Çocuğum Ağladığında, Öfkelendiğinde ya da Kuralları Aşan Davranışlar Gösterdiğinde Sinirleniyorum
— Belki de Sorun Onun Davranışında Değil, İçimizde Biriken Öfkede
Bir çocuk ağladığında ya da öfkesini kontrol edemediğinde, ebeveynin içinde tanımlaması zor ama yoğun duygular tetiklenebilir. Bazen sabır taşı çatlar, bazen ses istemsizce yükselir, bazen de öfke kontrolü dışa vurulur. “Bu kadar zor olmamalı,” deriz içimizden. Ancak bu tepkilerin çoğu, ebeveynlerin kendi iç dünyalarındaki çözülmemiş duygusal yükleri yani bizim kendi geçmişimizdeki bastırılmış duyguları harekete geçirir.
Çocuklar duygularını yönetme konusunda yetişkinler kadar yetkin değildir. Ağlamaları, bağırmaları veya sınırları zorlamaları; bir ihtiyaç, bir karmaşa ya da bir yardım çağrısı olabilir. Ancak biz yetişkinler, çoğu zaman bu sinyalleri duymaktan çok, kendi içimizde uyanan rahatsızlığı susturmak isteriz. Bu noktada mesele çocuğun davranışları değil; bastırılmış öfke, geçmişten kalan duygusal yaralar ve bugünün stresiyle harmanlanmış içsel yüklerimizdir.
Davranışın Altındaki Mesajı Anlamak
John Bowlby’nin bağlanma kuramı, çocukların olumsuz duygularını ifade etme biçimlerinin, bakım veren kişilere yöneltilmiş bir iletişim olduğunu söyler. Çocuk ağladığında, bağırdığında ya da kurallara uymadığında aslında, “Beni gör, beni duy, bana güven ver” demektedir. Sınırları aşan davranışlar, çoğu zaman içsel karmaşayı düzenleme çabasıdır.
Ebeveynin Duygusal Mirası ve Birikmiş Öfkesi
Ebeveynin çocuğa verdiği tepkiler sadece o ana ait değildir; çoğu zaman kendi geçmişinin yankılarını taşır. Fonagy ve Target’ın çalışmalarına göre, çocuklukta yaşanan duygusal yoksunluklar, ebeveynlik sürecine yansıyabilir ve duygusal bağ kurmayı güçleştirebilir. Çocuğun davranışı, ebeveynin içindeki bastırılmış korku, yetersizlik hissi veya değersizlik algısını tetiklediğinde öfke kaçınılmaz olur.
Günümüzün hızla akan yaşamı da bu süreci kolaylaştırmaz. İş yerinde yoğun tempo, sürekli yorgunluk, kaliteli uyku eksikliği, ekonomik baskılar, sosyal destekten yoksunluk ve dijital uyarana maruz kalmak gibi pek çok faktör ebeveynin sinir sistemini yorar. Böyle bir zemin üzerinde çocukla kurulan etkileşim, küçük kıvılcımlarla büyük patlamalara dönüşebilir. Oysa bu durum, çocuğun suçu değil; birikmiş duygusal yüklerin dışa vurumudur.
Duygusal Farkındalık ve Kendine Şefkatin Gücü
Duygusal farkındalık, ebeveynlik sürecinin sağlıklı ilerlemesi için kritik bir anahtardır. Kristin Neff’in çalışmalarında da vurgulandığı gibi, kendine şefkat göstermek sadece bireyin kendine değil, çevresiyle kurduğu ilişkilere de iyi gelir. Kendimizi yargılamadan duygularımızı fark etmek, ebeveyn olarak çocuğun duygularına da daha anlayışlı yaklaşmamızı sağlar.
Jon Kabat-Zinn’in geliştirdiği bilinçli farkındalık (mindfulness) yaklaşımı da bu noktada ebeveyne destek olur. Duyguların farkına varmak, onları bastırmak yerine tanımak ve geçici olduklarını bilerek yanıt vermek, ebeveynin çocuğa karşı daha yapıcı tepkiler göstermesine yardımcı olur.
Bu farkındalığın geliştirilmesi amacıyla yapılan bir çalışmada, ebeveynlere yönelik dört oturumluk bir psikoeğitim programı uygulanmıştır. Sonuçlar oldukça çarpıcıdır: Ebeveynler çocuklarının öfke, üzüntü veya direnç anlarında daha destekleyici bir tutum geliştirmiş; aile içi iletişim olumlu yönde değişmiş ve ebeveynlik stresi azalmıştır. Bu da gösteriyor ki, ebeveynin kendi duygusal zekâsını geliştirmesi, çocuğun ruhsal gelişimini de doğrudan etkiler.
Sonuç: Duygusal Mirasımızı Tanımak, Çocuğumuza Alan Açmaktır
Çocukların zorlayıcı davranışları, genellikle bir ihtiyaç ya da ifade şeklidir. Onlara sabırla ve anlayışla yaklaşmak, sadece onları değil, bizi de iyileştirir. Virginia Satir’in de söylediği gibi: “Hepimiz duygularımızla büyür ve duygularımızla iyileşiriz.”
Ebeveynlik, yalnızca bir çocuğu büyütme süreci değil, aynı zamanda kendi içimizde bastırılmış yanlarımızla yüzleşme fırsatıdır. Çocuğumuz ağladığında, öfkelendiğinde ya da sınırları aştığında, içimizde yükselen tepkiyi anlamaya çalışmak; o anın ötesinde, geçmişle bugün arasında köprü kurmaktır. Ve belki de en çok ihtiyacımız olan şey, çocuğumuzu susturmak değil, kendi içimizdeki susturulmuş çocuğu duymaktır.
Kaynakça:
-
Yazar, M., & Tuzgöl-Dost, M. (2024). Ebeveynlere Yönelik Duygu Yönetimi Psikoeğitim Programı Pilot Çalışması: Karma Yöntem Araştırması. Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 22(3), 2152-2179.
-
Bowlby, J. (1969). Attachment and Loss.
-
Fonagy, P. & Target, M. (1997). Attachment and reflective function.
-
Neff, K. (2011). Self-Compassion: The Proven Power of Being Kind to Yourself.
-
Kabat-Zinn, J. (2003). Full Catastrophe Living.
-
Brown, B.
-
Satir, V.