Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

BİR DİLİM YALNIZLIK: YEME BOZUKLUKLARINA BAKIŞ

Yemek yemek insan yaşamının en temel gereksinimlerinden biridir. Ancak bazen yemek yalnızca bedenin değil, duyguların da dili haline gelir. İnsan; yalnızlık, kaygı, değersizlik ya da kontrol edemediği hislerle baş edemediğinde yönünü, bir rahatlama sembolü olarak yiyeceklere çevirebilir. Bu noktada yeme davranışı, yalnızca fiziksel bir ihtiyaçtan çıkıp duygusal bir düzenleme aracına dönüşür.

Yeme Bozukluklarının Çeşitleri ve Yaşantıya Yansıma Halleri

Anoreksiya Nervoza

Anoreksiya yaşayan bireyler, bedenleri gözle görülür şekilde incelmiş olsa bile kendilerini hâlâ şişman olarak algılar. Zihinsel beden imgeleri bozulmuştur. Aynaya baktıklarında ya da kendilerini hayal ettiklerinde, gerçeklikten uzak bir beden görürler. Nitekim bazı vakalarda hastalardan bedenlerini çizmeleri istendiğinde, kendilerini orantısız, yuvarlak ve şişkin bir patates gibi resmetmeleri dikkat çekicidir. Bu durum, algıdaki bozulmanın ne kadar derin olduğunun bir göstergesidir.

Hastalar, yemeği ciddi oranda kısıtlayarak veya tamamen aç kalarak bedenleri üzerinde bir hakimiyet hissi geliştirmeye çalışırlar. Bu “kontrolsüz” kontrol, zihinsel bir takıntı ve delüzyona dönüşür. Beden zayıflıkla alarm verirken, bireyin iç sesi hala yeterince zayıf olunmadığını ona dikte eder. Hastalar çok soğuk havada bile ekstra kilolu gözükmemek için ince giysiler giyme ihtiyacı duyabilirler.

Anoreksiyada, kalp ritminde bozulmalar, düşük tansiyon, elektrolit dengesizlikleri ve zamanla gelişebilecek organ yetmezlikleri hayati risk oluşturur. Aynı zamanda kemik erimesi, adet döngüsünün durması ve saç dökülmesi gibi metabolik etkiler de yaygındır. Anoreksiya, tüm psikiyatrik hastalıklar içinde en yüksek ölüm oranına sahip olmasıyla ciddiyetini ortaya koyar. Bu ölümler yalnızca fiziksel komplikasyonlarla değil, intihar gibi psikolojik sonuçlarla da bağlantılı olabilir.

Bulimiya Nervoza

Bulimiya yaşayan bireyler, tekrarlayan yeme krizlerine kapılır, kısa sürede kontrolsüzce ve genellikle gizlice büyük miktarlarda yiyecek tüketirler. Bu yoğun yeme epizodlarını suçluluk, utanç ve pişmanlık duyguları takip eder. Bu duygularla başa çıkmak ve kilo alımını engellemek için kendini kusturma, laksatif kullanımı ve aşırı egzersiz gibi telafi davranışları görülebilir.

Bu davranışlar sindirim sistemini ve vücudun genel dengesini ciddi biçimde bozar. Sık kusma nedeniyle elektrolit dengesi bozulur, bu da kalp ritim bozukluklarına yol açabilir. Mide asidinin tekrar tekrar yemek borusuna çıkması yemek borusunda tahrişe, hatta yırtılmaya sebep olabilir. Parmaklarda kusmaya bağlı yara izleri, diş minesinin aşınması ve diş eti problemleri de sık görülen sonuçlar arasındadır.

Bulimiya hastaları genellikle dışarıdan normal kiloda görünür ve telafi davranışlarını gizli yürüttükleri için fark edilmeleri daha zordur.

Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu

Bu bozuklukta kişi, çok kısa sürede normalde yiyemeyeceği kadar büyük miktarda yemek yer ve kendini durduramaz. Bulimiyadan farklı olarak, yeme krizlerinin ardından telafi davranışları görülmez. Bu da zamanla ciddi kilo artışına, obeziteye ve buna bağlı diyabet, hipertansiyon, kalp hastalıkları gibi kronik fiziksel rahatsızlıklara yol açabilir.

Tıkınırcasına yeme nöbetlerinden sonra pek çok hasta bu anları “kendimi kaybettim, bedenim başka birinin kontrolündeydi” şeklinde tanımlar.

Ortoreksiya

Ortoreksiya, sağlıklı beslenme isteğinin saplantıya dönüşmüş halidir. Başlangıçta zararlı yiyeceklerden uzak durma amacıyla başlayan süreç, zamanla sosyal hayatı kısıtlayan takıntılı bir hale gelir. Ortoreksiya yaşayan birey, menüde sağlıklı seçenek bulamayacağını düşündüğü için sosyal etkinliklere katılmaktan kaçınabilir, hatta arkadaş buluşmalarını iptal edebilir.

Nedenler: Görünmeyen Kökenler

  • Biyolojik faktörler: Beyindeki serotonin ve dopamin gibi nörotransmitterlerdeki dengesizlikler yeme davranışını etkileyebilir. Genetik yatkınlık ve hormonal değişimler özellikle ergenlik döneminde bu bozuklukların ortaya çıkmasında rol oynar.

  • Psikolojik faktörler: Düşük benlik saygısı, mükemmeliyetçilik, kontrol ihtiyacı ve travmatik yaşantılar yeme bozukluklarını tetikleyebilir. Birey, bedenini kontrol ederek içsel boşluklarını ya da duygusal zorlanmalarını yönetmeye çalışabilir.

  • Aile ve çocukluk deneyimleri: Aşırı kontrolcü, eleştirel ya da mesafeli ebeveyn tutumları, çocukta beden ve yeme üzerinden bir kontrol alanı yaratabilir. Özellikle çocuklukta kilo ile ilgili yapılan yorumlar kalıcı izler bırakabilir.

  • Toplumsal ve kültürel etkiler: Sosyal medya, moda dünyası ve kültürel güzellik kalıpları birey üzerinde “ideal beden” baskısı yaratır. Filtrelenmiş görüntüler ve karşılaştırmalar, özellikle gençlerde yetersizlik duygusunu derinleştirerek yeme bozukluklarını besler.

Tedavi Yolları

Yeme bozuklukları, genellikle kişinin kendi başına aşamayacağı kadar karmaşık yapılardır. Bu nedenle etkili bir tedavi, çok yönlü bir yaklaşımı gerektirir.

Psikoterapi, özellikle bilişsel davranışçı terapi, kişinin yeme davranışına eşlik eden düşünce ve inanç kalıplarını fark edip dönüştürmesine yardımcı olur. Gerekli görüldüğünde psikiyatrist desteğiyle ilaç tedavisi de sürece dahil olabilir.

Diyetisyenler, hem bedenin ihtiyaç duyduğu besin dengesini yeniden kurmak hem de kişiyle yargısız bir ilişki geliştirerek sağlıklı beslenme alışkanlıklarını yeniden inşa etmek açısından sürecin önemli bir parçasıdır. Aile desteği ise iyileşme sürecinde kişinin yalnız olmadığını hissetmesini sağlayarak tedaviye uyumu ve motivasyonu artırır. Benzer deneyimleri paylaşanlarla bir araya gelinen destek grupları da kişinin kendini anlaşılmış hissetmesine yardımcı olabilir.

Bireysel farkındalık için şu adımlar önemlidir:

  • Yemek isteği geldiğinde “gerçekte neye açım?” sorusunu sormak,

  • Bedenin düşman değil yaşamı mümkün kılan bir ev olduğunu hatırlamak,

  • Katı diyetler yerine esnek ve sürdürülebilir beslenme tercih etmek,

  • Sosyal medyada gerçek ile filtrelenmiş olanı ayırt etmeyi öğrenmek.

Sonuç

Yeme bozuklukları, yalnızca kilo ya da görünüşle ilgili değil; kişinin görünmeyen duygusal yaralarını işaret eder ve her lokma aslında bir duygunun tercümesi olabilir. Bu hastalıklar, benlik algısını, duygusal düzenlemeyi ve sosyal ilişkileri derinden etkileyen karmaşık ruhsal sorunlardır.

Bu yüzden tedavi sadece fiziksel belirtileri gidermekle kalmayıp, bireyin içsel deneyimlerine, duygusal ihtiyaçlarına ve bilişsel süreçlerine de odaklanmalıdır. Erken farkındalık, yargılayıcı olmayan bir yaklaşım ve multidisipliner destek, iyileşmenin temel taşlarıdır.

Yeme davranışı çoğu zaman kişinin yaşadığı duygusal zorlukların ve anlaşılma ihtiyacının dışa vurumu olduğundan, bu sürecin empatiyle anlaşılması ve bütüncül destekle ele alınması hayati önem taşır. Çünkü en temel ihtiyaçlarımızdan biri yemek olsa da, en derin ihtiyacımız anlaşılmak ve sevilmektir.

Büşra Selçuk
Büşra Selçuk
Psikolog ve gazeteci olan Büşra Selçuk, Marmara Üniversitesi Psikoloji ve İstanbul Üniversitesi Gazetecilik bölümlerinden mezun olmuştur. Bilişsel davranışçı terapi, cinsel terapi ve aile danışmanlığı alanlarında uzmanlaşmış, çocuklarla çalışırken çocuk merkezli oyun terapisi yaklaşımını benimsemiştir. Mesleğinin başından beri bireysel olarak danışan kabul eden Selçuk, dergide ebeveyn-çocuk ilişkisi, çift ve aile dinamikleri, günümüzün yaygın psikolojik sorunları üzerine yazılar kaleme almaktadır. Bir anne olarak kendi deneyimlerinden de yola çıkıp, ebeveynlerin bilinçli nesiller yetiştirmesine ve yetişkinlerin daha mutlu, işlevsel bir hayat sürdürebilmesine rehberlik etmeyi amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar