Travma yalnızca geçmişte yaşanmış bir olay değil; bedende, zihinde ve beyinde yankı bulan, bütünsel bir deneyimdir. Travmatik olaylar bireyin güven duygusunu zedeler; kişi hem kendine hem çevresine karşı sürekli bir tehdit algısıyla yaşar. Savaş ya da kaç tepkisi gerçekleşemezse, organizma donma tepkisine geçer. Bu durum, sinir sisteminin kendini korumak için başvurduğu istemsiz bir çözümdür. Travma sırasında beynin sol yarımküresi devre dışı kalır; sağ yarımküre yaşananları şimdi ve burada işlemeye devam eder. Bu nedenle travmatik anılar çoğu zaman kelimelere dökülemez; daha çok görüntüler, sesler, kokular ve bedensel duyumlar biçiminde saklanır. Hipokampus ve amigdala gibi limbik sistem yapılarındaki işlev bozuklukları, bu anıların kronolojik olmayan şekilde kodlanmasına neden olur. Böylece travma sürekli olarak şimdiye sızar, geçmiş bir tehdit bugünkü bedende var olmaya devam eder.
İyileşme yalnızca anının hatırlanması değil, bedenin artık güvende olduğunu hissedebilmesidir. Somatik Deneyimleme yaklaşımı, kişinin bedensel duyumlarına nazikçe yönelmesini sağlar. Farkındalık temelli uygulamalar (nefese odaklanmak, zemine teması hissetmek gibi) bireyin şimdi ve burada kalma kapasitesini artırır. Travmatik enerjinin çözülmesi için eylemlilik duygusu kritik önemdedir. Travma sırasında donmuş hareket potansiyeli tamamlandığında sinir sistemi üzerindeki yük hafifler, organizma yeniden akışa kavuşur.
Peter Levine’in Medusa metaforu bu süreci anlamamıza yardımcı olur: Travmaya doğrudan bakmak kişiyi “taş kesilmiş” gibi dondurabilir. Perseus’un yaptığı gibi, travmayla dolaylı yollarla, yani bedensel duyumlar ve duyusal algılar aracılığıyla karşılaşmak gerekir. Bedensel farkındalık, kişinin anda kalmasına, nerede olduğunu hissetmesine ve “şimdi”de güven duymasına destek olur.
Travma, kasılıp donmakla ilgilidir; iyileşme ise organizmanın doğal salınım ritmini kasılma ve genişlemeyi yeniden kazanmasıyla mümkündür. Kişi zorlayıcı duyulara karşılık gelen, dengeleyici bir duyum bulduğunda bedenini yeniden keşfetmeye başlar. Güvenli alanların fark edilmesi, bedenin bir tehdit değil, bir kaynak olabileceğini gösterir. Böylece kişi yalnızca travmayı değil, bedenle olan ilişkisini de dönüştürür.
Bu süreçte danışan farkındalığını rahat ve rahatsız bölgeler arasında yönlendirmeyi öğrenir. Böylece duyguların geçiciliği deneyimlenir; acı kalıcı değil, dalgalı ve akışkandır. Ancak bu genişleme süreci terapist tarafından dikkatle yönlendirilmelidir. Aşırı hızlı ilerleme, sinir sisteminde yeniden kasılmaya ve geri çekilmeye neden olabilir.
Travmayla çalışırken temel ilke titrasyondur: adım adım, küçük dozlarla ilerlemek. Terapist, yoğun duygusal içerikleri güvenli şekilde nötralize edebilmelidir. Donma tepkisinden çıkamamak, danışanda utanç, hayal kırıklığı ve kendinden nefret gibi zorlayıcı duygular yaratabilir. Bu nedenle terapist, sinir sisteminin doğal salınımına güvenmeli ve danışanın saldırganlık gibi güçlü duygulara temas edebilmesine destek olmalıdır.
Travmatik semptomların çözümü, bedensel sistemin fizyolojik işleyişine dikkatle kulak vermekle mümkündür. Donma tepkisi istem dışıdır ve hayvanlar bu tepkiden titreyerek çıkar. İnsan da benzer şekilde içgüdüsel tepkilerini bilinçli farkındalıkla yönlendirebilir. Derin kaynaklarını harekete geçirerek bu gücü yeniden sahiplenebilir.
Travma sadece bireysel bir yara değil, aynı zamanda ilişkisel bir yaradır. Travma, bağlanma ilişkilerinde de bozulmalara yol açabilir; kişi hem başkalarına hem de kendine güven duymakta zorlanabilir. Ancak iyileşme de yine ilişki içinde, özellikle terapötik ilişki yoluyla mümkün olur. Terapistin düzenleyici sinir sistemi, danışanın sinir sistemiyle eşleşerek bir “ortak regülasyon alanı” yaratır. Böylece danışan yalnızca geçmişini değil, ilişkilenme biçimini de yeniden inşa eder.
Travmanın iyileşmesinde sembolik anlamlandırma kadar bedensel farkındalık da önemlidir. Travmatik anıyı deşmek, her zaman gerekli ya da yararlı değildir. Önemli olan, şu anda bedenin ne söylediğini duymaktır. Örneğin migren gibi kronik semptomlar donma tepkisinin ifadesi olabilirken, terleme ve titreme gibi duyumlar çözülmeye işaret edebilir. Titreme, bastırılmış enerjinin dönüşümüdür; umutsuzluğu yaratıcı güce dönüştürebilir.
Travma sonrası yaşanan işlevsizlikte bile akışkanlık potansiyeli vardır. Ancak bu enerjiye temas edilmedikçe sıkışır, donuklaşır ve kronikleşir. Şimdiki zamanda duyumsanan semptomlarla çalışmak, geçmişte donmuş olan deneyimleri çözebilir. Çünkü iyileşen bir an, sadece şimdiye değil, geçmişe ve geleceğe de yayılır.
Kültürel baskılar, duyguların bastırılmasına neden olabilir. Oysa bedensel duyumlar, duyguların taşıyıcısıdır. Sözcüklerin yetersiz kaldığı yerde beden konuşur. Bu nedenle bedenle yeniden temas kurmak, kişiye yalnızca travmadan kurtulma değil, yaşamla yeniden bağlantı kurma imkanı da sunar.
Ameliyatlar, doğumlar ya da kazalar gibi olaylar da travmatik olabilir. Zihin bu deneyimleri mantıklı bulsa da beden onları ölüm tehdidi olarak algılayabilir. Zihinsel bilgi ile bedensel bilgi arasında uyuşmazlık oluşur. Gerçek kahramanlık ise bastırmak değil, olanı olduğu gibi kabul edebilmektir. Bedenin bilgeliği bu noktada en büyük rehberdir.
Travmayla çalışan terapistlerin hem sinir sistemi düzenlenmesi hem de bedenin işleyişi konusunda yetkin olması gerekir. Aksi takdirde danışanı “şimdi ve burada” tutmak zorlaşır. Terapist, bedenin diliyle konuşabilmeli; danışanın kendini regüle etmesine, güven duymasına ve yeniden canlanmasına rehberlik edebilmelidir.
Kaynakça
- Levine, P. A. (2017). Travma ve Anı. Çev: P. Savaş. Butik Yayıncılık ve Kişisel Gelişim Hiz. Tic. AŞ.
- Levine, P. A., & Frederick, A. (2013). Kaplanı Uyandırmak. Çev: Z. Yalçınkaya. İstanbul: Butik Yayıncılık.
- Van Der Kolk, B. A. (2018). Beden Kayıt Tutar. Ankara: Nobel Yaşam, 104-122.
- Levine, P. A. (2010). Dile Gelmeyen Bir Sesle. İstanbul: Butik Yayıncılık.