Bir gün tartıda gördüğünüz sayı değişir. Belki kilo almışsınızdır, belki vermişsinizdir. Aynada kendinize bakarken, bu değişimi ilk fark eden siz olursunuz. Ama ondan sonra, sanki görünmez bir siren çalmış gibi, çevrenizdekiler sırayla söze başlar:
“Zayıflamışsın!”, “Biraz kilo mu aldın?”, “Tenin solgun, hasta mısın?”
Bu cümleler öyle sıradan, öyle normalleşmiş ki… Kimse fark etmez, aslında her biri kadın bedenini toplumun mülkiyetine çeviren küçük müdahalelerdir.
Mahalle bakkalının “Maşallah, incelmişsin” demesi, annenin “Biraz kilo alsan iyi olur” öğüdü, ya da sokakta yürürken tanıdık bir yüzün “Renk atmışsın” sorusu… Bunlar kulağa masum, hatta samimi gelebilir. Ancak kadın bedeni söz konusu olduğunda bu tür ifadeler, tahmin edilenden çok daha derin izler bırakıyor.
Kadınlar doğdukları andan itibaren bedenleri üzerinden tanımlanıyor. Bebekken “Ayy ne güzel tombiş” deniyor, ergenlikte “Dikkat et, kilo alma” uyarıları başlıyor. Yetişkinlikte ise bu söylemler, bir kadının fiziksel özelliklerini sürekli göz önünde tutan, normalleştirilmiş bir toplumsal denetime dönüşüyor.
Sorun şu: Bu sözler masum görünüyor ama masum değiller. Çünkü her seferinde kadına şu mesaj veriliyor: “Senin değerin bedeninle ölçülür.”
Masum Söylemler, Masum Olmayan Etkiler
Psikoloji bize gösteriyor ki, beden imajı sadece aynada gördüğümüz şekille ilgili değil; toplumun, ailenin ve çevrenin bize yansıttığı imgelerle de şekillenir. “Kilo almışsın” demek sadece bir gözlem değil, aynı zamanda bir kıyas, bir uyarı ve çoğu zaman da onay beklentisidir.
Bu söylemler, özellikle kadınların zihinlerinde “sürekli denetim altında olma” hissi yaratıyor. Bir kadın, kalabalığa girmeden önce “Acaba kilo mu aldım? Saçım nasıl görünüyor? Tenim solgun mu?” diye düşünüyorsa, bunun temelinde yıllardır tekrarlanan bu sözler var.
Kültürel Kodlar ve Bedensel Baskı
Türkiye gibi toplumsal ilişkilerin sıcak ama sınırların bulanık olduğu toplumlarda, insanların birbirinin kilosu, saç rengi ya da kıyafeti hakkında rahatça yorum yapması çok yaygın. “Söyledim ama kötü niyetle değil” cümlesi, çoğu zaman bu müdahaleci kültürün kalkanı oluyor.
Özellikle kadın bedeni, hem geleneksel hem de modern kalıplar arasında sıkışıyor. Bir yandan “Kadın dediğin biraz etli butlu olur” denirken, diğer yandan sosyal medyanın dayattığı ince ve kusursuz vücut ölçüleri baskısı var. Kadınlar, iki zıt beklenti arasında sürekli “yeterince iyi” olmaya çalışıyor.
Psikolojik Etkiler: Özgüven, Kaygı ve Özdeğer
Bu masum görünümlü yorumlar, kadınların psikolojik sağlığında üç temel noktayı etkiliyor:
1. Özgüven
Bir kadın ne kadar başarılı, üretken veya sevilen biri olursa olsun, sürekli bedeni üzerinden yorum alıyorsa, kendi değerini fiziksel görünüşüne endekslemeye başlıyor.
2. Kaygı
Topluluk önünde konuşmaktan sosyal medyada fotoğraf paylaşmaya kadar pek çok durumda “nasıl göründüğüne” dair yoğun bir kaygı oluşuyor. Bu, sosyal anksiyeteye kadar varabiliyor.
3. Özdeğer
Kadınlar, toplumun “ideal beden” tanımına ne kadar uyduklarına göre kendilerini değerlendiriyor. Uymadıklarında ise değersizlik hissi pekişiyor.
“Benim İçin Değil, Senin İçin Söylüyorum” Maskesi
En tehlikeli olan ise bu söylemlerin, “Senin iyiliğin için” maskesiyle sunulması.
“Biraz kilo ver, sağlığın için” gibi cümleler, iyi niyet kılıfı altında beden üzerinde baskı kuruyor. Burada niyet ne olursa olsun, etkisi çoğu zaman incitici oluyor. Çünkü karşı taraf, kadının kendi bedeniyle ilgili kontrol ve söz hakkını elinden alıyor.
Sessiz Yorgunluk: Sürekli Kendini Düzenleme Hali
Kadınlar, bu sözlerin yarattığı baskıyla zamanla görünmez bir yorgunluk yaşamaya başlıyor.
Kıyafet seçiminden yeme alışkanlıklarına, sosyal ortamlardaki duruşundan fotoğraf verirkenki pozuna kadar her detay, dışarıdan gelecek yoruma göre ayarlanıyor. Bu, zihinsel enerjiyi tüketen bir süreç.
Kimi zaman kadınlar buna tepki vermek istese de, “alınmak” ya da “abartmak” ile suçlanma korkusu ağır basıyor. Böylece duygular bastırılıyor, incinmişlik sessizce birikiyor.
Peki Çözüm?
Toplum olarak ilk adım, kadın bedeni üzerine yorum yapma alışkanlığımızdan vazgeçmek.
Bunun yerine, görünüşe değil, emeğe, başarıya, kişiliğe odaklanan sözler kurmak gerekiyor. “Ne güzel kilo vermişsin” yerine “Enerjik görünüyorsun” demek bile fark yaratıyor.
Ayrıca kadınların, bedenleri üzerindeki söz hakkını ellerinde tutmaları önemli. Bir kadın “Bedenimle ilgili yorum duymak istemiyorum” dediğinde, bunu kişisel algılamadan kabul edebilmeliyiz.
Kadınların bedeni üzerinden yapılan masum görünen söylemler, bireysel özgüveni aşındıran, toplumsal eşitsizliği pekiştiren görünmez zincirlerdir.
Belki bir cümle, ağızdan çıkarken hafif gelir; ama karşı tarafta yıllardır biriken yaralara eklenir.
Beden, kadının evi; ve o evin kapısını çalmak, içeride nasıl yaşadığını sorgulamak kimsenin hakkı değil.
Bırakalım kadınlar kendi bedenleriyle kendi hikâyelerini yazsınlar; biz ise onların görünüşüne değil, varoluşuna bakmayı öğrenelim.
Bedenlerimize değil, birbirimizin kalbine bakmaya alışalım. Çünkü insan, aynada değil; gözlerinin ardındaki hikâyede güzeldir.