“Pozitif psikoloji” deyince aklınıza ne geliyor? Pozitif düşünmek mi? Her şeyin iyi yanını görmek, sorunları görmezden gelmek mi? Eğer öyleyse, bu kavrama yeniden bakmak gerekiyor. Çünkü pozitif psikoloji, “her şey güzel olacak” demek değildir.
Hatta gelin, COVID-19 sürecini hatırlayalım. Test sonucu pozitif çıkan biri ne hissederdi? Sevinç mi? Elbette hayır. Çünkü pozitif demek, bir şeyin var olması demektir. İşte pozitif psikolojide de “pozitif”, var olanlara, elde olanlara, hayatımızda zaten bulunan kaynaklara odaklanmak anlamına gelir. Sorunları yok saymak değil; sorunlara rağmen elimizde olanları görmek, güçleri ve potansiyeli fark etmek demektir.
Bu bakış açısını temel alan bir yaklaşım da Pozitif Psikoterapi’dir. Bu yaklaşım bize şunu söyler: Hayat sadece bir alanda başarılı olmakla dengeli hâle gelmez. Çoğumuz “iyi olmak” deyince hemen başarıyı, üretkenliği ya da güçlü olmayı düşünürüz. Oysa bu sadece işin bir kısmı (Seligman, 2002).
Peki, Yaşamda Denge Ne Demek?
Denge, her şeyi eşit yapmak değildir. Denge, hayatımızdaki farklı alanlara ihtiyaç duydukları kadar alan açabilmek demektir. Pozitif Psikoterapi, bu dengeyi kurabilmek için bize dört ana yaşam alanı sunar:
Pozitif Psikoterapinin 4 Boyutlu Denge Modeli (Peseschkian, 1987):
-
Beden
-
İlişkiler
-
İş/Kariyer
-
Gelecek/Maneviyat
1. Beden Alanı
Bu alan, fiziksel ihtiyaçlarımız kadar bedenimizle kurduğumuz ilişkiyi de kapsar.
• Ne yiyoruz, ne kadar uyuyoruz, spor yapıyor muyuz?
• Ama belki de en önemlisi: Bedenimize nasıl bakıyoruz? Onu seviyor muyuz?
Çoğu zaman bedenimizi yalnızca bir “araç” gibi görürüz. Oysa pozitif psikoterapi bize şunu hatırlatır: Bedenimizi sevmeden ona iyi bakamayız.
Aynada kendinize bakıp, bedeninize şöyle dediğinizi hayal edin:
“Seni görüyorum. Her gün benimle birlikte mücadele ediyorsun. Teşekkür ederim.”
Kulağa basit gelebilir ama birçok insan için bedenine şefkatle yaklaşmak çok zor olabilir.
Diyelim ki çok yoğun çalışıyorsunuz ve bedeniniz uykusuz, yorgun, ağrıyor. Eğer ona kulak vermezseniz, bir süre sonra beden de sizi dinlememeye başlar.
2. İlişkiler Alanı
İlişkiler, sadece romantik bağları kapsamaz:
-
Arkadaşlıklar
-
Aile üyeleri
-
İş arkadaşlarımız
-
Komşular
-
Hatta sosyal medya etkileşimlerimiz bile bu alanın içindedir.
Son zamanlarda bir arkadaşınıza “Gerçekten nasılsın?” diye sorduğunuz oldu mu?
Ya da bir aile üyenizle birlikte kahve içip sadece sohbet etmek için zaman ayırdınız mı?
Birçok insan ilişkiler alanını ihmal eder çünkü “zaten bir sürü işim var” diye düşünür. Oysa ilişkiler, duygusal yakıtımızı sağlar. İyi ilişkiler, psikolojik dayanıklılığımızı artırır.
3. İş/Kariyer Alanı
Bu alan, yaptığınız işin kendisinden çok, sizin o işle kurduğunuz ilişkiyle ilgilidir.
-
İşinizde kendinizi yeterli görüyor musunuz?
-
Yaptığınız şeyin bir anlamı var mı sizin için?
-
Sadece para kazanmak için mi yapıyorsunuz, yoksa tutkuyla mı?
Diyelim ki bir öğrenci sınavdan yüksek not aldı ama bu onu mutlu etmedi. Çünkü aslında içten içe başka bir alanda başarılı olmak istiyordu. Bu kişi iş/kariyer alanına fazlasıyla yoğunlaşmış ama diğer alanları ihmal etmiş olabilir.
Çok başarılı bir mühendis düşünün. Harika projelere imza atıyor ama spor yapmaya hiç vakti yok. Ailesiyle bağı zayıflamış, kendine dair bir vizyonu kalmamış. Böyle bir durumda denge bozulmuş olur. Ve bu da zamanla tükenmişliğe yol açabilir.
4. Gelecek/Maneviyat Alanı
Bu alan, sadece dini inançları değil, hayattaki anlam arayışımızı ifade eder.
-
Geleceğe dair hedeflerimiz var mı?
-
Hayatta neyi önemsiyoruz?
-
Bu dünyaya neden geldiğimize dair düşündüğümüz oluyor mu?
Her şey yolunda gibi görünmesine rağmen, bazı sabahlar uyanıp “Ne yapıyorum ben?” diye soruyor musunuz? İşte bu sorular geleceğe dair vizyonla ilgilidir.
Maneviyat, içsel bir yön bulma çabasıdır. Meditasyon, doğada yürüyüş, yalnız başına geçirilen zamanlar ya da başkalarına yardım etmek de bu alanı besleyebilir.
Şimdi Kendinizi Değerlendirin: Denge Nerede?
Haydi küçük bir egzersiz yapalım. Aşağıdaki dört alana 0 ile 100 arasında puan verin:
-
Beden:
-
İlişkiler:
-
İş/Kariyer:
-
Gelecek/Maneviyat:
Örneğin, şu an çok çalışıyorsanız iş/kariyer alanınız %90 olabilir ama belki ilişkiler alanınız %30. Ya da bedeninize hiç vakit ayıramadığınız için o da %20 olabilir.
Puanlar arasındaki bu büyük farklar bize bir şey söylüyor:
“Hayatımızda bir alan çok fazla yer kapladığında, diğer alanlar zarar görebilir.”
Ve bu dengesizlik zamanla stres, yorgunluk, anlamsızlık gibi duygulara yol açabilir.
Denge İçin Farkındalık ve Niyet
Pozitif psikoterapi bize şunu önerir: Hangi alan ihmal ediliyorsa, oraya biraz daha dikkat ver. Hayat sadece işten ya da sadece ilişkilerden ibaret değil; dengeli bir yaşam için her alana içtenlikle bakmak gerek.
-
Bugün bedeninizi sevin.
-
Bir arkadaşınızı arayın.
-
Küçük bir hedef belirleyin.
-
Sessizce oturup “Ben bu hayatta ne için varım?” diye düşünün.
İşte bu, pozitif psikoterapinin denge modeliyle tanışmanın ilk adımı olabilir.
KAYNAKÇA
Seligman, M. E. (2002). Positive psychology, positive prevention, and positive therapy. In C. R. Snyder & S. J. Lopez (Eds.), Handbook of positive psychology (pp. 3–12). Oxford University Press.
Peseschkian, N. (1987). Positive psychotherapy: Theory and practice of a new method. Springer-Verlag.