Günlük yaşantımızı sürdürürken ve kararlarımızı verirken sadece şu yaşımızdan ve bugünden o kararı verdiğimizi düşünürüz ama aslında içimizdeki çocuk ve diğer yanlarımızın o sürece dahil olduğunu pek fark etmeyiz. Düşüncelerimiz, eylemlerimiz ve duygularımız, içimizde taşıdığımız yanlarımızın etkileşiminin veya etkileşimsizliğinin bir sonucudur.
Peki içimizde hangi yanları taşıyoruz? Gelin birlikte bakalım.
Ebeveyn, Yetişkin ve Çocuk Yanımız
Hepimiz varoluşumuzda kendi içimizde ebeveyn, yetişkin ve çocuk yanımıza dair parçalar taşırız. Bu yanları iç konuşmalarımızı takip ederek keşfedebiliriz. Bahsettiğimiz üç yanımız hayat boyu bizimledir ve her yanımızın yaşantımıza dair farklı işlevleri vardır.
-
Yetişkin yanımız bilgi toplar, hayatı sürdürmemizi destekler, realistik değerlendirmeler yapar ve nedensellik kurmamızı sağlar.
-
Ebeveyn yanımız öğretir, davranış ve aksiyonlarımızı organize eder. Bu yanlar bazen kendi ebeveynlerimizden veya bakım verenimizden benzerlikler veya farklılıklar da gösterebilir.
-
Çocuk yanımız ise daha kolay ayırt edilebilir. Bu yazıda ağırlıklı olarak çocuk yanımıza ve onunla olan ilişkimize odaklanacağız.
Çocuk Yanımız
Hepimizin içinde kendisini var eden bir çocuk vardır. Çocuk yanımız, çocukluk dönemindeki ihtiyaçlarımızı, hissettiklerimizi, sevinçlerimizi ve korkularımızı taşır. Bize spontane olmayı, yaratıcılığı ve oyunculuğu hatırlatır.
Eğer çocukluk yaşantımızda zorlu deneyimler yaşadıysak bu yanımız utanç veya korku hissedebilir ve kendimizi sabote ettiğini düşünebiliriz. Onu bastırmak uzun vadede duygusal kopukluk yaratabilir.
Peki, onun elinden nasıl tutabiliriz ve onunla nasıl bağda kalabiliriz?
-
Kendimize şu soruları sorabiliriz:
“Çocukluğumda beni üzen veya anlaşılmadığımı hissettiren olaylar neydi? Ne istiyorum? Neye ihtiyacım var? Ne zaman kırılıyorum?” -
Çocuk yanımıza şefkatle yaklaşmalıyız.
-
Çocukluk resimlerimizden yararlanabiliriz.
-
Profesyonel bir terapi desteği alabiliriz.
Çocuk yanımızla bağ kurdukça duygusal dayanıklılığımız güçlenir ve zorluklarla daha rahat baş edebiliriz.
Biyolojik Perspektiften Çocuk Yanımız
Biraz da biyolojik açıdan bakarsak, polivagal teoriye göre yetişkin bedenimiz çocukluk sinir sistemimizi taşır. İlk 6 yılda yaşanan stres, sinir sistemimizin güvenlik veya tehlikeye nasıl tepki vereceğini belirler.
-
Hipervijilans durumunda beyin hep bir tehlike arar, savaş ya da kaç modunda olur.
-
Somatik hafıza bu sürecin adıdır. Duygular ve deneyimler bedende kayıtlıdır.
-
Gabor Mate’nin söylediği gibi: “Beden asla yalan söylemez.”
Bu nedenle terapi, nefes egzersizleri, somatik deneyimleme ve meditasyon gibi yöntemlerle sinir sistemine “tehlike geçti” sinyali verilebilir.
Sonuç
İçimizde taşıdığımız her yan bize dair bir şey söyler. Terapide “çocukluğumuza inelim” dendiğinde aslında çocuk yanımızın duygularını ve deneyimlerini kapsayan alana ineriz.
Geçmiş geçmişte kalsa da beden geçmişi hatırlar. İçimizdeki çocuk ilgi ve sevgi bekler, kusursuzluğu değil. Ona sadece “seni duyuyorum” demek bile yeterlidir.
Kaç yaşında olursak olalım, çocuk yanımız daima bizimledir ve artık onun ebeveyni biziz!