Kimi zaman çevremizdeki insanların kendi yollarını çizmek yerine başkalarının yaşamlarına öykündüğünü, hatta birebir kopyaladığını fark ederiz. Bu yazıda, başkalarının fikirlerini çalıp kendi fikri gibi sunan ya da bir başkasının yaşam tarzını modelleyerek kimlik geliştiren bireylerin psikodinamik altyapısı ele alınacaktır.
Taklitçi Davranışın Temelinde Ne Var?
Her birey doğuştan kendine özgü bir potansiyelle dünyaya gelir. Ancak bazı bireyler, bu potansiyeli keşfetmekte zorlanır ve kendi kimliklerini başkaları üzerinden şekillendirme eğilimi gösterir. Psikodinamik kuramlar, bu eğilimin temelinde benlik gelişiminde yaşanan duraksamalar ve kimlik diffüzyonu olduğunu belirtir (Erikson, 1968). Kimlik diffüzyonu, bireyin kendini tanımlamakta zorlanması, tutarlı bir benlik duygusu geliştirememesi durumudur.
Bu kişiler, kendi kararlarını vermekte güçlük çeker ve genellikle çevrelerindeki güçlü figürleri model alarak bir yol çizmeye çalışır. Kimi zaman bu model alma, başkalarının yaşam tercihlerini veya fikirlerini birebir kopyalama düzeyine ulaşır. Zamanla bu taklit, kişinin kendi yaşam yönünü ve içsel pusulasını tamamen kaybetmesine neden olabilir.
Bağımlılık mı, Rekabet mi?
Taklitçi davranışlar yalnızca kimlik sorunlarından değil, aynı zamanda bağımlı kişilik özelliklerinden kaynaklanabilir (Bornstein, 1992). Bağımlı bireyler, kendi kararlarını almakta zorlandıkları için sürekli bir yönlendirme ararlar. Bu yönlendirme ihtiyacı, onları çevresindekilerin yaşamlarına “tutunmaya” iter.
Ancak bu davranışlar her zaman pasif bir bağımlılıktan doğmaz. Bazı durumlarda, altta yatan dinamik örtük narsisizm olabilir (Akhtar, 2009). Yani kişi, çevresindekilerle rekabet hâlinde olduğu için onların fikirlerini sahiplenerek bir tür “eşitlik” yaratmaya çalışır. Bu bireyler başkalarının başarılarını kendi başarılarıymış gibi sunarak hem görünürlük kazanmayı hem de üstünlük duygusu yaşamayı hedefleyebilirler.
Sosyal Öğrenme ve Taklidin Sınırı
Bandura’nın sosyal öğrenme kuramı, bireylerin gözlem yoluyla öğrendiğini vurgular (Bandura, 1977). Ancak burada kritik olan, öğrenilen davranışın içselleştirilip özgünleştirilmesidir. Sağlıklı bir sosyal öğrenmede birey, gözlemlediği davranışı kendi süzgecinden geçirerek kendi kimliğine uygun hâle getirir. Taklitçi bireyler ise bu adımı atlayarak başkasının fikirlerini olduğu gibi kopyalar. Bu durum, benlik bütünlüğü açısından risklidir.
Bu Kişilerle Nasıl Başa Çıkılır?
Taklitçi davranışlar sergileyen kişilerle karşılaşmak, özellikle yaratıcı veya üretken bireyler için yıpratıcı olabilir. Bu noktada şu stratejiler önerilebilir:
-
Duygusal mesafeyi korumak: Bu kişilerle fikir ve plan paylaşımında dikkatli olunmalı.
-
Sınır çizmek: Eğer bir fikir size aitse, nazikçe ama net bir şekilde sahipliğini belirtmek önemli.
-
Özgünlüğü belgelendirmek: Yazılar, projeler ve fikirler mümkün olduğunca tarihli ve belgeli paylaşılmalı.
-
Uzaklaşmak gerekiyorsa uzaklaşmak: Sürekli olarak sizin yaşamınızı taklit eden biriyle ilişkiyi sürdürmek, uzun vadede sizi yıpratabilir.
Sonuç
Başkalarının fikirlerini ve yaşam tarzını kendi gibi sunan bireyler; dışarıdan sadece “özenen” biri gibi görünse de, aslında ciddi bir özgünlük krizi ve benlik karmaşası yaşamaktadır. Taklitçi kimlikler, psikolojik olarak kendi içlerinde yeterli yönelim bulamadıkları için, dışsal modellere tutunma ihtiyacı duyar. Bu yazı, yalnızca taklit davranışını anlamaya değil; aynı zamanda bu kişilere karşı kendimizi nasıl koruyabileceğimizi görmeye yardımcı olmayı amaçlamaktadır.
Kaynakça
Akhtar, S. (2009). Comprehensive dictionary of psychoanalysis. Karnac Books.
Bandura, A. (1977). Social learning theory. Prentice Hall.
Bornstein, R. F. (1992). The dependent personality: Developmental, social, and clinical perspectives. Psychological Bulletin, 112(1), 3–23.
Erikson, E. H. (1968). Identity: Youth and crisis. W. W. Norton & Company.