Kalabalıklar arasında en çok inciten şey, gerçekten var olduğun hâlde görünmemektir. Oradasındır, emek vermişsindir, zor günlerinde bile yanında olmayı seçmişsindir ama sana ayrılan yer, bir sandalyenin bile olmadığı bir köşedir. Sadece çağrıldığında gelmen, sahneye çıkman istenir; varlığın, duyguların ve yokluğun kimsenin umurunda değildir.
İlişkilerin röntgeni, özel günlerde çekilir: düğünler, cenazeler, doğumlar… Birinin hayatında ne kadar yerin olduğunu öğrenmek istiyorsan, en çok ihtiyaç duyduğun zaman değil, onların seni ne zaman unuttuğuna bakmak gerekebilir. Bazı ilişkiler, gürültülü kutlamalarda değil, görülmemek duygusunda biter.
Görülmemek: Sessizlikle Kurulan Mesafe
“Oradaydım ama kimse fark etmedi.” Bu cümle, sadece bir anın değil, bir ilişkinin özeti olabilir. Görülmek, duyulmak, hissedilmek… İnsanların psikolojik ihtiyaçlarının en temellerindendir. Fiziksel olarak aynı ortamda bulunmak, duygusal olarak da orada olunduğu anlamına gelmez.
Araştırmalar, topluluk içinde yalnızlık yaşayan bireylerde stres, kaygı ve depresyon belirtilerinin yükseldiğini gösteriyor. Dışlanmak illa kapının önüne konmakla olmaz; varlığının hiçe sayılması da aynı acıyı yaratır. Düğün salonunda sandalyen olmaması, cenazede telefonun çalmaması veya bir mesaj dahi görememek bir tokattan daha fazla incitebilir; beyniniz bunu “güvende değilim” sinyali olarak kodlar.
Dışlanmanın Psikolojisi
Sosyal dışlanma, bireyin çevresindekiler tarafından fark edilmediği, önemsenmediği ya da bilinçli olarak göz ardı edildiği hissiyle tanımlanır. Beyin, sosyal dışlanmayı fiziksel acı gibi algılar. Naomi Eisenberger’in fMRI araştırmaları, sosyal dışlanmanın fiziksel ağrı ile aynı beyin bölgelerini aktive ettiğini ortaya koyuyor.
Düğün, tören, kutlama gibi sosyal etkinliklerde, bir davet veya küçük bir ilgi eksikliği bile, beynimiz tarafından “duygusal olarak reddedildim” şeklinde yorumlanır. Bu yüzden bazı insanlar, ortalıkta var olmasına rağmen tamamen görünmez hisseder.
Sessiz Şiddet: Şaka Kılıfına Saklanmış Aşağılama
Toplumda sık rastlanan bir davranış biçimi: “Şaka yapıyorum ya!” diyerek yapılan alaycılık. “Samimiyiz sonuçta, ağzımdan çıkana ya da yaptığım harekete alınmaz” savunmasıyla legalleştirilen pasif-agresif mikroagresyonlar.
Pasif-agresif mikroagresyonlar, kişinin benlik algısını sarsar. Küçük, sistemli ve şakalarla örtülü aşağılamalar, özellikle geçmişte size destek olmuş kişiler tarafından yapıldığında daha da incitici olur.
Düğünde yapılan küçük alaylar, kahkahalarla sarılmış olabilir, ama altındaki mesaj açıktır: değersizlik ve göz ardı edilme. Psikolojide bu tür davranışlar, benlik saygısını uzun vadede zedeler ve sosyal bağları sarsar.
Dostluk mu, Kullanışlılık mı?
Bazı ilişkiler, emek değil işlev üzerine kuruludur. Sen iyi bir dinleyiciysen varsındır; yük taşıyorsan değerlisin. Ama elin boş geldiğinde, kalbin dolu olsa da görünmez olursun. Psikolojide buna “araçsal ilişkiler” denir: Birey, bir amaç için bir araçtır.
Bu tür ilişkilerde, senin çaban, karşı taraf için norm haline gelir. En çok acı veren durum ise şudur: Sen her zaman elinden geleni yapmışsındır, ama onlar seni yalnızca işine yaradığı ölçüde anımsar. Bu, arkadaşlık kavramının sınırlarını netleştiren bir ders niteliğindedir.
Yas, Düğün ve Görmezden Gelinmek
Zor zamanlarda yanında olan insanlar, gerçek değerinizi belirler derler. Ancak bazen, yalnız kalmakla kalmazsınız; bir de “bizim için fedakârlık yaptın mı?” gibi beklentilerle karşılaşırsınız.
Sevdiğiniz birini kaybettikten günler sonra, vefa gösterisiyle bir düğüne gidersiniz. Umduğunuz tek şey, basit bir “iyi misin?” sorusudur. Ama onu da duyamazsınız. Beyin, bu durumlarda “güvensizlik moduna” geçer ve çevredeki bağların samimiyetini sorgular.
Travmatik olaylar sonrası destek görmeyen bireylerin ilişkilerde bağlanma biçimleri değişebilir: kimi içine kapanır, kimi öfkelenir, kimi ise yeni sınırlar çizer. Bu sınırlar bazen, “birlikte gülüp ağladıklarımızla artık sadece uzaktan selamlaşmak” şeklinde somutlaşır.
Sonuç: Değerin Olduğu Yerde Kal, Olmadığın Yerden Git
İnsan hayatında bir noktadan sonra öğreniyor ki: değer, fedakârlıkla kazanılmaz; fark edilmekle, önemsenmekle, görülmekle hissedilir. Bir ilişki sadece sizin çabanızla ayakta duruyorsa, aslında yavaş yavaş sizin üzerinize yıkılıyordur.
Görülmediğiniz yerlerde daha fazla durmayın. Sadece çağrıldığınızda sahneye çıkan bir figürseniz, orası sizin oyununuz değil, başkasının gösterisidir. Kırgınlıkla değil, netlikle gidin. Çünkü ruh sağlığınız için sınır koymak, sevilmek kadar değerlidir.
“Dostluklar, büyük jestlerle değil; düğün salonunda bir sandalye ayırmakla, ‘Hoş geldin’ demekle, yas tutarken bir mesaj atmakla belli olur. Eğer biri sizi sadece kalabalığı tamamlarken çağırıyorsa, siz onun hayatında eksik değil, fazlalıksınız demektir.”