Bir çocuk oyuncağını paylaşmak istemediğinde, ya da “bugün sarılmak istemiyorum” dediğinde… Ona nasıl karşılık veriyoruz? Çoğu zaman bu tür hayır diyebilme durumları ayıp, saygısızlık ya da inatçılık olarak yorumlanıyor. Oysa bir çocuğun “hayır” diyebilmesi, onun sınır koyma becerisini, özgüvenini ve kendi ihtiyaçlarını koruma hakkını temsil eder.
Ancak birçok ailede çocuk, hayır dediğinde sevgiden mahrum bırakılır, susturulur veya görmezden gelinir. Böylece çocuk, sevilmek için uyum göstermesi gerektiğine inanır. Sevgiyi koşullu yaşayan çocuk, büyüdüğünde kendi sınırlarını korumakta zorlanan, her şeye “evet” diyen bir yetişkine dönüşür.
Koşullu Sevgi ve Güvensiz Bağlanma
John Bowlby’nin bağlanma teorisi, erken dönemde kurulan ebeveyn-çocuk ilişkisinin hayat boyu kişilik gelişimini etkilediğini vurgular. Güvenli bağlanma yaşayan çocuk, ihtiyaçlarını dile getirdiğinde kabul göreceğini bilir. Ancak koşullu sevgi gören çocuk, “Hayır dersem sevilmem” düşüncesiyle büyür. Bu da güvensiz bağlanmanın temelini oluşturur.
Çocuğun kendi sınırlarını yok sayması, ilerleyen yıllarda hem sosyal ilişkilerde hem de duygusal yaşamda ciddi sorunlara yol açar. Çünkü hayır diyebilme, yalnızca bir davranış değil, içselleştirilmiş bir korkudur.
Yanlış Öğrenilmiş Bir Sevgi Dili
Gary Chapman’ın “5 Sevgi Dili” teorisi sevgiyi ifade etmenin yollarını açıklar: fiziksel temas, onay sözleri, kaliteli zaman, hizmet davranışları ve hediye alma. Ancak koşullu sevgiyle büyüyen çocuk bu dilleri yanlış öğrenir.
Örneğin yalnızca itaat ettiğinde övülen bir çocuk, sevgiyi “onay sözleri”ne indirger. Kendi ihtiyaçlarını dile getirdiğinde sevgi kesildiği için içselleştirdiği mesaj şudur: “Uyum gösterirsem değerliyim, aksi halde sevilmem.”
Böylece çocuk, sevgiyi özgürce var olmanın değil, başkalarının beklentilerini karşılamanın karşılığı olarak öğrenir. Bu yanlış öğrenilmiş sevgi dili, yetişkinlikte de ilişkilerin görünmez dinamiğine dönüşür.
Hayır Demek: Öğrenilen Bir Beceri
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, hayır diyebilmenin doğuştan gelen bir özellik değil, sonradan öğrenilen bir beceri olduğunu vurgular. Tarhan’a göre hayvanlar genetik olarak kendi güvenlik alanlarını bilir, sınırlarını doğar doğmaz koruyabilirler. Oysa insan çocuğu, bu beceriyi aile içinde öğrenmek zorundadır.
Tarhan, “Hayır demek hem sosyal hem de içsel bir beceridir. Bu beceriyi çocukluk döneminden itibaren öğreniyoruz. Eğer evde kurallı ve dengeli bir ortam yoksa, çocuk sınır koymayı öğrenemez. Fazla otoriter ailelerde çocuk pasif agresif olur, fazla serbest ailelerde ise güven vermeyen, her şeye evet deyip arkasında durmayan kişiler yetişir.” diyerek aile ortamının belirleyici rolünü açıklar.
Ayrıca hayır diyememenin eleştirilme korkusu, çatışmadan kaçınma veya terk edilme endişesiyle de ilişkili olduğunu belirtir. Çocuk, bu korkuları küçük yaşta öğrenir; yetişkinlikte ise bu korkular karar verme süreçlerini ve ilişkileri yönetir.
Çocukluktan Yetişkinliğe Uzanan İzler
Çocukken öğrenilen “Uyumlu olursam sevilirim” inancı, yetişkinlikte hayır diyememe davranışına dönüşür. Böyle yetişkinler:
-
İş yerinde fazla sorumluluk alır, tükenir.
-
Arkadaş ilişkilerinde kırılmamak için kendi ihtiyaçlarını bastırır.
-
Romantik ilişkilerde sınır koyamaz, hep karşı tarafın ihtiyaçlarını önceler.
-
İçten içe yorgun, değersiz ve güvensiz hisseder.
Aslında bu, sevgiyi yanlış öğrenmenin bedelidir.
Ailelere Düşen Görev
Bir çocuğun hayır diyebilmesi, onun sağlıklı bir birey olarak gelişmesi için şarttır. Bunun için ebeveynlerin:
-
Çocuğun duygularını küçümsememesi,
-
Hayır dediğinde sevgiyi geri çekmemesi,
-
Küçük yaşlardan itibaren sınır koymasına izin vermesi,
-
Kendi sınırlarına saygı göstererek model olması,
-
“Hayır”ın sevginin değil, yalnızca bir tercihin ifadesi olduğunu öğretmesi gerekir.
Tarhan’ın dediği gibi: “Hayır diyebilmek kişilik gelişiminin ve stres yönetiminin bir gereğidir. Yanlışlara hayır diyebilmek ise gelişmişlik işaretidir.”
Koşulsuz Sevginin Gücü
Bir çocuğun hayır diyebilmesi, onun özgürce var olmasının teminatıdır. Koşullu sevgi, bu hakkı elinden alır ve çocuğu itaatkâr ama kırılgan bir birey haline getirir. Oysa sağlıklı sevgi, uyum göstermeye değil, var olmaya dayanır.
Çocuğunuza hayır deme hakkı tanımak, aslında ona şunu söylemektir: “Sen olduğun için seviliyorsun. Sınırların değerli, duyguların önemli.”
Ve biz yetişkinler de kendi içimize dönüp şunu fark etmeliyiz: Hayır diyemeyişimiz, çoğu zaman çocukluğumuzdan taşıdığımız sevilmeme korkusunun izidir. Oysa kendi içimizdeki çocuğa koşulsuz bir “evet” diyebildiğimizde, hem kendimizi iyileştiririz hem de çocuklarımıza gerçek özgürlüğün yolunu açarız.
Çünkü hayır diyebilen bir çocuk, yarın özgürce evet diyebilen bir yetişkin olacaktır.