Pazartesi, Ağustos 4, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Babam ve Oğlum Filmi Üzerine Psikolojik Bir Değerlendirme

Çağan Irmak’ın 2005 yapımı Babam ve Oğlum filmi, üç kuşaktan erkek karakterler arasında geçen ilişkiler üzerinden aile içi bağlanma, kuşak çatışması, transgenerasyonel travma aktarımı ve yas süreçlerini işleyen güçlü bir sinema anlatısı sunmaktadır. Film, bireysel psikolojik dinamikleri Türkiye’nin politik ve toplumsal belleğiyle iç içe geçirerek, hem klinik hem de kültürel analiz için zengin bir zemin oluşturmaktadır.

Bağlanma Kuramı Perspektifinden Baba-Oğul Dinamikleri

John Bowlby’nin bağlanma kuramına göre birey, erken çocukluk döneminde bakım verenle kurduğu ilişki biçimi üzerinden yaşam boyu sürecek duygusal ve sosyal eğilimler geliştirir (Bowlby, 1988). Filmde Sadık karakterinin kendi babasıyla yaşadığı çatışmalı ve soğuk ilişki, güvensiz-kaçınan bağlanma örüntüsüne işaret etmektedir. Babası Hüseyin Efendi’nin otoriter ve mesafeli tutumu, Sadık’ın duygusal ihtiyaçlarının karşılanmamasına ve kendi ebeveynlik tarzını bunun zıttı şekilde kurmasına neden olmuştur.

Sadık’ın oğlu Deniz ile kurduğu ilişki, duygusal olarak daha açık ve destekleyicidir. Bu durum, Bowlby’nin aktardığı bağlanma stillerinin kuşaklar boyunca aktarılabilirliğine dair teorilerle tutarlıdır. Aynı zamanda Sadık’ın kendi çocukluk deneyimlerinin telafisi niteliğindedir. Fonagy ve arkadaşlarının (2002) belirttiği üzere, bağlanma örüntüsündeki kırılmalar zihinselleştirme kapasitesini etkiler; Sadık, bu kapasitesini geliştirerek oğluyla daha sağlıklı bir bağ kurabilmiştir.

Transgenerasyonel Travma ve İdeolojik Kutup

Film, 1980 darbesi sonrasında yaşanan politik baskılar, gözaltılar ve toplumsal dışlanmaların birey üzerindeki etkisini doğrudan göstermese de karakterlerin iç dünyasına yansıtarak derin bir izlek sunar. Sadık’ın yaşadığı travmatik deneyimler, onun yalnızca ruhsal durumunu değil, ailesiyle ilişkilerini ve yaşam tercihlerini de şekillendirmiştir. Danieli’ye (1998) göre, transgenerasyonel travma sadece doğrudan maruz kalan bireyleri değil, onların çocuklarını ve torunlarını da etkileyen bir aktarım süreciyle kuşaklara yayılabilir.

Sadık ile babası arasındaki çatışma yalnızca bireysel değil, aynı zamanda ideolojik bir karşıtlıktır. Geleneksel, sağ görüşlü ve otoriteye bağlı Hüseyin Efendi ile sol görüşlü, özgürlükçü ve toplumsal değişim yanlısı Sadık arasındaki bu çatışma, Türkiye’nin politik tarihinde sıkça rastlanan kuşaklar arası değer farklarının mikro düzeydeki bir yansımasıdır.

Yas Süreci ve Ölümle Vedalaşma

Sadık’ın ölümünün yaklaşması, hem kendisi hem de ailesi için bir yas sürecini başlatır. Elisabeth Kübler-Ross’un (1969) geliştirdiği yasın beş evresi (inkâr, öfke, pazarlık, depresyon, kabullenme) bu bağlamda anlamlıdır. Sadık, yaşamının sonuna yaklaşırken geçmişiyle barışmaya, oğlunu ailesine emanet etmeye ve kendi çocukluğunun acılarını affetmeye çalışır. Yasın kabullenme aşamasına ulaşmış gibidir.

Deniz içinse bu ayrılık, çocuk gelişimi açısından erken yaşta karşılaşılan bir bağlanma travmasıdır. Küçük yaşta ebeveyn kaybı, ilerleyen dönemlerde ayrılık anksiyetesi, güven sorunları ve karmaşık yas belirtileriyle ilişkilendirilebilir (van der Kolk, 2014). Film, bu vedayı çocuğun gözünden verirken izleyiciye derin bir empati deneyimi yaşatır.

Duygusal Sessizlik ve Türk Toplumunda Erkeklik

Filmde dikkat çeken bir diğer unsur ise duyguların açıkça ifade edilmemesidir. Özellikle Hüseyin Efendi karakteri, sevgisini göstermekten imtina eden, duygularını bastıran bir baba figürüdür. Bu durum, geleneksel erkeklik normları ve duyguların bastırılmasının birey üzerindeki psikolojik yükünü yansıtır. Hüseyin Efendi’nin torununa karşı daha yumuşak bir tutum sergilemesi, geç gelen bir telafi ve sessiz bir pişmanlık ifadesidir.

Sonuç

Babam ve Oğlum, bireysel ve toplumsal belleği bir araya getiren, psikolojik kuramlarla açıklanabilir güçlü bir dramatik yapı sunmaktadır. Filmdeki bağlanma biçimleri, travmaların kuşaklar arası aktarımı, yas süreçleri ve duygusal ifade biçimleri; hem psikoterapi uygulamaları hem de kültürel psikoloji açısından önemli çıkarımlar barındırmaktadır. Bu yönüyle film, yalnızca bir aile dramı değil, aynı zamanda Türkiye’nin kolektif ruhsal mirasına dair güçlü bir anlatıdır.

Kaynakça

  • Bowlby, J. (1988). A Secure Base: Parent-Child Attachment and Healthy Human Development. New York: Basic Books.

  • Fonagy, P., Gergely, G., Jurist, E. L., & Target, M. (2002). Affect Regulation, Mentalization, and the Development of the Self. New York: Other Press.

  • Kübler-Ross, E. (1969). On Death and Dying. New York: Macmillan.

  • van der Kolk, B. A. (2014). The Body Keeps the Score: Brain, Mind, and Body in the Healing of Trauma. New York: Viking.

Bülent Koçyiğit
Bülent Koçyiğit
Bülent Koçyiğit, klinik psikolog ve yazar olarak psikoterapi, psikolojik danışmanlık ve akademik çalışmalar alanında geniş bir deneyime sahiptir. Lisans eğitimini tamamladıktan sonra, Yüksek lisans eğitimini klinik psikoloji üzerine tamamlayan Koçyiğit, başta İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Servisi'nde, Lape ve birçok özel ve devlet hastanesinde görev almıştır. Özellikle depresyon, anksiyete bozuklukları, obsesif kompulsif bozukluk (OKB), travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) ve psikotik rahatsızlıklar gibi alanlarda uzmanlaşmıştır. Ulusal platformlarda (Psikeart, NöroBilim, Sinirbilim) bilimsel ve akademik çalışmaları bulunan Koçyiğit, aynı zamanda ulusal ve yerel çeşitli dergilerde ve dijital mecralarda düzenli olarak psikolojik eğitim ve kişisel gelişim üzerine eğitimler ve seminerler düzenlemektedir. Özellikle beynin işleyişi, duygu düzenleme mekanizmaları, terapi süreçleri ve ruh sağlığını etkileyen faktörler üzerine yaptığı çalışmalar, bu alanda daha fazla insanın bilinçlenmesini sağlamayı kendisine misyon edinmiştir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar