Salı, Ağustos 5, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

BİR ANNENİN GÖRÜNMEYEN YASLARI

Bu makaleye gerçek hayattan alıntılanmış ve isim değişikliği yapılmış bir vaka örneğinden bir kesit ile başlamak istiyorum.

Ayşe 30 yaşında evli ve 1 çocuk annesidir. Ayşe, öğretmen bir anne – babaya sahiptir. Ailenin 2. çocuğu olan Ayşe’nin kendinden 3 yaş büyük bir abisi var. Ayşe sevgi dolu bir ailede, kuralların olduğu bir sistemde büyüdü. Okul hayatı boyunca akademik başarısı yüksek, öğretmenleriyle ve arkadaşlarıyla iyi iletişim kuran birisi oldu. Üniversiteyi bitirdikten sonra hemen çalışmaya başladı ve bir yıl sonra da evlendi. Yoğun iş temposuyla birlikte evliliğinin 3. yılında gebe kaldı, zorlu bir gebelik sürecinin ardından oğlunu dünyaya getirdi. Ayşe doğumunun hemen ardından “Doğumdan sonra sevinemedim, çocuğumu ilk gördüğümde yabancı gibiydi, sanki bana ait değildi.” diye arkadaşlarına yakındı. Hatta bu yüzden sıklıkla kendisini kötü bir anne olarak tanımladı. Ayşe bir yandan annelik rolüne alışmaya çalışırken bir yandan da eşinden uzaklaşmanın ve arkadaşlarıyla eskisi gibi vakit geçirememenin yasını tutuyordu.

Doğum Sonrası Duygular ve Annelik Kimliği

Kendisiyle baş başa kaldığı zamanlarda “Ben kimdim?, kariyerimde ilerliyordum, şimdi yerimde sayıyorum. Hayalini kurduğum annelik deneyimi böyle değildi.” diye düşünüyordu. Kahvesini sıcak içmeyeli haftalar olmuştu, kendi ihtiyaçlarını hep erteliyordu, çünkü zihninde hep ‘anneler fedakardır’ sözleri dolanıyordu. Nasıl oluyordu da sosyal medyada gördüğü diğer anneler hem çok bakımlı, hem muhteşem sofralar hazırlayabiliyor hem de çocuğu ile sayısız etkinlik yapabiliyordu? Kendisini tam bir beceriksiz gibi hissediyordu. Neyse ki bu süreç çok uzun sürmedi. Ayşe terapiye başladı ve doğumdan 3 ay sonra iş hayatına geri döndü. Bebeğine bakması için bir bakıcı ayarladı. Oğlu 3 yaşına gelinceye kadar, yoğun ve zorlu süreçlerden geçtiler. 3 yaşındaki oğlunu kreşe verdikten sonra tekrar çocuk sahibi olmak istedi ve 2. bebeğine hamile kaldı.

  1. gebeliğinde başta her şey yolunda giderken 5. haftada bebeğinin gelişim gösteremediği fark edildi ve 6. haftada düşük yaptı. Ayşe daha durumu kabullenemeden çevresindekiler “Takma kafana, bir gün yeniden hamile kalırsın, hayatta olan çocuğunun ömrü uzun olsun, daha çok gençsin yine denersiniz.” gibi pek çok cümleye maruz kaldı. Oysa tek ihtiyaç duyduğu şey birisinin onu dinlemesi ve yanında ona eşlik etmesiydi.

Görünmeyen Yas: Annelik Psikolojisinin Derin Katmanları

Yukarıda Ayşe’nin hayatına dair kısa bir kesit yer almaktadır. Bu kesitte yer alan annenin görünmeyen yaslarına birlikte göz atalım. Yas dediğimizde çoğunlukla bir canlının ölümü sonrası hissedilen yoğun acıdan bahsedilir. Fakat yas yalnızca ölüm ile gelmez, bazen de simgesel, ilişkisel, toplumsal ve kimliğe dair kayıplarla gelir. Bu perspektiften bakıldığında, günümüz anneleri ölümle sınırlı olmayan birçok yas süreci yaşamaktadır.

Ayşe’nin doğum yaptıktan sonra “Doğumdan sonra sevinemedim, çocuğumu ilk gördüğümde yabancı gibiydi, sanki bana ait değildi.” diye yakınması, annelik rolüne alışmaya çalışması, ‘anneliğe geçiş sürecindeki yaslar’ olarak tanımlanabilir. Annelik psikolojisi açısından bu süreç bir kimlik değişimidir ve dolayısıyla kayıp içerir. Annenin geçmiş yaşantısı, alışkanlıkları, rutinlerindeki değişimi ve geçmişe duyulan özlemi temsil eder.

Ayşe’nin kendisiyle baş başa kaldığı zamanlarda “Ben kimdim?, kariyerimde ilerliyordum, şimdi yerimde sayıyorum. Hayalini kurduğum annelik deneyimi böyle değildi.” diye düşündüğü zamanlar ‘anneliğin hayal ve beklenti yaslarını’ tanımlar. Annenin doğumdan önceki “ideal bebek, ideal doğum, ideal annelik” hayallerinin gerçekleşmemesi anlamına gelir.

Ayşe’nin kendi ihtiyaçlarını ertelemesi, sıcak bir kahve bile içememesi hali ‘annenin özgürlüğünün kaybına yas’ tuttuğu yerdir. Doğum öncesi kendine bakım veren, ihtiyaçlarını gideren, arkadaşları ile sosyalleşen anne, doğum sonrasında bunların pek çoğunu yapamaz hale gelir. Anne bu zorlantıyı yaşarken çevresindekilerden duyduğu “anneler fedakardır, annelik kutsaldır” gibi ifadeler de **‘annenin kültürel yasları’**na bir örnek oluşturur.

Ayşe’nin zaman zaman sosyal medyada gördüğü o mükemmel anneler ve onlar gibi olamama hali de ‘annenin sosyal medya ve izlenen annelik yaslarına’ örnek oluşturmaktadır. Genellikle lohusalık döneminde başkalarının annelik deneyimlerine dair dinledikleri ve sosyal medyada gördükleri, annenin kendi deneyimleri ile onlar arasında kıyaslamaya girmesine sebep olmakta ve anne sıklıkla kendisini yetersiz ve başarısız bir anne olarak tanımlamaktadır.

Yine Ayşe’nin hem çalışıp hem çocuğuna bakım vermeye çalıştığı, hem de eşi ile vakit geçirmek için uğraştığı zamanlar da ‘annenin rol çatışması ile gelen yaslarıdır’. Modern dünyada kadının pek çok rolü vardır ve bu rollerdeki ilişki yapılanmalarından kendisinden pek çok beklenti içine girildiğini fark eden anne tüm beklentileri karşılamak için çok çabalar ve hiçbir rolü tam olarak yerine getiremediğini düşünür.

Ayşe düşük yaptıktan sonra daha durumu kabullenemeden çevresindekilerden işittiği “Takma kafana, bir gün yeniden hamile kalırsın, hayatta olan çocuğunun ömrü uzun olsun, daha çok gençsin yine denersiniz.” gibi sözler ile ‘annenin toplumsal olarak onaylanmayan yaslarını’ tutmaktadır. Annelerin sadece durmaya, yaşadıklarını kabul etmeye, sindirmeye ihtiyaç hissettiği bir dönemde işittiği bu tarz sözler acısının anlaşılmadığını hissettirmektedir.

Annelik Psikolojisinde Yasları Tanımak ve Alan Açmak

Sonuç olarak; annelik, yalnızca sevgi dolu ve mutlu anlardan oluşmaz. Kayıplar, zorlanmalar, suçluluklar, yetersizlikler ve dönüşümlerle doludur. Bu yüzden hem annenin hem de yakınlarının annenin görünmeyen yaslarının farkında olması gerekir. Yakınlarının anneyi desteklemesi, ihtiyaç halinde bir terapi desteğine başvurulması önemlidir. Annenin de bu yaslarını kabul ederek kendine zaman ayırması, iyi hissettirmeyen sözlerden ve kişilerden bu dönemde uzak durması ve alanını koruması, kendine bakım vermesi, bebeğiyle sağlıklı bir bağ kurmasını da beraberinde getirir. Annelik, annenin kendi varlığını da koruyabildiği bir dengeyi sağlama halidir. Annenin görünmeyen yaslarını fark etmek ve alan açmak dengeyi getirir.

Bu makaledeki Ayşe vakası gerçek hayattan alıntılanmış ve isim değişikliği yapılarak yazılmış bir vaka örneğidir.

Aslı Kayaaltı
Aslı Kayaaltı
Aslı Kayaaltı, 2006 yılından itibaren psikolojinin pek çok farklı alanında deneyim kazanmış olan uzman psikolog Aslı Kayaaltı, 2013’ten sonra çocuk, ergen ve yetişkin psikoterapisi ile çift-aile terapisi üzerine yoğunlaşmıştır. Son yıllarda travma, ölüm ve yas konularına dair çalışmalarını arttıran Kayaaltı, güncel konularda da psikoloji yazıları yazmaktadır. Yazılarında ve psikoterapilerinde bireylerin hayatın hızlı akışı içinde daha farkındalıklı, psikolojik olarak esnek ve güçlü olmalarını amaçlamaktadır. Her adımda insanın içsel dünyasına dokunarak bilişsel ve duygusal iyileşmesini desteklemeyi hedeflemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar