Salı, Ağustos 5, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

DEPREMZEDE BİR PSİKOLOG OLARAK TRAVMA VE YASIN ÜZERİMİZDEKİ ETKİSİ

Öncelikle travmanın anlaşılır en net tanımı ile başlayalım:
Travma: Kişinin fiziksel veya psikolojik bütünlüğünü tehdit eden, ani, yoğun ve başa çıkması zor bir olay ya da durumdur. Travmalar bireyin ruhsal, bedensel ve duygusal dengesi üzerinde derin etkiler bırakabilir.

Travmanın 3 farklı türü bulunmaktadır özetlersek:

  1. Fiziksel Travma: Kazalar (düşme, trafik kazası vs.), yaralanmalar, doğal afetler (deprem, yangın) (Biz bu makalede en çok fiziksel travma olan depremden bahsedeceğiz).

  2. Psikolojik Travma: Taciz (fiziksel, cinsel, duygusal), aile içi şiddet, savaş, göç, ölüm, ihmal ya da terk edilme.

  3. Kronik Travma: Uzun süreli stres ve baskı (çocuklukta sürekli eleştirilmek, zorbalığa uğramak), süreğen istismar veya şiddet.

Travma Sonrası Belirtiler:

  • Kabuslar, flashback dediğimiz (olayı tekrar tekrar yaşıyormuş gibi hissetmek)

  • Aşırı tetikte olmak (hipervijilans)

  • Donukluk, hissizleşmek

  • Kolay irkilmek

  • Uyku sorunları

  • Sosyal çekilme

  • Aşırı öfke, suçluluk, utanç

Yas nedir?

Bir kaybın ardından yaşanan doğal ve evrensel bir duygusal tepkidir. En yaygın olarak bir insanın ölümünden sonra görülse de, yas sadece ölümle sınırlı değildir. Yas duygusunun tetiklenmesi; bir ilişkinin bitmesi, iş kaybı, göç, ya da bir hayalin yıkılması gibi durumlar etkili olabilir.

Peki Yas Ne Kadar Sürer?

Yasın süresi kişiden kişiye değişebilir. Akut yas genelde birkaç ay içinde hafiflemeye başlar fakat sevilen birini kaybetmenin etkisi yıllar sürebilir. Önemli olan, zamanla duyguların daha taşınabilir, aşılabilir hâle gelmesidir.

Deprem ve Kolektif Travma

Kahramanmaraş depremlerinin ardından; yalnızca binalar değil, binlerce insanın iç dünyası da derinden sarsıldı. Bu ölçekte bir afet, yalnızca fiziksel bir yıkım değil; bireylerin psikolojik sınırlarını zorlayan, temel güven duygusunu sarsan ve yaşamın anlamına dair derin sorular ortaya çıkaran kolektif bir travmadır.

Depremi bizzat yaşayan bir birey, ilk anlarda genellikle zihinsel bir uyuşma yaşar. Beyin, hayatta kalmaya odaklanır ve olağanüstü durumun gerçekliğini hemen kavrayamayabilir. Bu nedenle kişi olay anını parça parça hatırlayabilir, bazı ayrıntılar bulanık ya da tamamen silinmiş olabilir. İnkar ve donakalma hali, travmanın sinir sistemi üzerindeki doğrudan etkilerindendir.

Deprem, bireyin en temel psikolojik ihtiyacı olan “güvende olma” hissini kökten sarsar. Artık “ev” dediğimiz yer güvenli değildir. Bu durum, geceleri uyuyamama, sürekli tetikte olma (hipervijilans), ani seslerde irkilme gibi travma sonrası belirtilerle kendini gösterebilir.

Yas, Kayıp ve Kimlik Krizi

Depremler yalnızca sevdiklerin kaybına değil; evin, mahallenin, çocukluk anılarının ve aidiyet hissinin de kaybına neden olabilir. Bu da çok boyutlu bir yas sürecini başlatır. Kimi zaman kişi, yalnızca bir yakınını değil, kendisinin bir parçası olan geçmişini ve kimliğini de yitirmiş gibi hisseder.

Deprem sonrası aylar geçse de, bireylerde travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), depresyon, anksiyete bozuklukları, panik atak gibi durumlar gelişebilir. Tüm bu ağır yükün içinde, travmanın dönüştürücü bir gücü de vardır. İnsanlar çoğu zaman en büyük acıların ardından dayanışmayı, yardımlaşmayı ve yeniden ayağa kalkmayı öğrenir. Bu süreç sancılıdır ama ruhun iyileşmeye yönelen doğal eğiliminin bir parçasıdır.

Bir Psikolog Olarak Depremi Bizzat Yaşamak

Profesyonel kimlikle insanlara destek olmaya alışık birinin, bir anda kendi hayatı altüst olmuş biri hâline gelmesidir. Bir yandan “yardım eden” olma rolü vardır, diğer yandan “yardıma muhtaç” bir benlik ortaya çıkar.

Bu yüzden, psikolog olarak yetememek duygusu sarsıcı olabilir. Bir süre zihnimizden şu sorular da geçerdi; “Ben psikoloğum, peki şimdi ne yapmalıyım?” Halbuki o an bende herkes gibi ayakta kalmaya çalışan biriydim… Bu tür durumlar, “Dışarıdan güçlü ama içeriden yaralı” olma hali, biz psikologların yaşadığı sık durumlardır.

Son Söz

İyileşmek her zaman mümkün ve gerçektir. Fakat bu, kişinin kendi hikâyesini anlamasına, duygularını kabul etmesine ve gerekirse destek almasına bağlıdır.

Her depremde yeniden yıkılan değil, her seferinde yeniden kurulan insanlar olarak kalabilmek, en derin gücümüzdür.

Zülal Alperen
Zülal Alperen
Psikolog ve aynı zamanda Aile Danışmanı olan Zülal Alperen, 4 Nisan 1998 tarihinde Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde doğdu. İlkokul ve ortaokulu İstiklal İlköğretim Okulu’nda okudu. Lise öğrenimine Elbistan Anadolu Lisesi’nde devam etti. İstanbul Arel Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji bölümünü kazandı ve bu üniversiteden 2020 yılında mezun oldu. Lisans eğitimi boyunca Lösev/Lösemili Çocuklar vakfında gönüllü projelere katıldı. Halen aktif gönüllü üyesidir. Tohum Otizm Derneği’nde gözlem yapma fırsatı bulmuş, seminer eğitimi almıştır. Omurilik Felçlileri Derneği ile beraber çalışmış, belirli eğitimlere katılmıştır. Stajını Kahramanmaraş Elbistan Devlet Hastanesi Psikiyatr polikliniğinde yapmış. "Erken Yetişkinlikteki Bireylerin Saldırganlık Eğilimlerinin Kişilerarası İlişki Tarzı ve Öznel İyi Oluş Düzeyleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi ve Duygu Durum Düzenleme Güçlüğünün Araştırılması" araştırma tezi/ lisans bitirme projesiyle sonlandırmıştır. Elbistan Yeni Hayat Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi’nde halen çalışmaktadır. Aldığı Eğitimler ve Sertifikalar, Aile Danışmanlığı, Toplumsal Cinsiyet ve Cinsellik, Algı ve Suç Psikolojisi, Kişilik Bozuklukları, Obsesif Kompulsif Bozukluk, Aile ve Çocuk Arasındaki Çatışmaların Sebebi ve Çözümü, Sosyal Psikoloji Üzerinde Madde Bağımlılığı ve Çocuk Gelişiminin Etkileri

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar