Günümüzde nereye baksak, bizi daha “iyi hissetmeye” davet eden mesajlarla karşılaşıyoruz: “Olumlu düşün, evrene iyi enerjiler gönder, gülümse, şükret!” Peki, ya içimizden hiçbiri gelmiyorsa? Ya üzgünsek, öfkeliysek ya da sadece yorgunsak? Bu duygulara da yer var mı?
Psikolojide son yıllarda dikkat çeken bir kavram var: Toksik pozitiflik. Duygusal gerçekliğimizi bastırarak sürekli olumlu olmaya çalışmak, aslında sandığımız kadar sağlıklı bir strateji olmayabilir. Bu yazıda, toksik pozitifliğin ne olduğunu, neden zararlı olduğunu ve duygularımıza daha sağlıklı bir yer açmanın yollarını birlikte inceleyeceğiz.
Gerçek Duygulara Yer Açmadan Olumlu Olmak
Toksik pozitiflik; bireyin ya da çevresindekilerin, duygusal gerçekliği bastırarak yalnızca olumlu duygulara odaklanmasını teşvik etmesidir. Bir arkadaşınızla yaşadığınız bir problemi paylaştığınızda size “Boş ver, takma kafana. Buna üzülmeye değmez, zaten sen çok güçlü birisin.” denmesi kulağa motive edici gelse de, aslında yaşadığınız duygunun değersizleştirilmesi, yok sayılması anlamına gelebilir.
Bu durum yalnızca bireysel düzeyde değil, toplumsal düzeyde de sıkça karşımıza çıkar. Sosyal medyada her şeyin “mükemmel” yansıtıldığı, sürekli başarı, mutluluk, bitmeyen enerji ve üretkenlik temalarının öne çıkarıldığı bir ortamda, üzgün ya da tükenmiş hissetmek neredeyse “ayıp” hale gelir.
Oysa duygularımız sadece pozitif olanlardan ibaret değildir. Üzüntü, hayal kırıklığı, korku ve öfke gibi duygular da insan olmanın doğal parçalarıdır.
Bilim Ne Diyor?
Araştırmalar, zorlayıcı duygularla yüzleşmekten kaçmanın, uzun vadede psikolojik dayanıklılığı azalttığını gösteriyor. Gruber, Mauss ve Tamir (2011), pozitif duygulara aşırı odaklanmanın paradoksal biçimde duygusal refahı zayıflatabileceğini öne sürmüştür. Yani sürekli “iyi hissetmeliyim” baskısı, bireyin gerçek hislerini bastırmasına; bunun da anksiyete ve tükenmişlik gibi sorunlara yol açmasına neden olabilir.
Psikolog Susan David ise bu konuda önemli bir kavramı gündeme getiriyor: Duygusal çeviklik. David’e göre duygusal sağlığın temelinde, duygularımızı bastırmadan tanımak, anlamak ve onlarla esnek bir ilişki kurmak vardır. Kendi deyimiyle: “Zor duygular, kötü duygular değildir. Onlar bize yol gösteren işaretlerdir.”
Gerçeklik Temelli Yaklaşım Neden Gerekli?
Şimdi bir senaryo kurup hayal edelim: Bir arkadaşınız yakın zamanda büyük bir kayıp yaşadı. Üzgün, dalgın, belki de kırılgan. Ona ne dersiniz?
“Haydi güçlü ol, hayat devam ediyor.”
mi dersiniz, yoksa
“Bu süreç zor. Sana alan açmak isterim, ne hissediyorsun?”
mu?
Birincisi kulağa daha pozitif gelse de, ikincisi daha şefkatli ve sağlıklıdır. Çünkü birine destek olmak, onun duygusunu değiştirmeye çalışmak değil; o duyguda yanında durabilmektir.
Buna bir yakınını kaybeden bir arkadaşımız olarak da düşünebiliriz. Ona “Bak, o gitti diye kimsesiz kalmadın, etrafın çok kalabalık, kardeşin-abin hep yanındalar.” demek bu defa da bizim toksik pozitiflik içinde olduğumuzu gösterir. Bunun yerine o kişiye alan açmak, yasını tutmasına izin vermek, hatta yalnızca yanında susmak bile oldukça yararlı olacaktır.
Bu Toksikliğe Alternatif Bir Yol Mümkün mü?
Evet, mümkün. Duygusal sağlığımızı korumak için şu bakış açılarını geliştirmek faydalı olabilir:
-
Duyguların geçici olduğunu hatırlamak: Ne kadar yoğun olursa olsun, hiçbir duygu kalıcı değildir. Onları bastırmak yerine tanımaya çalışmak iyileştiricidir.
-
Kendimize şefkat göstermek: “Böyle hissetmemeliyim” demek yerine, “Şu an zorlanıyorum ve bu insanca; benim yerimde kim olsa büyük ihtimalle o da zorlanırdı.” diyebilmek, psikolojik dayanıklılığı artırır.
-
Gerçeklik temelli pozitiflik: Umut etmekle, duyguları bastırmak arasında büyük fark vardır. Umut, gerçekliği inkâr etmeden iyiyi aramaktır.
Sonuç: Hep Güzel Olmaya Çalışmak, Güzel Değildir!
Hissettiğimiz her şey bize bir şey anlatır. Toksik pozitiflik ise bu mesajları susturmaya, bastırmaya, görmemeye çalışır. Oysa insan olmak; bazen kırılmak, üzülmek, öfkelenmek, mutsuz olabilmek, hayal kırıklığına uğrayabilmek, başarısız hissedebilmek ve tüm bunlarla birlikte kendimize alan açabilmektir.
Her şeyin “iyi olması” gerekmez ve çoğu zaman olmaz da… Ama her şeyin “gerçek” olması gerekir. Duyguların diliyle barışmak, en güçlü iyileşmedir.
Kaynakça
-
Gruber, J., Mauss, I. B., & Tamir, M. (2011). A dark side of happiness? Perspectives on Psychological Science.
-
David, S. (2016). Emotional Agility. Penguin Books.
-
APA (2020). The problem with “just think positive” – American Psychological Association.