Travmanın Etkilerini Neden Tekrar Tekrar Yaşıyoruz?
Travma yaşayan kişilerin, tekrar tekrar aynı sorunları yaşamalarına yönelik iradesiz, güçsüz ya da kötü olduklarına dair yanlış inançları olduğunu biliriz. Bu inançların günümüz bilim dünyasında aslında doğru olmadığı kanıtlandı. Artık bunları tekrar tekrar yaşamanın travmanın beyinde yarattığı sorunlardan kaynaklandığı biliyoruz.
Bunları fark etmek bugün travmanın tedavisinde de biz travma çalışanlarına oldukça fayda sağlamaktadır. Nedenleri anlamak ve buna yönelik bilimsel tedavi yöntemleri kullanmak travmanın acı veren, dayanılmaz zorluklarından kurtulmanın imkanlarını sağlıyor.
Travma yaşayan kişiler, yaşadıkları olaya ilişkin bir tehdit algıladıklarında neden bu kadar tetikleniyor? O sırada beynimizde ne oluyor? Gelin biraz insan fizyolojisi üzerinden bakalım.
Travma yaşayan kişilerde çok sık gözlemlediğimiz durumların başında; her an tetikte olma hali, hızlı irkilme, anıyı anlatırken zorlanma ve hatırlama sorunları görülebilmektedir. Beynimizin yoğun duygulardan sorumlu hareket alanı olan limbik sisteminde yer alan amigdala isimli bölge travmada oldukça önemli bir alandır.
Aradan yıllar geçtiği halde travmatik olaya ilişkin sorular sorulduğunda o gün yaşanan duyguları bugün hala devam ediyormuşçasına yaşamamıza sebep olan şey; amigdalanın aktivasyonudur.
Amigdala Aktive Olduğunda Ne Oluyor?
Amigdala; bir sesin, bir görüntünün ya da bedensel bir algının tehdit olup olmadığına karar veren beyin bölgemizdir. Örneğin ormanda dolaşırken yırtıcı bir hayvanın size doğru hızla geldiğini fark ettiğiniz anda, amigdalanız devreye girecektir ve hayatta kalmanız için savaş ya da kaç tepkinizin tetiklenmesini sağlayacaktır. Bu da sizi hayatta tutan içgüdülerinizin devreye girmesi demektir.
Özetle; korku yaratan bir durum karşısında beden savaş ya da kaç tepkisini verir ve fizyolojik olarak aşırı uyarılmışlık söz konusu olur. Bizi tehlikelere karşı uyarır ve stres tepkisini ortaya koyarak aslında bizi hayatta tutmaya çalışır.
Peki her büyük korku, olumsuz deneyim ya da yoğun stres yaşadığımızda amigdalada meydana gelen bu durumlar bizi travmatize mi ediyor? Tabii ki hayır. Bizi travmatize olmaktan koruduğu gibi travmayı önleyici ya da iyileştirici birçok faktör söz konusudur.
Travma Sonrası Stres Bozukluğunda Serotoninin Önemi
Amigdalanın duyarlılığı beynin bu bölümünde yer alan serotonin nörotransmitterinin miktarına bağlıdır. Yani serotonin seviyesi yüksek olduğunda strese karşı daha güçlü oluyoruz. Serotonin düzeyimiz düşük olduğunda ise travma sonrası stres bozukluğunda görülen her an tetikte olma haline daha sık rastlıyoruz.
Bu durum aynı olaydan bir kişinin travmatize olurken bir başkasının neden olmadığına da açıklık getiriyor. Kişi özellikle çocukluktan itibaren olumsuz yaşam deneyimlerine maruz kalmış, ebeveynleri ile güvenli bağlanma gerçekleştirememişse serotonin düzeyi düşük olabiliyor ve travma sonrası stres bozukluğuna yatkınlığı artabiliyor.
Travmayı Diğer Olumsuz Yaşam Deneyimlerinden Nasıl Ayırt Edebiliriz?
Beklentimiz tehlike geçtikten sonra her şeyin eski haline dönmesidir. Yani kişinin güvende olduğunu fark etmesi ve tetikte hissetmediği hale dönmesi. Fakat travmada durum farklıdır. Travma etkisindeki kişiler olay bittikten sonra da etkilerini yaşamaya devam ederler.
Gün içinde yaşadığınız ani olaylar, mesela bir anda yüksek bir sesle irkildiğinizde, sesin kaynağını kavradıktan sonra bedeniniz gevşer ve akışta kalmaya devam edersiniz. Fakat travma durumunda bedenin normal duruma dönmesi çok fazla zaman alır.
Beyin tehlikenin geçtiğini anlayamaz. Beden ani bir tehlike durumuna karşı tetikte olmayı daha güvenli görür. Hazırlıklı yakalanmak ister çünkü hazırlıksız yakalanmanın ne kadar yıkıcı olduğunu bir kere deneyimlemiştir. Travma durumuna ilişkin en ufak bir uyarana bile büyük tepkiler verebilir beden. Uyaranla tepki arasında ciddi bir orantısızlık olur.
Travmanın Yıkıcı Sonuçları
Bu durum yani sürekli tetikte olma hali zamanla unutkanlık, dikkat sorunları, uyku problemleri yaratabilir. Kabuslar, sürekli tetikte olma hali, strese bağlı somatik şikayetler görülebilir. Bununla birlikte travmaya bağlı depresyon belirtileri, hayattan keyif alamama, kaygı bozuklukları, iş veya okul hayatında sorunlar, sosyal, aile ve özel ilişkilerde problemler de yaşanabilir.
Bu zorlayıcı etkiler, hayatın genelinde görülen işlev kayıpları destek alınması konusunda önemli belirtilerdir. Destek almaya ilişkin en sık karşılaştığımız sorunların başında ise ilaç kullanımına yönelik endişeler ve travmayı çalışacak uzmanlık becerilerine sahip terapistleri nasıl belirleyeceğimiz geliyor.
Doğru Bir Tedavi İçin Nasıl Bir Yol İzlemeliyiz?
Ruhsal rahatsızlıklardan muzdarip kişilerin psikiyatriye başvurması ve düzelmeye yönelik çözümün anahtarı olarak ilaç sunulması günümüzde en sık kullanılan tedavi yöntemleri arasındadır. Bir grup ilaç kullanımının bazı hastalıklar için tek çare olduğunu düşünürken bazı gruplar ilaç kullanımına yönelik güvensizlik yaşıyor.
Sorunların çözümüne yönelik bir ilaca tutunmak ve rehabiliteyi ilaçla sağlamak gerçekten yeterli mi? Hangi durumlarda gerekli? Gereksiz durumlarda da ilaç kullanıyor olabilir miyiz? İlaçlar hastalıklarımızı gerçekten kökten çözer mi?
Tüm bu soruların yanıtı aslına bakarsanız hastaya verilmiyor. Özellikle tercih edeceğiniz uzmanın bu konularda hassas olması ve gerçekten ilaç kullanımının gerekli olduğu durumlarda yönlendirme yapması çok kritik bir noktadır.
Aslına bakarsanız hiçbir ilaç yaşadığınız zor çocukluk tecrübelerinizi, travmalarınızı, bugünkü sorunlarınızı düzeltemez. Ama yaşadığınız duyguları dondurabilir, etkisizleştirebilir. Bu tıpkı bozulmasın diye eti buzluğa atmak gibidir. Et donar ve orada pişeceği güne dek bekler. Çözülmeye başlayıp doğru bir şekilde pişirilirse size faydalı bir besin kaynağı olur.
İlaç kullanımının gerekli olduğu danışanlarda dahi ilaç asıl terapinin bir süre için destekleyicisi olabilir. Travmada konuşma terapisinin, somatik ve şefkat odaklı psikoterapi çalışmalarının sağaltıcı etkisinin oldukça önemli olduğunu biliyoruz.
Travmayı çalışmak özel bir uzmanlık istiyor ve bu anlamda kişilerin uzman tercihi yaparken terapistin travmaya ilişkin aldığı eğitimleri, uzmanlık alanlarını ve travma ile ilgili çalışmalarını mutlaka değerlendirmesi gerekmektedir.