Çarşamba, Ağustos 6, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

GÖRÜNÜR OLMAK ZORUNDA MIYIZ? : MODERN TOPLUMDA BİREYSEL ALANIN PSİKOLOJİK İHLALİ

Modern Toplumda Bireysel Alanın Psikolojik İhlali

Sabahları gözümüzü açtığımızda elimiz istemsizce telefona gidiyor. Bildirim gelmiş mi diye kontrol ediyoruz hemen, hepsine yetişmemiz gerekiyormuş gibi bir acele kaplıyor içimizi. Kim ne paylaşmış, nerede kahve içmiş, bu yaz kimler tatile gitmiş? Bir düşünelim… Ne zaman bu kadar ‘görünür’ olmak zorunda hissettik kendimizi?

Eskiden hayat daha sakindi sanki. İnsanlar yaşardı, bazen anlatırdı, bazen de kendine saklardı. Şimdi ise yaşamak yetmiyor; göstermek gerekiyor. Üstelik sadece yaşadığımızı değil, mutlu, üretken, başarılı olduğumuzu, sevdiğimizi ve sevilmemizi. Hatta bazen sadece hayatta olduğumuzu. Çünkü görünmüyorsak, yokuz.

Peki gerçekten böyle mi?

Görünürlük: Yeni Bir Zorunluluk Hali

Sosyal medya hesaplarımız birer vitrin, gerçek hayat ise tozlu bir arka oda gibi. Dışarıdan bakıldığında pırıl pırıl, sorunsuz bir hayat izlenimi sunuyoruz ama içerisi bazen karışık bazen yorgun. Ama bunu göstermiyoruz. Gösterirsek başarısız, yetersiz, zayıf görüneceğiz diye korkuyoruz.

Sanki bir yarıştayız. Kim daha çok görünürse, daha çok paylaşırsa o kazanacak. Oysa içimizdeki ses bazen hiç görünmeden sadece var olmak istiyor, sessizce yürümek, kalabalıktan uzaklaşmak.

Mahremiyet Nereye Gitti?

‘Özel hayat’ dediğimiz bir kavram vardı. Şimdi ise özel olanı sergilemek bir güç gösterisi haline geldi. Kim daha samimi, kim daha çok ‘içini döküyor’ izliyoruz. Ancak gerçek samimiyet ve teşhir arasındaki fark giderek silikleşiyor.

Mahremiyet artık lüks olmaya başladı. Sakladıkça şüphe çekiyoruz sanki… İnsanlar neden paylaşım yapmadığınızı sorguluyor. Oysa belki sadece kendimizle kalmak istiyoruz.

Sürekli İzlenme Hissi

Görünür olmak demek, sürekli izleniyor olmak demek olabilir mi? Michel Foucault’nun meşhur “panoptikon” kavramı, modern toplumun bireyi nasıl sürekli gözetim altında tuttuğunu anlatır. Yalnızca fiziksel olarak değil, dijital olarak da izlenmek. Ne zaman çevrimiçi oluyoruz, neyi beğendik, neyi paylaştık? Ve bu görünürlük hali üzerimizde sessiz ama etkili bir baskı yaratıyor.

Mesajı geç cevapladın diye suçluluk hissediyorsun. Bir etkinlikte olduğun halde paylaşmadıysan, sanki gerçekten orada bulunmamışsın gibi hissediyorsun. Bir tatili ya da duyguyu belgelemeden yaşamak neredeyse imkânsız hale geliyor. Ve bu izlenme hali, zamanla içsel bir baskıya dönüşüyor: Ben yeterince üretken miyim, görünür müyüm, ilginç miyim? soruları zihni kemiriyor.

Bu da bizi şuraya getiriyor: Kendimiz olamıyoruz. Hep “başkaları için versiyonlarımız”la yaşıyoruz. İçten gelen değil, izleyenin beğeneceği şekilde hareket eden bireyler hâline geliyoruz.

Artık sadece başkalarının bizi nasıl gördüğüyle ilgilenmekle kalmıyor, kendimizi de sürekli izliyoruz. Bu paylaşım beni nasıl gösterdi, bu cümleyi silsem mi, acaba ne kadar beğeni alır?

Sosyal medyada gösterilen yaşamlar ne kadar gerçek? Elbette gerçeği yansıtan paylaşımlar da mevcut ancak herkes orada kendine bir kimlik edinme çabası içerisinde. Ve bu durum bazen gerçekleri yansıtmadığı gibi herkesi aynılaştırmaya itebiliyor. Örneğin insanlara dayatılan bir güzellik algısı var ve bu sistem herkesi aynılaştırmaya çabalıyor. Herkes aynı kiloda olmalı, aynı fiziksel görünüme sahip olmalı. Ve bu düşünceler farkında olmadan ruh sağlığımızı etkiliyor. Bir bakmışız kendimizi sosyal medyadaki insanlarla karşılaştırmaya başlamışız. Bu kişi bunu başardı ben yapamadım, bu kişi tatile gitti ben gidemedim, bu kişi bu kadar kiloya düştü ben düşemedim.

Bu düşünceler çok yorucu değil mi?

Oysa herkesin yaşamı birbirinden farklıdır, hepimiz farklı bir gelişim yolculuğundayız ve önemli olan diğer insanlardan ne kadar ileride ya da ne kadar geride olduğumuz değil. Kendimizin önceki versiyonu, şu an nasıl bir durumda olduğumuz ve gelecekteki bizi nasıl inşa ettiğimiz.

Peki Ya Görünmezlik?

Modern hayat, görünürlüğü ödüllendiriyor. Ancak görünmez olmayı seçmek, artık neredeyse devrimci bir eylem gibi. Paylaşmamak, gösteri yapmamak, sadece yaşamak… Bunlar artık alışılmışın dışında davranışlar haline geldi. Sessiz kalmak, kaybolmak, uzaklaşmak neredeyse tehdit gibi algılanıyor.

Ama görünmezlik aynı zamanda özgürleşme anlamına da gelebilir. Sürekli performans sergileme zorunluluğunun dışında kalmak, kendi iç sesimizi daha net duymamızı sağlar. Gösterişsiz bir mutluluğun peşinden gitmek, bazen gerçek olanla temas kurmanın tek yoludur.

Görünmezlik, aslında en derin görülebilme arzusunu taşıyanların alanıdır. Çünkü orada gösteri değil, gerçek vardır. Orada sahne yoktur; samimiyet vardır.

Görünmeden de Var Olabilir miyiz?

Belki de bu yazı, görünürlüğe karşı bir isyan değil, bir farkındalık çağrısı. Hepimiz zaman zaman görünmek, onaylanmak, fark edilmek isteriz; bu doğaldır. Ancak bu arzunun bizi ele geçirmesine, benliğimizi şekillendirmesine izin vermek, yıpratıcıdır.

Görünür olmayı seçtiğimizde bile, bunu neden yaptığımızı kendimize dürüstçe sormalıyız: Gerçekten paylaşmak mı istiyoruz, yoksa unutulmaktan mı korkuyoruz?

Belki de aradığımız şey onaylanmak değil, anlaşılmak. O da bazen yalnızca sessizlikte mümkün olabilir.

Belki de görünmeden var olmayı yeniden öğrenmeliyiz. Çünkü bazen en kıymetli anlar, sadece bizimle kalanlardır. Fotoğrafı çekilmemiş bir kahkaha, paylaşılmamış bir gün batımı, kimsenin bilmediği bir gözyaşı… Hepsi bize aittir. Ve belki de görünmediğimiz o anlar, kendimize en çok yaklaştığımız anlardır.

Berna Bostancı
Berna Bostancı
Berna Bostancı, psikolojik danışman ve yazar olarak insanların gelişim yolculuklarına eşlik etmeyi seven, insan odaklı çalışmalarına tutkuyla yaklaşan, güçlü iletişim becerilerine sahip ve gelişime açık bir yapıya sahiptir. Lisans eğitimini PDR üzerinden tamamlayan ve yüksek lisansına devam etmekte olan Berna, özellikle bilişsel davranışçı terapi alanında uzmanlaşmıştır. Aynı zamanda da özel bir okulda psikolojik danışman olarak çalışmaya devam etmektedir. Psikolojiyi herkes için anlaşılır hale getirmeyi misyon edinmiş olan yazar, bireylerin ruh sağlığını güçlendirmeye yönelik içerikler üretmeye devam etmektedir. Sürekli öğrenmeye ve mesleki gelişime önem veren bir psikolojik danışman olarak, bireylerin ruh sağlığını güçlendirmeye yönelik içerikler üretmeye devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar