Gözümüzün önündeki ekranlar artık dünyanın her yerine saniyeler içerisinde açılabilen birer pencere haline geldi.
Bir afetin yıkımlarına, atılan bomba seslerine, bir çocuğun korkusuna ya da bir ailenin feryadına şahitlik etmek için artık yanı başımızda yaşanmasına ihtiyacımız yok.
Parmaklarımızın ucuyla her gün onlarca trajediye tanıklık ediyoruz. Lakin bunca acının arasında artık hislerimiz eskisi gibi görünmüyor.
Beynimiz ve kalbimiz arasında yeni bir anlaşma söz konusu; ekranda gördüklerimiz ile hislerimiz arasında bir mesafe oluşuyor.
Empati kurmak insan olmanın temel taşlarından biri iken şimdi duygusal bir mücadeleye mi dönüştü?
Peki bu kadar acıya tanık olmak neden duyarsızlık getiriyor?
Yoksa, acıya doymuş bir çağın çocuğu olan insanın yaşadığı durum duyarsızlıktan ziyade zihninin kendisini koruma yöntemi mi?
Empati Nedir?
Sosyal varlık olarak da adlandırılan insanın en önemli özelliklerinden biri etkili iletişim becerisidir.
Bu becerinin olmazsa olmaz gerekliliği ise empatidir.
Kökeni açısından bakıldığında dilimize Fransızcadan geçen empati kelimesinin Türk Dil Kurumu tarafından yapılan tanımı;
“Kişinin kendisini başka bir bilincin yerine koyarak söz konusu bilincin duygularını, isteklerini ve düşüncelerini denemeksizin anlayabilme becerisi” şeklindedir (TDK, 2019).
Bu tanımdan yola çıkarak diyebiliriz ki empati, ‘ben’ kavramından çıkarak öteki gibi görmeye başlamak anlamına gelir.
İngilizcede bu konuya çok yakışan bir deyim vardır: “To walk in someone else’s shoes” — yani başkasının ayakkabısını giymek.
İşte bu kavram, birlikte yol alabilmeyi, insan ilişkilerinin daha yapıcı hale gelmesini sağlayan temel bir araçtır.
Peki oldukça değerli olan bu kavramın aşırılığı ne tür bir etki yaratmaktadır?
Empati Yorgunluğu Nedir?
Empati yorgunluğu kavramı ilk olarak Christine Joinson’ın (1992) hemşireler üzerine yaptığı çalışmanın sonucunda ortaya çıkmıştır.
Joinson, devamlı olarak hastaların duygusal acılarına tanıklık eden kişilerin duygusal olarak tükenebileceğini gözlemlemiş ve bu durumu empati yorgunluğu olarak adlandırmıştır.
Araştırmacı bu kavramı,
“Başkalarının acılarına sürekli maruz kalmanın, kişinin empatik kapasitesini ve duygusal enerjisini tüketmesi”
olarak ifade etmiştir (Joinson, 2002).
Üç yıl sonra Charles R. Figley, bu kavramı genişleterek merhamet yorgunluğu tanımını geliştirmiştir.
Merhamet yorgunluğu, empati kurmanın doğal bir sonucu olarak oluşmaktadır.
Bireyler, başkalarının acılarına maruz kalırken kendi duygusal kaynaklarını yakıt olarak kullanırlar ve bu uzun vadede ikincil travmatik stres benzeri belirtilere yol açabilmektedir (Figley, 2017).
Bu belirtiler arasında:
-
duygusal donukluk,
-
yorgunluk,
-
umutsuzluk,
-
tükenmişlik
-
ve duyarsızlaşma yer almaktadır.
Yani beynimizin şefkat ve empatiyle ilgilenen bölümlerini birer bilgisayar gibi düşünürsek; aşırı yüklenme sonucunda sistem kendi sınırlarını korumak için kapanmaya başlar.
Günümüz Dünyasında Empati Yorgunluğu
Yaşadığımız çağın dijital çağ olmasının bir sonucu olarak, dünyada yaşanan acı hadiselerin hemen hepsine saniyeler içerisinde tanık olmaktayız.
Sosyal medya ve haber araçları ile dünyanın acısına maruz kalmak artık çok kolay.
Haberdar olmak farkındalığı beraberinde getirse de bu aşırı maruz kalma, beynin empatik kapasitesini olması gerekenden çok daha fazla zorlamaktadır.
Devamlı olarak duygusal yoğunluğa maruz kalan insan zihni, doğal bir savunma mekanizması geliştirir.
“Duygusal doyma noktası” olarak adlandırılan bu sınır ile zihin, empatiyi azaltmaya başlar.
Yani kişi, gördüğü trajediler karşısında başkalarının acılarına duyarlı olmayı sürdürse bile, duygusal bir tükenmişlikle yüzleşmektedir.
İşte tam bu noktada empati yorgunluğu sahneye çıkar.
Konuyla ilgili yapılan araştırmalar, sürekli travmatik içerik tüketiminin ‘ikincil travma’ veya ‘empati yorgunluğu’ belirtilerine yol açabileceğini göstermektedir.
Dolayısıyla empati yorgunluğu yalnızca sağlık çalışanlarında değil, modern dünyada acıya tanıklık eden herkesin yaşayabileceği bir olgudur.
Ayrıca bu kavram sıkça duyarsızlık ile karıştırılır.
Aslında olan, beynin kendisini korumak için duygusal tepkileri sınırlamasıdır.
Bu, kişinin empati yeteneğini kaybettiği anlamına gelmez; tam tersi, beynin tükenmişliği yönetmek için geliştirdiği bir stratejidir.
Empati Yorgunluğu ile Nasıl Başa Çıkılır?
Öncelikle doğru stratejiler ile beynimize yardım etmek ve daha sağlıklı ilerlemenin mümkün olduğunu söyleyebilirim.
Bu konuda ilk olarak, maruz kalınan içerikleri tamamen yok etmek yerine bilinçli şekilde sınırlandırmak önemlidir.
Ek olarak, duygu düzenleme ve düşünceyi yeniden çerçeveleme üzerine farkındalık teknikleri empati yükünün hafiflemesine yardımcı olabilir.
Bunların yanı sıra, sosyal destek sağlayan ilişkiler kurmak ve paylaşımda bulunmak duygusal tükenmişliği azaltabilir.
Elbette profesyonel bir yardım almak da durumu doğru, etkili ve güvenli şekilde yönetmeyi kolaylaştırır.
Sonuç: Duyarlılığı Korumak, Kendini Kaybetmeden Hissetmek
Sonuç olarak, empati yorgunluğu modern dünyada her insanın başına gelebilecek bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sosyal medyanın ve dijital haber araçlarının bu kadar aktif olduğu bir çağda, dünyanın acısına bilinçli şekilde maruz kalmak ve empati kapasitesini dengede tutmak son derece önemlidir.
Çünkü paylaştığımız bu dünyada acılara ortak olmak bir insani sorumluluktur.
Ancak empatinin de bir kapasitesi vardır.
Empati yorgunluğunu yönetmek ve önlemek, hem psikolojik sağlığı korumak hem de insani duyarlılığı sürdürebilmek açısından çok kıymetlidir.
Bu sayede bireyler, dünyaya sürdürülebilir, verimli ve bilinçli bir empatiyle bakabilir.
Kaynakça
-
Figley, C. R. (2013). Compassion fatigue: Coping with secondary traumatic stress disorder in those who treat the traumatized. Routledge.
-
Figley, C. R., & Ludick, M. (2017). Secondary traumatization and compassion fatigue. In S. N. Gold (Ed.), APA handbook of trauma psychology: Foundations in knowledge (pp. 573–593). American Psychological Association.
-
Joinson, C. (1992). Coping with compassion fatigue. Nursing, 22(4), 116–121.
-
Kinnick, K. N., Krugman, D. M., & Cameron, G. T. (1996). Compassion fatigue: Communication and burnout toward social problems. Journalism & Mass Communication Quarterly, 73(3), 687–707.
-
Pancar, E. D. (n.d.). Empatinin tanımı ve tarihçesi. Sağlık Çalışanları İçin Genel İletişim, 37.


