Cumartesi, Kasım 8, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Zihnin Tetikte, Bedenin Yorgun: Uykusuzluğun Sinir Sistemine Sessiz Etkisi

Gece uykumuzda bedenimiz yatakta olsa bile zihnimiz hep tetiktedir — belki olumlu, belki olumsuz ama her zaman yoğun düşüncelerle…
Gün boyu maruz kaldığımız uyarılar, stres ve kontrol çabası; sinir sistemini “savaş ya da kaç” modunda tutar.

Böylece uykuya geçmek, sadece biyolojik bir süreç değil, aynı zamanda bir “güven hissi” meselesi haline gelir.
Uykusuzluk, aslında dinlenemeyen bir sinir sisteminin sessiz çığlığıdır — beyin dinlenmeye hazır değilse, beden de bunu izler.

Uykusuzluğun Sinir Sistemine Yansıması: Beyin Neden Susmaz?

Uyku eksikliği yalnızca uykuyu kaçırmakla kalmaz; sinir sistemi üzerinde derin nörofizyolojik etkiler bırakır.
Modern nörobilim ve psikofizyoloji araştırmaları, uykusuzluğun özellikle otonom sinir sistemi (ANS) üzerinde ciddi değişikliklere yol açtığını göstermektedir.

ANS, kalp atışı, kan basıncı, sindirim ve solunum gibi istemsiz işlevleri yönetir; bu sistemin parasempatik (dinlenme) ve sempatik (alarm) dalları arasındaki denge, bedenin huzur hâliyle stres tepkisi arasında geçiş sağlar.

Uyku, sinir sisteminin onarım ve yeniden dengeye gelme sürecidir.
Ancak uykusuzluk, bu döngüyü bozarak sempatik sinir sistemini (savaş–kaç modu) sürekli aktif tutar.

Beyin, tehdit geçmiş olsa bile alarmı kapatamaz.
Araştırmalar, uykusuzluk yaşayan kişilerde kalp atım hızının ve kortizol düzeylerinin yükseldiğini, buna karşın parasempatik gevşeme mekanizmasının zayıfladığını göstermektedir.

Bu durum kalp ritminde düzensizlik, huzursuzluk ve duygusal dengesizlik olarak kendini gösterebilir.
Kısacası, uykusuzluk sadece zihnin değil, tüm sinir sisteminin dinlenememesi anlamına gelir.

Zihin sustuğunda değil, sinir sistemi sakinleştiğinde uyku başlar.

Sürekli Alarm Hâli: Stres, Kortizol ve Uyku Döngüsünün Kırılması

Psikolog Esra Söylemez

Kronik uykusuzluk ve stres arasındaki ilişki, HPA (hipotalamus–hipofiz–adrenal) ekseni ve kortizol hormonu üzerinden güçlü bir biyolojik bağ kurar.

Araştırmalar, uykusuzluğu bir stres yükü olarak değerlendirmekte ve bu durumun HPA eksenini aktif kılarak kortizol seviyelerini yükselttiğini göstermektedir.

Normal uyku sürecinde kortizol sabahları yükselip akşama doğru düşer; derin uyku evrelerinde bu hormonun salınımı baskılanır.
Ancak uykusuzluk yaşayan bireylerde, özellikle 5 saatten az uyuyanlarda, gece boyunca yüksek kortizol düzeyleri gözlemlenir.

Bu artış, beyni ve sinir sistemini “alarm modunda” tutar; kişi yatakta olsa bile gevşeyemez.
Böylece uykuya dalmak zorlaşır, uyku süreleri kısalır.

Zamanla bu kısır döngü, HPA ekseninin doğal ritmini bozar.
Döngüyü kırmak için, sinir sisteminin alarm hâlinden çıkmasına bedensel ve psikolojik gevşeme pratikleriyle destek olmak gerekir.

Duyusal ve Duygusal Aşırı Yüklenme: Uykusuzluğun Görünmeyen Tetikleyicisi

Günümüz dünyasında çevremiz sürekli ışık, ses, görüntü ve bilgi bombardımanına maruz kalır.
Bu durum sinir sistemine yük bindirir ve “duyusal aşırı yüklenme” (sensory overload) olarak tanımlanır.

Beyin, bu yoğun uyarı akışını filtreleyemez hale geldiğinde alarm moduna geçer ve gece bile gevşeme sinyallerini algılayamaz.
Bu da duygu regülasyonunu bozar, zihinde sürekli bir gürültü yaratır.

Yapılan çalışmalar, yüksek duyarlılığa sahip bireylerde bu aşırı yüklenmenin “sleep reactivity”yi (uyku tepkiselliğini) artırarak uykusuzluk semptomlarının gelişimine katkıda bulunabileceğini göstermektedir.

Sonuç: Sinir Sistemini Sakinleştirmek, Uykuya Alan Açmak

Uykusuzluk, çoğu zaman yalnızca “uyuyamama” değil, sinir sisteminin dengesini kaybettiğinin sessiz bir göstergesidir.

Gün boyunca tetikte kalan beden ve zihin, gece de aynı alarm hâlini sürdürür.
Beyin, dinlenmeyi güvenli bir alan olarak algılamadığında uykuya geçiş zorlaşır; çünkü uyku, sinir sistemi açısından bir teslimiyet hâlidir.

Bu nedenle uykusuzlukla baş etmek, sadece uyku süresini artırmaya değil; sinir sistemini yatıştırmaya odaklanmalıdır.

Düzenli nefes çalışmaları, mindfulness, gevşeme egzersizleri ve bedensel farkındalık pratikleri, sinir sisteminin yeniden parasempatik (sakinleşme) moda geçmesini destekler.

Zihinle beden arasındaki bu yeniden bağlantı kurulduğunda, uyku artık bir çaba olmaktan çıkar; kendiliğinden gerçekleşen bir denge hâline dönüşür.

Gerçek dinlenme, yalnızca uykuda geçirilen saatlerle değil;
bedenin ve zihnin aynı anda güvende hissettiği sessiz dengeyle başlar.

Esra Söylemez
Esra Söylemez
Ben Esra Söylemez. 22 Eylül 1999’da dünyaya geldim. Her yeni yaş, hayatımda yeni keşifler ve deneyimlerle dolu bir yolculuk… Bu süre zarfında, kişisel gelişimime katkı sağlayan birçok anı ve ders biriktirdim. Şimdi, hayatın sunduğu fırsatları kucaklayarak, hedeflerime ulaşmak için heyecanla ilerliyorum. Lisans eğitimimi Başkent Üniversitesi Psikoloji bölümünde tamamladım. Lisans eğitimim sırasında Türk Psikologlar Derneği’nde Spor ve Egzersiz Birimi öğrenci komisyonunda bir yıl üye olarak görev aldım. Takım dinamikleri, motivasyon ve performans psikolojisi konularında bilgi edindim. Bu süreçte, spor psikolojisi ve egzersizin ruh sağlığı üzerindeki etkilerini keşfetme fırsatı bulurken, insan zihninin sınırlarını zorlayan deneyimlerle karşılaştım. Lisans eğitimim sonrasında Kısa Süreli Çözüm Odaklı Terapi, Moxo Dikkat Testi ve Bilişsel & Davranışçı Terapi eğitimlerimi tamamladım. Çeşitli seminer ve kongrelere dinleyici olarak katılma şansı yakaladım. Aynı zamanda Türk Psikologlar Derneği ve CİSEF’te üyeliklerim bulunmaktadır. Çeşitli konularda yazılar yazmayı lise dönemimden beri çok seviyorum. Yazmak, insan zihninin derinliklerine bir yolculuk gibidir. Kelimelerle düşünceler şekillenir, duygular anlam kazanır. Akademik bilgimi yazıya dökerek, psikolojiyi herkes için daha anlaşılır ve erişilebilir kılmayı amaçlıyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar