Hayat, bazen bize baş edemeyeceğimiz durumlarla karşılaştırır ve bu zorluklar karşısında beynimiz, daha önce sahip olmadığımız bazı yetenekler geliştirmeye başlar. Bireysel psikoloji kapsamında yetişkin olma olgusunu işleyeceğiz. İnsan, henüz çözüm bulması gerekmemiş bir probleme karşı alternatif çözümler üretmeye çalışır. Ancak, bu süreç genellikle fark edilmeden işler; çünkü insanın içsel gücünü ve potansiyelini keşfetmesi, çoğu zaman en büyük zorluklarla karşılaştığı anlarda mümkün olur. Çoğumuz, sorunlar karşısında çözüm ararken aslında yeni bir kimlik inşa ederiz ve bu kimlik, zamanla hayatımızın bir parçası hâline gelir.
Yaşlı birinin tepkileri her zaman mantıklı olmayabilir, aynı şekilde bir çocuk devamlı güçsüz tepkiler göstermeyebilir. Bakıma muhtaç olmayabilir. Hata yapabildiğini kabul edebilmek, yetişkinlere bahşedilmemiş bir ayrıcalık gibidir. İş hayatında kendini parlatman gerekir. Defolu bir ürün nasıl satın alınmazsa, kusurlu bir çalışan da tercih edilmez. Zaman akarken zamanın görünmeyen tortuları üzerimize bir örtü gibi örtülür. Konuşacağın cümleleri noktasına, virgülüne kadar belirlemeye başlarsın. Her davranışının sonucunu sen belirleyecekmişsin gibi seçenekler oluşturursun. O seçenekleri uygularken sonuçlarını gözlemlemeyi unutursun. Bir noktada yetişkin olmak bu demektir. Oysa sürece çok güzel başladın. Çok güzel hayallerle girdin bu işe. Kısacası mutluluk, arayarak bulunan bir kayıp eşya değildir. Mutluluk, adım adım inşa etmen gereken, zaman bariyerine, teslim çizelgesine takılmadan yapılmış, sevgiyle yoğrulmuş pastanın bir dilimini yerken hissettiğin duygulardır.
Başarılı olup olmadığımızı, genellikle süreç içerisinde anlayamayız. İnsan, bir savaşa başladığı anda sadece sonuca odaklanır. Ne kadar zorlayıcı olursa olsun, yalnızca “sonuç”u düşünür. Ancak gerçekte, bu süreçte asıl önemli olan şey, “bunu nasıl başardım?” değil, “bu süreçte kim oldum?” sorusudur. İnsan, çoğu zaman başarısızlıkların ya da engellerin altında yatan derin anlamı fark etmeden yalnızca ilerlemeye odaklanır. Oysa gerçek gelişim, başarısızlıkların ve kayıpların içinde gizlidir. İnsan, kaybetmeden kazanamayacağını, düşmeden kalkamayacağını anladığında büyür.
Bu çabaların ve engellerin içinden geçerken, bazen sadece savaşmaya devam etmek bile yeterlidir. O ruh hâli, savaştığın şeyin ne olduğunu anlamaktan çok, savaşı sürdürebilme gücüne odaklanmayı gerektirir. Ancak savaşmanın sıcaklığı, tüm gücünü tüketmenin yorgunluğuna dönüşebilir. Bu yorgunluk o kadar kuvvetli olur ki, kendini tekrar tekrar kaybolmuş, tükenmiş hissedersin. Bazen savaş o kadar yorucu bir hâle gelir ki, bu yolda uğruna savaştığın şeyin ne olduğunu unutursun. Kaybolan nedenin yerine başka sorular gelir. Ne için savaştığını unutursun, ama yine de savaşa devam edersin. Çünkü savaş, bazen bir kimlik hâlini alır; bir alışkanlık, bir yaşam tarzı gibi… Zihniniz bir noktada, kaybettiklerinizin ve kazandıklarınızın toplamıyla değil, sadece savaşın içinde var olmaya devam etmekle ilgilenir.
Zaman zaman ise, savaş, uğruna mücadele ettiğin şeyin seni tekrar kanatmaya başlamasıyla iç içe geçer. Bu döngüde, ne için savaştığını hatırlamaya çalışırken, başardığın şeyin sana başka bir yük getirdiğini fark edersin. Bu, eski bir yarayı yeniden açar. Savaş, her zaman ilerlemek anlamına gelmez. Hatta bazen geri gitmek, yeni bir yol bulmak için gereklidir. Bu noktada, düşmanın kim olduğunu ve neyle savaştığını anlamaya başlarsın. Ama anlamak, savaşın doğasında yoktur. Çünkü savaş, sadece bir yolculuktur ve yolculuklar bazen çok hüsranla sona erer.
Yol o kadar zorludur ki, bazen silahlarınla birlikte, silah arkadaşlarını da kaybedersin. Birlikte başladığın yolda, yalnız kalırsın. Çünkü her insanın savaşı farklıdır ve zamanla yol arkadaşların da farklı yönlere gitmek zorunda kalabilir. Fakat, yolculuk boyunca insan yeni arkadaşlar da edinir. Belki de en büyük öğrenilen derslerden biri, yol arkadaşlıklarının da zaman içinde değişebileceğidir. Hayatta karşımıza çıkan insanlar, bazen sadece bir süreliğine bizimle olur, sonra kendi yollarını çizerler. Ama her birinin katkısı, her birinin etkisi, dönüp bakıldığında fark edilir.
Silahlarınla ve yol arkadaşlarınla bir arada olduğunda, ne kadar güçlü olduğunu anlaman zorlaşır. İnsan, savaşın içinde, sürekli bir direncin ve savaşı devam ettirmenin yorgunluğu arasında bir denge kurmaya çalışır. Sonunda, geriye dönüp baktığında fark edersin ki, tüm bu yolculuk aslında seni seni yapan şeydir. Gerçek şu ki, yetişkin olmak, bu demekmiş: kendi savaşlarını yapabilmek, kaybedebilmek ve kazandıkça neye sahip olduğunun farkına varabilmektir. Yetişkin olmak, sadece olgunlaşmak değil, aynı zamanda kimseye, hiçbir şeye yenik düşmeden, içsel gücünle barış içerisinde olmak demektir. İçsel gücünle yakaladığın denge, olduğun kişiyi belirler.
İçindeki seni ararken elindeki sonuçlara değil, sen olma yolunda aldığın kararlara ve o kararların sana kattıklarına bak. Savaşa başlarken olduğun kişi ile bugün olduğun kişi aynı değil, değil mi? Ergenlikte olduğun sen ile yetişkin sen de bir değil. Bu demek oluyor ki yarınki sen de bambaşka biri olacak. İşte bu noktada hayatın sana katacaklarını merakla bekleyen bir birey olma hazinesine sahipsin.