Pazartesi, Ekim 27, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Ben Değil, Biz Olmak: Çift Terapisinde Ortak Anlam İnşasının Rolü

Birçok çift, ilişkilerindeki sıkıntıları “Artık birbirimizi anlamıyoruz” cümlesiyle özetler.
Oysa çoğu zaman sorun, gerçekten anlamamak değil; zaman içinde ortak anlam dünyasının yitirilmesidir.

Birlikte kurulan hayaller, paylaşılan değerler ve “biz” duygusu, günlük yaşamın karmaşasında yavaşça kopukluğa bırakabilir.
Başlangıçta büyük bir tutkuyla başlayan ilişki, stres, iletişim problemleri, beklenti farklılıkları ve yaşam koşullarıyla birlikte yönünü kaybedebilir.

İşte bu noktada çift terapisi, iki insanın yeniden birbirine ulaşabilmesi için bir köprü görevi görür.
Ben değil, biz olmak” anlayışı; bireylerin kendi benliklerini kaybetmeden, ortak bir yaşam alanı oluşturabilmeleri anlamına gelir.

Terapötik süreç, bu dönüşümün yeniden inşa edilmesini sağlar.
Çünkü sağlıklı bir ilişkinin temeli yalnızca sevgide değil, birlikte anlam yaratabilme becerisinde yatar.

Birlikte Anlam Yaratmak: İlişkinin Görünmeyen Haritası

İlişkiler yalnızca sevgiyle değil, paylaşılan anlamlarla var olur.
Partnerlerin geliştirdiği ortak dil, küçük ritüeller, özel semboller — sabah kahvesini birlikte içmek, akşam yürüyüşü yapmak, bir kelimeye yüklenen ortak anlam — hepsi çiftin “biz olma” deneyimini derinleştirir.

John ve Julie Gottman’ın çift terapisi alanındaki kapsamlı çalışmalarında vurguladıkları “ortak anlam sistemi”, ilişkinin uzun vadede sürdürülebilirliği için kilit bir faktördür.
Bu sistem, çiftin şu sorulara verdiği yanıtlarla şekillenir:
Biz kimiz?”, “Bu ilişki bizim için ne ifade ediyor?” ve “Birlikte nasıl bir gelecek istiyoruz?

Ortak anlam inşası, terapide partnerlerin yalnızca birbirinin davranışlarını değil, bu davranışların ardındaki duygusal ihtiyaçları, geçmiş deneyimleri ve temel değerleri anlamasıyla başlar.

Böylece “Sen hep böylesin” gibi yargılayıcı ifadelerin yerini,
Bunu neden önemsediğini şimdi daha iyi anlıyorum” gibi empatik cümleler alır.
Bu anlayış, duygusal bağın yeniden kurulmasını sağlar.

İlişkinin görünmeyen haritası, işte bu ortak anlam noktalarında şekillenir.
Bu harita kaybolduğunda çiftler yönünü şaşırır; ancak yeniden çizildiğinde, aynı hedefe bakan iki yolun nasıl birleşebileceği yeniden fark edilir.

‘Ben’den ‘Biz’e: Bireysellik ve Ortaklık Arasında Denge

Sağlıklı bir ilişkide “ben” kimliği de, “biz” kimliği de önemlidir.
Birey olabilmek, kendi sınırlarını korumayı ve duygusal özerkliği sürdürmeyi içerir;
ancak yalnızca bireysel ihtiyaçlara odaklanmak, ilişkisel bağları zayıflatabilir.

Öte yandan tamamen “biz” içinde erimek de, kişinin kendiliğini kaybetmesine neden olabilir.
Çift terapisi, bu iki uç arasında denge kurmaya çalışır.

Sistemik yaklaşımlarda, ilişkinin bir etkileşim döngüsü olduğu ve bu döngüye her iki tarafın da katkı sağladığı kabul edilir.
Böylece sorunlar bir kişinin hatası olarak değil, ilişkinin ortak dinamikleri içinde ele alınır.

Bu bakış açısı, “Kim haklı?” tartışmasını “Bizim ilişkimizi nasıl daha sağlıklı hale getirebiliriz?” sorusuna dönüştürür.
Bu dönüşüm, duygusal güveni yeniden inşa eder.

Partnerler, “Benim haklı çıkmam” anlayışından uzaklaşıp “Bizim iyi olmamız” hedefinde buluşur.
İşte bu noktada, ilişkisel olgunluk ve duygusal dayanıklılık gelişmeye başlar.

Terapötik Süreçte Ortak Anlamın İnşası

Çift terapilerinde terapist, ortak anlamı yeniden inşa edebilmek için genellikle
duygu odaklı, bilişsel-davranışçı ve sistemik yaklaşımları harmanlar.
Terapinin amacı, yalnızca geçmişi konuşmak değil; geleceği birlikte yeniden tanımlamaktır.

Bu süreçte terapist, çifti kendi değerlerini, aileden aktarılan inanç sistemlerini ve
ilişkilerindeki temel anlamları keşfetmeye teşvik eder.

John Gottman’ın “ortak anlam evi” metaforu bu süreci açıklar:

  • Temel, güven ve bağlılıktır.

  • Duvarlar, açık iletişimle örülür.

  • Çatı, ortak anlamla örtülür.

Bu “ev” metaforu, ilişkideki güvenin ve duygusal yakınlığın simgesidir.
Terapist, çiftin birlikte yeniden “inşa” sürecine katılmasını destekler.

Küçük ama anlamlı semboller, bu sürecin en etkili araçlarındandır.
Örneğin haftada bir “teşekkür notu” yazmak ya da birlikte kısa bir yürüyüş yapmak,
ilişkideki bağ dokusunu güçlendirir.

Bu ritüeller, ilişkiyi canlı tutan görünmez iplikler gibidir.
Araştırmalar, bu tür paylaşılan ritüellerin, çiftlerin kriz dönemlerinde daha dayanıklı olmasını sağladığını göstermektedir.
Çünkü bu çiftler, sorunları bireysel bir tehdit olarak değil, birlikte aşılacak bir mücadele olarak görürler.

Empati, Duygusal Senkron ve “Görülme” Hissi

Ortak anlam inşası yalnızca zihinsel bir süreç değildir; aynı zamanda duygusal bir senkron gerektirir.
Çift terapisi, partnerlerin birbirini yalnızca “duymayı” değil, gerçekten “görmeyi” öğrenmesini hedefler.

Duygusal odaklı terapiler bu noktada özellikle etkilidir; çünkü empati, yeniden bağ kurmanın merkezindedir.

Bir partner “Artık benim için çabalamadığını hissediyorum” dediğinde,
diğerinin savunmaya geçmek yerine “Bu senin için ne kadar önemli, şimdi anlıyorum” diyebilmesi, ilişkide yeni bir dönüm noktası yaratır.

Bu anlar, terapide “bağlanma anları” olarak tanımlanır.
Duygusal olarak görüldüğünü hisseden birey, ilişkide güven duygusunu yeniden inşa etmeye başlar.

Bu bağlamda, “biz olma” hali bir kavramsal birleşmeden öte;
duygusal bir deneyim, yani iki insanın birbirinin iç dünyasına temas edebilme kapasitesidir.

Birlikte Geleceği Yeniden Yazmak

Çift terapisi, yalnızca geçmiş yaraları onarmak değil;
iki bireyin birlikte nasıl bir gelecek kurabileceğini yeniden tanımlamasıdır.

Ben değil, biz olmak” anlayışı bir fedakârlık değil; bir bütünleşme biçimidir.
Her iki tarafın da kendi benliğini koruyarak, ortak bir yaşam hikâyesi yazabilme iradesidir.

Ortak anlam inşası, ilişkide derin bir farkındalık yaratır.
Çiftler birbirini değiştirmeye çalışmaktan vazgeçip, birbirini anlamaya yöneldiğinde,
ilişkide sevgi yalnızca bir duygu değil, bilinçli bir seçim hâline gelir.

Sonuç olarak her ilişki, iki ayrı hikâyeden oluşur.
Ancak uzun ömürlü olanlar, bu iki hikâyeyi tek bir “biz” anlatısında birleştirebilenlerdir.
Çünkü her sağlıklı ilişkinin kalbinde, iki farklı benliğin birbirine kaybolmadan,
birlikte anlam yaratmayı seçtiği bir hikâye yatar.

Mensure Ece Yıldırım
Mensure Ece Yıldırımhttp://www.meceyildirim.com
Klinik Psikolog M. Ece Yıldırım, Beykoz Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden yüksek onur derecesi ile mezun olmuş, İstanbul Kent Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji yüksek lisansını tamamlamıştır. Bursa/Nilüfer’deki kliniğinde yetişkinler, çiftler, aileler ve ergenlerle çalışmakta; bilişsel ve davranışsal yaklaşımları uygulamaktadır. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), kısa süreli çözüm odaklı terapi ve mindfulness alanlarında kapsamlı eğitimlere sahiptir. Çalışma alanları arasında anksiyete bozuklukları, depresyon, obsesif kompulsif bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu, yas, ilişki sorunları ve aile danışmanlığı bulunmaktadır. Terapi yaklaşımında bilimsel temelli, danışanın bireysel ihtiyaçlarına göre şekillenen, kişiselleştirilmiş müdahaleleri esas almaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar