“Konuşmayan kederden daha büyük bir keder yoktur.”
– Dante Alighieri
August Friedrich Schenck’in Acı adlı eseri, sanatın psikolojiye ışık tutan güçlü metaforlarından biridir. Tabloda, kuzusunun cansız bedeninin başında bekleyen çaresiz bir koyun ve etrafta düşmanca bekleyen kargalar tasvir edilmiştir. İlk bakışta yalnızca hüzün dolu bir doğa manzarası izlenimi veren tabloda, insanlar için son derece tanıdık duygular yer almaktadır. Karla kaplı arazide kuzusunu kaybetmiş koyunun tasviri, evrensel bir duygunun temsilidir: yas.
Tabloyu çarpıcı kılan bu duygu, kayıplar karşısında hayvanlarda da insanların benzer tepkiler verdiğinin örneğidir. Koyun, kaybın ardından acıyla yavrusunun başında beklemektedir. Ölü kuzuyu yemeyi bekleyen kargalar ise koyun için bir tehdit olarak yer almaktadır. Koyunun hüzün ve acı dolu bakışlarının yanında kargaların tehditkâr varlığı, kaybın ardından yaşanan derin boşluğu simgelemektedir. Tablonun verdiği izlenim, izleyicide derin bir empati duygusu uyandırır. Bunun sebebi, yas sürecinde insan ve hayvan deneyimleri arasındaki ortak duygusal zemini açıkça ortaya koymasıdır.
Özellikle hayvanların yalnızca biyolojik birer varlık olarak görüldüğü 19. yüzyılda resmedilmesi, hayvanlarda kayıp ve yas üzerine araştırmalara önemli bir örnek oluşturmuştur. Bu yönüyle tablo, yalnızca sanatsal olarak değil, hayvanlarda yasın anlaşılması açısından da görsel bir öncül niteliği taşır.
Hayvanların Sessiz Yasları
Yas çoğu zaman insanlara özgü bir süreç olarak değerlendirilse de, bilimsel gözlemler hayvanların da kayıplar karşısında yas deneyimi yaşadığını göstermektedir. Yunusların ölü yavrularını su yüzeyine taşımaya çalışması, zürafaların ve fillerin kaybettikleri yavrularının etrafında günlerce beklemeleri, yasın yalnızca insana özgü olmadığını ortaya koyar.
Tüm bu deneyimi insanlardan farklılaştıran, hayvanların yaslarında görülen sessiz ifade biçimidir. Acılarını kelimelerle ifade edemeyen hayvanlar, acılarını sessiz bir biçimde yaşar. Bu nedenle çoğu zaman hayvanların yas tepkisi göstermediği düşünülür. Ancak gözlemlendiğinde, bu deneyimin davranışsal olarak ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Hayvanların kayıpları sonrasında sessizce beklemeleri ve uzun bir vedalaşma süreci gerçekleştirmeleri, hayvanlara ait bir yas ritüeli sunar. Üstelik bu ritüel, çoğu zaman insanların yas sürecinde gördüğü ritüellere benzer.
Hayvanlarda kayıp sonrası gözlemlenen davranışlar, insanlarda görülen yas tepkilerini anımsatır. Örneğin, bazı hayvanlar kaybettikleri bireylerin yokluğunu kabullenmekte zorlanır, sürüden uzak durur veya uzun süre normal aktivitelerine geri dönmez. Bu sessiz ritüeller, hayvanların acıyı yaşama biçimini ve kaybı anlama süreçlerini gösterir. Bu davranışlar, insanlarda yasın fiziksel ve ruhsal etkilerini gözlemlerken sıkça görülen davranışsal belirtilerle paralellik taşır. Tüm bu gözlemler, acı ve yasın evrensel niteliğini ortaya koyar.
Hayvanlardaki yas süreci, Kübler-Ross yas evrelerine benzer bir uyarlamayla şu şekilde açıklanabilir:
-
Arayış: Hayvanların kaybı kabullenememesi ve kaybı kavrayamayışı.
-
İnkâr: Hayvanların kayıplarına ait ölü bedenleri bırakmak istememesi, vedalaşamaması.
-
Öfke: Bazı hayvanlarda kayıp sonrası huzursuz ve hırçın davranışlar.
-
Çöküş/Üzüntü: Kayıp sonrası sürüden ayrı durma, uzun süre aktiviteleri reddetme.
-
Kabullenme/Adaptasyon: Kayıp yokluğunun anlaşılması ve rutinlere uyum süreci.
Bu evreler, hayvanların yas sürecini anlamada kritik bir çerçeve sunar ve insanların yas deneyimi ile hayvanlar arasındaki duygusal benzerlikleri gözler önüne serer.
Sanatın Evrensel Mesajı
Sanat, özellikle canlıların yaşam deneyimine ilişkin önemli bir köprü görevi görmektedir. Bu sayede insan ve hayvan davranışlarında görünmeyeni görünür kılar. Schenck’in Acı tablosu tam olarak bu özellikte, sanatsal ve evrensel bir nitelik taşır. Ressam, kuzusunu kaybeden bir koyunun acısını ve çaresizliğini son derece çarpıcı bir şekilde tasvir ederek, yasın hayvanlar üzerindeki boyutunu ortaya koymuştur.
Bu sayede insan ve hayvan davranışları arasındaki ortak yas tepkileri görünür hâle gelir. Eserin sunduğu mesaj, tıpkı hayvanlardaki yas tepkileri gibi sessiz ama etkileyicidir. Acının kelimelerden bağımsız ve ortak olduğunun kanıtı niteliğindedir. Sanat, duyguların evrenselliğini ortaya koyan bir ifade biçimi olarak, yas gibi derin duyguları kalıcı hâle getirir.
Kaybın ardından yaşanan duygular, yalnızca olumsuzluğunu değil, başka canlılar tarafından da yaşanılabilir olduğunu gösterir. Schenck’in tablosu, tüm bu ortak duyguların ifadesidir. Çünkü acı ve yas, sınırları aşan ve türler arasında ortak olan duygulardır.
Bu nedenle sanat, yalnızca bireyin iç dünyasını değil, aynı zamanda acının evrensel gerçeklerini de ortaya koyar ve izleyicide duygusal empatiyi besler. Tablodaki detaylar, insanın empati kurma kapasitesini harekete geçirir ve hayvanlarda yasın gözlemlenebilen sessiz ritüellerini fark etmeyi sağlar. Böylece sanat, hem psikolojik hem de duygusal açıdan evrensel bir öğretici işlev görür.