Günümüzde birçok insan, çevresindekilerin duygusal ihtiyaçlarını fark etme ve bu ihtiyaçlara duyarlı olma konusunda oldukça gelişmiş. Empati kurmak, ilişkilerin yapı taşlarından biri. Ancak empati ile özdeşleşmek, bir başkasının duygularını anlamakla kalmayıp, onları sahiplenmek farklı şeylerdir. Özellikle “başkalarının duygularından sorumlu hissetme” hali, birçok kişinin farkında olmadan yaşadığı ama adını koyamadığı bir psikolojik durumdur. Bu yazıda, duygusal otonomi kavramı çerçevesinde bu durumun ne anlama geldiğini, neden ortaya çıktığını ve birey üzerindeki etkilerini inceleyeceğiz.
Duygusal Otonomi Nedir?
Duygusal otonomi, bireyin kendi duygularından sorumlu olması ve başkalarının duygusal durumlarından bağımsız bir şekilde kendini düzenleyebilmesidir (Ryan & Deci, 2000). Bu kavram, sağlıklı psikolojik sınırların bir göstergesidir. Ancak birçok birey, özellikle de bakım verme eğiliminde olan kişiler — örneğin kadınlar, sağlık çalışanları, öğretmenler ve psikologlar — başkalarının duygusal yükünü taşıma eğilimindedir.
Bu durumda kişi, bir başkasının üzülmesinden, sinirlenmesinden veya hayal kırıklığı yaşamasından kendisini sorumlu hisseder. Hatta çoğu zaman bu duygulara çözüm bulmak da kendi göreviymiş gibi hareket eder. Bu tutum uzun vadede duygusal tükenmişlik, yetersizlik hissi ve sınır ihlalleriyle sonuçlanabilir.
Bu Durum Neden Oluşur?
Başkalarının duygularından sorumlu hissetmenin temelinde genellikle çocukluk deneyimleri yatar. Özellikle duygusal olarak olgunlaşmamış ebeveynlerle büyüyen çocuklar, ebeveynlerinin duygularını “idare etmek” zorunda kalabilir. Bu çocuklar, ailedeki gerginliği azaltmak veya ebeveynlerinden onay alabilmek için fazla uyumlu, sezgisel ve sorumlu bireyler hâline gelirler (Crittenden, 2006).
Zamanla bu durum içselleşir ve kişi yetişkinlikte de çevresindekilerin duygusal durumlarına karşı aşırı duyarlı hâle gelir. Empatik olmakla birlikte, artık bir başkasının öfkesini, kırgınlığını ya da üzüntüsünü kendi üzerinde hissetmeye başlar. Bu da bireyin psikolojik sınırlarını zayıflatır.
Psikolojik Etkileri Nelerdir?
Başkalarının duygularını sahiplenme hâli, kısa vadede “iyi bir insan” olma hissiyle örtüşebilir. Ancak uzun vadede bu durum:
-
Tükenmişlik sendromu
-
Kronik suçluluk duygusu
-
İlişkilerde sınır koyamama
-
Kendi duygusal ihtiyaçlarını ihmal etme
-
Anksiyete ve depresif belirtiler
gibi sonuçlara yol açabilir. Kişi, kendi duygusal varlığını ikinci plana atarak başkaları için yaşamaya başlar. Bu durum, özellikle ikili ilişkilerde “fazla veren, az alan” döngüsüne neden olabilir.
Duygusal Otonomi Nasıl Geliştirilir?
Duygusal otonomi, farkındalıkla geliştirilebilen bir beceridir. Aşağıda bu beceriyi destekleyen bazı öneriler yer alıyor:
-
Duygu Sınırlarını Fark Et
Kendine şu soruyu sormayı alışkanlık hâline getir:
“Bu duygu bana mı ait, yoksa başkasının mı?”
Bu basit ama etkili farkındalık, duygusal ayrışmayı başlatır. -
Sorumluluk Haritası Çiz
Bir başkasının mutsuzluğuna neden olduğunu düşünmeden önce, gerçekten senin eylemin mi buna sebep oldu? Yoksa kişi kendi içsel süreçleriyle mi baş ediyor? -
Yardım Etme Arzusunu Sorgula
Birine yardım ederken “Onun acısını dindirmek zorundayım” düşüncesi varsa, bu empati değil özdeşleşmedir. Yardım etmeden önce neden yardım etmek istediğini düşün. -
Psikolojik Sınırları Güçlendir
“Hayır” diyebilmek, sessiz kalabilmek ya da başkalarının olumsuz duygularını taşımadan dinleyebilmek sağlıklı psikolojik sınırların işaretidir. -
Kendi Duygularını Önceliklendir
Başkalarının hislerini anlamak kadar, kendi hislerine de zaman ayırmak gerekir. Ne hissediyorsun? Neye ihtiyacın var?
Toplumsal ve Kültürel Etkiler
Kültürel olarak, özellikle kadınlardan “duygusal emek” vermeleri beklenir. Annelik, eşlik, dostluk gibi sosyal roller, kadınları başkalarının duygularını önceliklendirmeye iter (Hochschild, 1983). Bu da duygusal otonomi geliştirmeyi zorlaştırır. Ancak toplumsal roller bireysel sınırları yok saydığında, ruh sağlığı riske girer.
Sonuç: “Empati ile Özdeşleşme Arasındaki İnce Çizgi”
Empati kurmak; sağlıklı, sıcak ve anlamlı ilişkilerin temelidir. Ancak başkasının duygularını taşıma, çözme ya da sorumluluğunu üstlenme çabası, bireyin psikolojik bütünlüğüne zarar verebilir. Duygusal otonomi, hem bireyin hem de ilişkilerin sağlıklı kalabilmesi için gerekli bir beceridir. Unutmayalım: Herkesin duyguları kendine aittir ve bu duyguların sorumluluğu da o kişiye aittir.
Kaynakça
Crittenden, P. M. (2006). A dynamic–maturational model of attachment. Australian and New Zealand Journal of Family Therapy, 27(2), 105–115. https://doi.org/10.1002/j.1467-8438.2006.tb00714.x
Hochschild, A. R. (1983). The managed heart: Commercialization of human feeling. University of California Press.
Ryan, R. M., & Deci, E. L. (2000). Self-determination theory and the facilitation of intrinsic motivation, social development, and well-being. American Psychologist, 55(1), 68–78. https://doi.org/10.1037/0003-066X.55.1.68