Çarşamba, Eylül 24, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Adli Psikologdan Ebeveynlere: Ne Yaşadın? Ne Yaşatıyorsun?

Cezaevi psikoloğu olarak görev yaptığım süre boyunca, suçlularla yaptığım görüşmelerde ortak bir hikâyeye defalarca tanık oldum: Duygusal ihmal, fiziksel istismar, sevgisizlik, güvensizlik ve yalnızlık. Bu örüntü öyle sık tekrar ediyor ki, insan ister istemez “Suç doğuştan mı, yoksa öğrenilen bir sonuç mu?” sorusunu zihninde dönüp dururken buluyor. Psikoloji bilimi ise bu soruya çok net bir cevap veriyor: Suç bir sonuçtur; çoğu zaman engellenebilir bir sonuçtur.

Peki, çocukları suça meyilli olmayan, sağlıklı ve topluma uyumlu bireyler olarak nasıl yetiştirebiliriz? Bu sorunun yanıtını ararken hem bilimsel araştırmalardan hem de kendi saha deneyimlerimden yola çıkmak istiyorum. Özellikle çocuk gelişimi alanında elde ettiğimiz bulgular, bu sorunun temelini oluşturuyor.

Erken Dönem Bağlanma: Sevgi ve Güven Temeli

İlk yıllarda çocuğun birincil bakım vereniyle kurduğu ilişki, onun hayata bakışını şekillendirir. John Bowlby’nin bağlanma kuramı, çocuğun dünyayı güvenli ya da tehditkâr olarak algılamasında erken dönem ilişkilerin belirleyici olduğunu savunur. Güvenli bağlanan çocuklar, hem duygusal regülasyon hem de empati becerileri açısından daha gelişmiş bireyler olur.

Lyons-Ruth ve Jacobvitz (2008), dağınık (disorganize) bağlanma stiline sahip bireylerin ileriki yaşlarda saldırgan davranışlar gösterme ve suça yönelme risklerinin anlamlı biçimde yüksek olduğunu gösteriyor. Bu nedenle çocuklara erken yaşta tutarlı sevgi, fiziksel temas, yargısız ilgi ve güvenli sınırlar sağlanmalıdır. Basit gibi görünen bir “Seninle gurur duyuyorum.” cümlesi, belki de ileride işlenmeyecek bir suçun önleyicisidir. Bu bağlamda, aile içi iletişim kalitesi oldukça önemlidir.

Travmalarla Baş Etme Becerisi Kazandırmak

Çocukluk travmaları, bireyin psikolojik gelişimini kalıcı biçimde etkileyebilir. Widom (1989)’un çarpıcı çalışmasına göre, istismara uğramış çocukların suç işleme olasılığı, istismar yaşamayan yaşıtlarına göre %38 daha fazladır. Travmayı engellemek her zaman mümkün olmasa da, travmayla baş etme becerilerini kazandırmak mümkündür.

Çocuklarımıza “duygularının normal olduğunu”, “öfkenin bastırılmak yerine ifade edilebileceğini” ve “yardım istemenin bir zayıflık değil güç olduğunu” öğrettiğimizde, şiddet ve suç davranışlarının yerini sağlıklı baş etme mekanizmaları alabilir.

Dürtü Kontrolü ve Empati Gelişimi

Birçok şiddet suçunda ortak nokta, dürtüsel davranış ve empati eksikliğidir. Çocuklukta başlayan sınır tanımama, kurallara karşı direnç, başkalarının duygularına kayıtsızlık gibi davranışlar ileride ciddi sosyal sorunlara yol açabilir.

Adrian Raine (2002), suçlu bireylerde prefrontal korteks aktivitesinin az olduğunu ortaya koymuştur. Bu bölge, dürtü kontrolü ve planlı davranıştan sorumludur. Dürtü kontrolü gelişimi, çocuklukta düzenli sınırlar, tutarlı disiplin ve sabırlı rehberlikle desteklenmelidir.

Aynı zamanda çocuklara empati öğretmek, onları suçtan uzaklaştıran en güçlü araçlardan biridir. Bir hayvanın acısını hissetmek, bir arkadaşın üzüntüsüne ortak olmak, özür dilemenin değerini bilmek; bunlar birer insani refleks olduğu kadar, suçun psikolojisi bağlamında da suça karşı birer kalkandır.

Aile İçinde Güvenli Sınırlar ve Model Olma

Çocuklar, söylediklerimizden çok yaptıklarımızı öğrenir. Aile içinde sürekli çatışma, hakaret, öfke nöbetleri varsa, çocuklar da bu davranışları içselleştirir. Şiddetin normalleştiği bir evde, şiddetsiz yaşam fikri neredeyse bir ütopya haline gelir.

Bunun yerine, sorun çözme becerilerimizi açıkça göstermek, özür dileyebilmek, sabırlı olmak ve çocuklarla karşımızdaki bir bireymiş gibi iletişim kurmak önemlidir. Aile içi ilişki kalitesi, çocuğun dış dünyayla olan bağını doğrudan etkiler.

Riskleri Erken Tanıyıp Müdahale Etmek

Çocuklukta fark edilen dikkat dağınıklığı, dürtüsellik, okul reddi, akran zorbalığı gibi durumlar, ilerideki suç davranışlarının habercisi olabilir. Bu noktada öğretmenlerin, okul psikolojik danışmanlarının ve ailelerin iş birliği içinde olması gerekir.

PCL:YV (Gençler İçin Psikopati Ölçeği), HCR-20, LSI-R gibi değerlendirme araçları çocuk ve ergenlerle de uyarlanarak kullanılabilir. Elbette bu ölçekler etik çerçevede, etiketleyici olmadan, sadece risk yönetimi ve önleyici destek amacıyla değerlendirilmelidir.

Sonuç: Suçun Temeli Değil, Önleyicisi Olabiliriz

Çocuklar boş bir sayfa değildir; ama yazılacak hikâyenin ne olacağını belirlemede biz yetişkinlerin büyük payı vardır. Onlara güvenli bir ortam, sevgiyle çizilmiş sınırlar, duygularını ifade edebilecekleri güvenli alanlar sunarsak, toplum için değil, insanlık için değerli bireyler yetiştirmiş oluruz.

Ben her görüşmede, her mahkûmun geçmişine dair bir satır daha öğrendiğimde, bir çocuğun kaderini değiştirme ihtimalinin ne kadar değerli olduğunu bir kez daha anlıyorum. Suç davranışını anlamaya çalışırken, onu oluşturan ilk taşları değiştirebilecek gücümüz olduğunu unutmamalıyız.

Çocuklarımız sadece geleceğin bireyleri değil, aynı zamanda bugünün aynalarıdır. Onların davranışlarında, sessiz çığlıklarında ve bazen de suskunluklarında kendi yansımamızı görmekten kaçamayız. Suç, bir kader değil; kırık bir aynanın yansıttığı bozulmuş bir görüntüdür. Biz ebeveynler olarak, o aynayı onarmak, pürüzsüzleştirmek ve gerçek yansımalarını göstermekle yükümlüyüz. Bu, yalnızca kurallar koymak veya sınır çizmek değildir; en çok da kendimizi anlamak, hatalarımızla yüzleşmek ve sevginin gücünü içtenlikle benimsemektir. Çünkü çocuklarımıza bırakacağımız en değerli miras, hatasız bir geçmiş değil, sevgiyle inşa edilmiş sağlam bir ruh olacaktır.

Kaynakça

  • Bowlby, J. (1988). A Secure Base. Basic Books.

  • Widom, C. S. (1989). The cycle of violence. Science, 244(4901), 160–166.

  • Raine, A. (2002). Biosocial studies of antisocial behavior. Journal of Abnormal Child Psychology, 30(4), 311–326.

Hilal ÖNAL
Hilal ÖNAL
Hilal ÖNAL, psikolog ve yazardır. 1999 yılında Balıkesir'de doğan Önal, İstanbul Medipol Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden mezun olmuştur. Lisans eğitiminin ardından adli psikolojiye ilgi duyarak Adalet Bakanlığı’nda psikolog olarak çalışmaya başlamıştır. Önal, bireysel gözlemlerini ve tümevarım yöntemini kullanarak yazdığı eserleriyle okuyucularına rehberlik etmeyi amaçlamaktadır. Çalışmalarında bireylerin içsel dünyalarını keşfetmelerine yardımcı olmayı, bilimsel bilgiyi sade ve anlaşılır bir dille sunarak varoluşsal ve ahlaki sorgulamalara ışık tutmayı hedeflemektedir. Psikoterapi ve yazı çalışmalarına aktif olarak devam eden Önal, aynı zamanda seyahat etmeyi, piyano çalmayı ve doğada vakit geçirmeyi sevmektedir.

2 YORUMLAR

  1. Çok kıymetli ve farkındalık yaratan bir yazı…
    Kendimizi tanımaya, çocuklarımızla olan ilişkimize yeniden bakmaya ve iyileştirici bir bağ kurmaya çağırıyor.
    “Ne yaşadın, ne yaşatıyorsun?” sorusu, her ebeveynin içsel bir aynaya bakmasını sağlıyor.
    Bağlanma kuramından travma psikolojisine kadar pek çok önemli noktaya değinen bu yazıyı her anne-baba mutlaka okumalı.

    Teşekkürler @psychologytimes ve Hilal Önal.
    Bu tür içeriklerin çoğalması dileğiyle…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar