Son yıllarda dünya çapında etkisini artıran Me Too hareketi, kadınların taciz, istismar ve mobbing deneyimlerini görünür kılarak, sessizliği bozan bir dönüm noktası oldu. Türkiye’de de özellikle sosyal medya platformlarında birçok kadın, yaşadıkları travmaları ve duygularını ilk kez yüksek sesle dile getirmeye başladı. Bu paylaşımlar, sadece bireysel değil, toplumsal bir iyileşme sürecinin de kapısını aralıyor.
Ancak bu süreç, her kadın için aynı şekilde işlemiyor. Bazıları için hikâyelerini paylaşmak iyileştirici olurken, bazıları için yeniden travmayı tetikleyebiliyor. Peki, bu sessizliğin bozulması insan psikolojisini nasıl etkiliyor?
Travmanın Psikolojik Yansımaları
Taciz, istismar veya mobbing deneyimleri, bireylerin psikolojik ve fizyolojik dünyasında derin izler bırakabilir. Beyin, travmatik anıları farklı bir biçimde işler; bu nedenle kişi, olayın üzerinden yıllar geçse bile tekrar tekrar aynı anıların içindeymiş gibi hissedebilir. Yapılan araştırmalar, bu tür deneyimlerin sıklıkla şu tepkilere yol açtığını gösteriyor:
-
Akut stres tepkileri: Şok, donakalma, duygusal uyuşma
-
Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) belirtileri
-
Utanç, suçluluk, öfke ve kimlik algısında bozulma
-
Duygusal regülasyon sorunları, sosyal ilişkilerde geri çekilme
-
Uyku bozuklukları, kabuslar ve psikosomatik belirtiler
Travmatik deneyimler sırasında beynin amigdala bölgesi aşırı aktif hale gelirken, prefrontal korteks işlevleri zayıflar. Bu durum, kişinin mantıklı düşünmesini zorlaştırır ve duygusal tepkileri yoğunlaştırır. Terapi süreçlerinde bu nörobiyolojik etkileri anlamak, iyileşme yolculuğunda kritik bir rol oynar.
Hikâye Anlatmanın İyileştirici Gücü
Me Too hareketi, travmatik deneyimlerin konuşulmasına alan açarak bireysel ve toplumsal iyileşmeyi mümkün kılıyor. Psikolojik araştırmalar, deneyimlerin güvenli bir ortamda anlatılmasının sinir sistemi üzerinde düzenleyici bir etkisi olduğunu gösteriyor. Özellikle EMDR, anlatı terapisi (narrative therapy), travma odaklı bilişsel davranışçı terapi ve grup terapileri, travmatik anıların yeniden yapılandırılmasında etkili yöntemlerdir.
Hikâye anlatmanın üç temel iyileştirici işlevi vardır:
-
Yalnız olmadığını görme: Başkalarının da benzer deneyimleri olduğunu bilmek, utanç duygusunu hafifletir.
-
Travmanın yükünü hafifletme: Bastırılan duygular paylaşıldıkça anlam kazanır ve kişi üzerinde daha az tehditkâr hale gelir.
-
Kontrol duygusunu yeniden kazanma: Hikâyeyi kendi kelimeleriyle yeniden kurmak, kişinin kendilik algısını güçlendirir.
Travmalar konuşulmadıkça derinleşir; konuşuldukça ise iyileşme olasılığı artar.
Toplumsal Etkiler ve Kolektif Travma
Me Too hareketi, sadece bireysel iyileşme süreçlerini değil, toplumsal dönüşümü de tetikledi. Daha önce görmezden gelinen veya sessizce normalleştirilen taciz ve mobbing vakaları, artık kamuoyunda açıkça tartışılıyor. Bu değişim, güç dengelerinin sorgulanmasına ve sosyal normların yeniden tanımlanmasına olanak tanıyor.
Türkiye’deki yansımalar da dikkat çekici. Sosyal medya üzerinden yapılan ifşalar, kadın dayanışmasını görünür kıldı ve güvenli alan ihtiyacını güçlendirdi. Destek grupları, psikolojik danışmanlık hatları ve hukuki yardım platformları, kadınların yalnız olmadığını hissetmesine önemli katkılar sağlıyor.
Bu süreç aynı zamanda kolektif travmayı da görünür kıldı. Toplumsal sessizliğin kırılması, gelecek kuşaklar için daha güvenli sosyal ortamlar yaratmanın önünü açıyor.
Sonuç: İyileşme, Adalet ve Umut
Me Too hareketi, kadınların yaşadıkları travmaları görünür kılarak hem bireysel iyileşme süreçlerine katkı sağladı hem de toplumsal bir farkındalık yarattı. Taciz, istismar ve mobbing gibi deneyimlerin ardından iyileşme, genellikle çok boyutlu bir süreçtir.
Bireysel terapi, sosyal destek, kadın dayanışması ve adalet arayışı bu süreçte kritik bir rol oynar. Toplum olarak güvenli paylaşım alanları yaratmak, yargılamadan dinlemek ve travmayı yeniden üretmeyen bir dil geliştirmek, iyileşme yolculuğunun önemli adımlarındandır.
Unutmayalım: Konuşmak, yükü hafifletir; paylaşmak, yarayı görünür kılar. Bu, hem bireysel hem de kolektif iyileşmenin başlangıcıdır.
Önleyici Toplumsal Politikalar
Tacizi önlemek yalnızca bireysel çabalarla mümkün değildir; toplum olarak sistematik ve kapsamlı önlemler almak gerekir. Bunun için:
-
Hukuki çerçevenin netleştirilmesi
-
İş yerlerinde ve eğitim kurumlarında sıfır tolerans politikalarının uygulanması
-
Mağdurlara güvenli bildirim ve psikolojik destek mekanizmalarının sağlanması
Aynı zamanda okullarda ve toplum genelinde cinsiyet eşitliği, rıza bilinci, empati ve sağlıklı iletişim becerileri üzerine eğitimler verilmesi, tacizin önlenmesinde uzun vadeli etki yaratır.
Veri toplama ve araştırma temelli politikalarla riskli alanlar belirlenmeli, uygulamaların etkinliği düzenli olarak değerlendirilmeli ve toplumun her kesimi bu sürece dahil edilmelidir. Bu şekilde taciz, sadece cezalandırılan bir davranış değil, önlenebilir bir toplumsal sorun hâline gelir.