Pazartesi, Mayıs 12, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Davut’un Gölgesinde: Freud’un Bilinç Dışıyla Yüzleşmesi

Freud 1904 yılında Floransa’ya yaptığı bir gezi sırasında Michelangelo’nun ünlü Davut (David) heykelinin önünde bayılmıştır. Bu bayılma Freud’un hayatındaki küçük gibi görünen, ancak psikanalitik düşünce açısından önemli bir anekdottur. İlk bakışta yalnızca fiziksel bir rahatsızlık gibi algılanabilecek bu olay, daha derin bir psikodinamik analizle Freud’un bilinçdışı yapısına ve teorilerinin şekillenmesine ışık tutabilecek zengin anlamlar barındırır.

Estetik Karşısında Bilinç Dışının Uyanışı

Freud’un Davut heykelinin önünde bayılması, yalnızca estetik bir hayranlık anı değil, bastırılmış bilinçdışı süreçlerin ani bir dışavurumu olarak da yorumlanabilir. Psikanalitik açıdan bakıldığında, bu tür bedensel tepkiler genellikle yoğun duygusal içerikli bilinçdışı materyalin ani bir şekilde bilince ulaşmasıyla ortaya çıkar. Michelangelo’nun Davut’u, sadece fiziksel güzelliği değil, taşıdığı sembolik anlamlarla güç, kahramanlık ve isyan da bilinç dışında derin yankılar uyandırabilecek bir eserdir.

Freud’un kendi ruhsal yapısında güç, zafer ve kahramanlık temalarının özel bir yeri vardır. Özellikle babasıyla ilişkisi, rekabet ve hayranlık gibi ambivalan duygularla örülüdür. Davut, gençliğin saf ve kahramanca gücünü temsil ederken, Freud’un bilinç dışında bu figürle özdeşleşme arzusu ve aynı zamanda taşıdığı suçluluk duygusu tetiklenmiş olabilir. Sonuçta, dayanılmaz bir içsel gerilim, bedensel bir çöküşe, yani bayılmaya yol açmıştır.

Oidipal Temalar ve Baba İmesi

Freud’un psikanaliz kuramında babayla olan ilişki merkezi bir öneme sahiptir. Oidipus Kompleksi’nde çocuk, babaya karşı hem derin bir hayranlık hem de kıyasıya bir rekabet duyar. Davut heykelinin temsil ettiği tema, büyük bir düşmanı geleneksel otoriteyi yenmek ve kendi gücünü ilan etmek üzerine kuruludur. Freud’un bu figür karşısında yaşadığı duygusal sarsıntı, onun kendi babasına yönelik karmaşık hislerinin bir yansıması olabilir.

Bu deneyim, Freud’un baba imgesi, otorite figürleri ve bireysel gelişim arasındaki ilişkileri daha sistematik bir şekilde ele almasına katkı sağlamış olabilir. İlerleyen yıllarda özellikle Musa ve Tektanrıcılık adlı eserinde baba figürü ve kültürel aktarım arasındaki ilişkiye yoğunlaşırken, Freud’un Davut heykeli önündeki deneyiminden edindiği ruhsal kavrayışın izleri okunabilir.

Estetik Yoğunluk ve Stendhal Sendromu

Freud’un bayılmasını psikanalitik dinamiklerin ötesinde bir fenomen olan Stendhal Sendromu çerçevesinde de değerlendirmek mümkündür. Stendhal Sendromu, yoğun sanatsal veya estetik deneyimler karşısında bireyde baş dönmesi, taşikardi, sersemlik ve hatta bayılma gibi semptomların ortaya çıkmasıyla tanınan bir durumdur. Adını, 1817’de Floransa’da sanat eseri karşısında benzer belirtileri yaşayan Fransız yazar Stendhal’dan alır.

Freud’un deneyimi, bir sanat eserinin yalnızca zihinsel değil, bedensel etkileri de yaratabileceğinin erken örneklerinden biri sayılabilir. Davut heykelinin olağanüstü estetik gücü ve taşıdığı tarihsel, kültürel anlamlar, Freud’un ruhsal savunmalarını aşırı zorlamış, ruhsal yapısında geçici bir “çökme” etkisi yaratmıştır. Böylece Freud’un bayılması, estetik yoğunluğun bireysel ruhsal yapıya etkilerini gösteren nadir ve önemli bir vakadır.

Stendhal Sendromu kavramı, bireyin ruhsal savunmalarının sanat eserinin yoğun etkisi karşısında geçici olarak işlevsiz hale gelmesine işaret eder. Freud’un bu deneyimi, estetik karşılaşmaların yalnızca entelektüel düzeyde değil, derin psikofizyolojik düzeylerde de etki yaratabileceğini göstermesi açısından son derece değerlidir.

Sanat, Bilinç Dışı ve Sembolizm

Freud’un sanat eserlerine bakışı, bireysel bilinç dışı arzuların ve çatışmaların sanat yoluyla sembolik biçimde dışa vurulduğu yönündedir. Freud’a göre, sanat eserleri bastırılmış dürtülerin ve içsel çatışmaların, toplumca kabul edilebilir bir biçimde dışavurulmasını sağlar. Bu bağlamda, Freud’un Davut heykeli karşısında yaşadığı yoğun duygusal çöküş, sanatın bireyin ruhsal yapısındaki bastırmaları nasıl tetikleyebileceğinin canlı bir örneğidir.

Bu kişisel deneyim, Freud’un sanat, kültür ve bilinç dışı arasındaki ilişkilere dair daha derin teoriler geliştirmesine zemin hazırlamıştır. Sanatın insan ruhu üzerindeki etkisini yalnızca estetik bir etkileşim değil, bilinç dışı süreçlerin bir uyanışı olarak değerlendirmesi, psikanaliz kuramına özgü yaklaşımını güçlendirmiştir.

Sonuç

Freud’un Michelangelo’nun Davut heykeli karşısında bayılması, yalnızca biyografik bir anekdot değil, aynı zamanda psikanalitik düşüncenin temel taşlarına dair ipuçları taşıyan bir deneyimdir. Bu olay, bilinç dışının gücü, bastırmanın bedensel etkileri, baba figürüyle ilişkiler ve sanatın ruhsal yaşantılar üzerindeki etkisi gibi Freud’un kuramının birçok temel temasını içinde barındırır. Ayrıca, Stendhal Sendromu bağlamında ele alındığında, sanat eserlerinin birey üzerinde doğrudan psikofizyolojik etkiler yaratabileceğini de gözler önüne serer.

Freud’un bu deneyimi, psikanalizin yalnızca klinik bir yöntem değil, aynı zamanda estetik ve kültürel deneyimleri anlamak için güçlü bir araç olduğunu da bir kez daha göstermektedir.

Kaynakça

Freud, S. (1910). Leonardo da Vinci ve çocukluk anısının bir hatırası (A. Tyson, Çev.). Norton.

Freud, S. (1939). Musa ve Tektanrıcılık (K. Jones, Çev.). Vintage Books.

Leader, D. (2002). Mona Lisa’yı çalmak: Sanatın bize gösteremediği şeyler. Farrar, Straus and Giroux.

Magherini, G. (1989). Stendhal sendromu. Ponte alle Grazie.

Nasio, J. D. (1998). Freud ve psikanaliz üzerine yedi ders. Metis Yayınları.

Stendhal. (1826). Roma, Napoli ve Floransa. Delaunay.

 

Zeynep Köşk
Zeynep Köşk
Zeynep Köşk, Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden mezun olup, klinik psikoloji alanında kendini geliştirmek isteyen psikologdur. Akademik eğitimi boyunca oyun terapisi, travma, psikolojik sağlamlık , DEHB ve bilişsel davranışçı terapi gibi çeşitli alanlarda eğitimler almış, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde staj yaparak uygulamalı deneyim kazanmıştır. Bilimsel araştırmalara duyduğu ilgi doğrultusunda TÜBİTAK destekli projelerde görev almış ve özellikle romantik ilişkilerde sosyal medya kullanımı ile kıskançlık, güven ve ilişki doyumu arasındaki etkileşim üzerine çalışmalar yürütmüştür. Halihazırda Psychology Times dergisinde yazar olarak görev yapmakta olup, psikolojinin farklı alanlarında bilimsel temellere dayalı içerikler üretmektedir. Yayınlarında, psikolojik iyi oluş, ruh sağlığı ve bireysel farkındalık konularına odaklanarak, akademik bilgiyi okuyuculara sistematik ve anlaşılır bir şekilde aktarmayı amaçlamaktadır. İlgi alanları arasında sanat, mitoloji, adli bilimler ve iletişim yer almakta olup, disiplinlerarası bir bakış açısıyla psikoloji alanına katkı sağlamaya devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar