çoğu zaman tartışmalı bir alan olmuştur. Freud, kadın cinselliğini “penis hasedi” kavramı üzerinden açıklamış, kadını ikincil bir konuma yerleştirmiştir. Buna karşı çıkan Karen Horney, kadın cinselliğinin toplumun korkular, tabular ve mitlerle ördüğü bir alan olduğunu vurgulamıştır. Janine Chasseguet-Smirgel ise kadın cinselliğinin erkek gelişimiyle açıklanamayacak kadar özgün olduğunu belirterek, kadının cinselliğini bağımsız bir alan olarak ele almıştır. Melanie Klein’ın annelik ve kadın cinselliği üzerine çalışmaları da bu alanda derinlikli bir perspektif sunmaktadır.
Bekâret ve Toplumsal Baskılar
Türkiye’de kadın cinselliğini en çok şekillendiren olgulardan biri bekâret baskısıdır. Bekâret yalnızca biyolojik bir durum değil, aile onuru ve toplumsal namusla özdeşleştirilmiştir. Bu anlayış, kadının kendi bedenini özgürce yaşamasını engeller ve onu toplumun denetlediği bir nesneye indirger. Bekâret baskısı, özellikle ilk cinsel deneyimlerde yoğun kaygı ve travmatik sonuçlara yol açmaktadır. Batı toplumlarında cinsellik daha bireysel bir deneyim olarak görülürken, Türkiye ve benzeri toplumlarda kolektif kontrolün etkisi hâlâ güçlüdür.
Suçluluk, Cinsel Sorunlar ve Terapi
Kadınların önemli bir kısmı cinsel deneyimlerinden sonra suçluluk yaşamaktadır. Bu duygu, zamanla depresyona, kaygı bozukluğuna ve ilişkilerde doyumsuzluğa dönüşebilir. Türkiye’de en sık rastlanan cinsel işlev bozuklukları arasında cinsel isteksizlik, orgazm bozukluğu ve vajinismus yer almaktadır. Özellikle vajinismus, bekâret ve namus baskısının yoğun olduğu toplumlarda yaygın görülmektedir; kadınlar cinsel birleşme sırasında yoğun kasılma ve kaygı yaşar. Kendi vajinasına ayna ile bile bakmaktan kendini imtina eden kadınlar için psikoterapi, bedenleriyle barışmalarına yardımcı olmaktadır.
Feminist Teorik Katkılar
Simone de Beauvoir, İkinci Cins adlı eserinde kadının tarih boyunca “öteki” konumuna itildiğini belirtmiştir. Judith Butler, toplumsal cinsiyetin performatif doğasına dikkat çekerek, kadın cinselliğinin kültürel normlarla biçimlendirildiğini göstermiştir. Feminist kuramlar, kadın cinselliğini yalnızca bireysel bir mesele değil, politik bir alan olarak da değerlendirmektedir. Bu nedenle kadınların bedenlerini sahiplenmeleri, kişisel özgürlükten çok toplumsal dönüşümün kapısını aralamaktadır.
Sonuç
Kadın cinselliği, çocuklukta başlayan yasaklar, ailelerin kullandığı örtük dil, psikanalitik tartışmalar, bekâret baskısı ve toplumsal tabular nedeniyle uzun süredir bastırılmaktadır. Freud’dan Horney ve Chasseguet-Smirgel’e uzanan teorik katkılar, bu sürecin psikolojik boyutlarını açığa çıkarırken; Türkiye’deki bekâret baskısı, çocuklukta edinilen suçluluk ve yaygın cinsel işlev bozuklukları, konunun toplumsal yönünü görünür kılmaktadır.
Günümüzde modern terapi yaklaşımları ve feminist teoriler, kadınların kendi bedenleriyle barışmaları ve cinselliklerini özgürce yaşamaları için umut verici yollar sunmaktadır. Kadınların kendi bedenlerine bakmaları, vajinalarını tanımaları ve hazlarını sahiplenmeleri yalnızca bireysel bir özgürleşme değil; toplumun daha eşitlikçi bir geleceğe ilerlemesi için de zorunlu bir adımdır.
Okuma Önerileri
Kadın cinselliğini anlamak, yalnızca bireysel bir mesele değil; toplumun aynasına bakmaktır. Merak edenler için bu alanda ufuk açıcı birkaç eser:
-
Simone de Beauvoir – İkinci Cins
-
Karen Horney – Feminine Psychology
-
Janine Chasseguet-Smirgel – Kadın Cinselliği Üzerine Yeni Görüşler
-
Judith Butler – Cinsiyet Belası
-
CETAD – Bilgilendirme Dosyası 5: Kadın Cinselliği El Kitapçığı