Salı, Kasım 18, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Toplumsal Empati Krizi: Neden Artık Suça Şaşırmıyoruz?

Son yıllarda haber bültenleri, sosyal medya akışları ve gündelik sohbetlerimiz, şiddet ve suç hikâyeleriyle dolup taşıyor. Artık birinin öldürülmesi, dolandırılması ya da istismara uğraması karşısında duyduğumuz ilk tepki çoğu zaman sessizlik oluyor. Şaşırmıyoruz. Bu durum, bireysel bir duyarsızlaşmadan öte, kolektif bir duygusal yoksullaşmaya işaret ediyor: toplumsal empati krizi. Bu kriz, yalnızca suçun artışını değil, aynı zamanda toplumun ahlaki dengesinin bozulmasını da hızlandırıyor.

Empatinin Evrimsel ve Nöropsikolojik Temelleri

Empati, insan türünün sosyal uyumunun temel taşıdır. Evrimsel açıdan bakıldığında, başkalarının duygularını anlayabilme becerisi grup dayanışmasını artırarak hayatta kalma şansını yükseltmiştir (de Waal, 2019).

Nöropsikolojik düzeyde ise empati, ayna nöron sistemiyle ilişkilendirilir. Başkalarının acı çektiğini gördüğümüzde, beynimizdeki belirli bölgeler—özellikle insula ve anterior singulat korteks—aynı deneyimi yaşıyormuş gibi aktive olur (Decety & Jackson, 2004). Ancak çağımızın bilgi bombardımanı ve sürekli uyarılma hali, bu nörolojik sistemin duyarlılığını azaltmaktadır.

Günlük yaşamda, bir ekranın ardında gördüğümüz acı artık bir uyarıcı değil, sıradan bir içerik haline geldi. Bu da beynin “empatik rezonans” kapasitesini köreltiyor. Sürekli maruz kalınan şiddet görüntüleri, limbik sistemde desensitizasyon (duygusal tepkisizleşme) yaratıyor. Başlangıçta bir savunma stratejisi olarak işlev gören bu mekanizma, zamanla bireyin ahlaki karar verme süreçlerini de etkiliyor (Han et al., 2022).

Empati eksikliği artık sadece bir duygusal boşluk değil, nöroetik bir mesele haline geliyor. Çünkü duygularımızın zayıflamasıyla birlikte “doğru” ve “yanlış” arasındaki çizgiyi hissedebilme kapasitemiz de zayıflıyor.

Medya, Algoritmalar ve Normalleşen Şiddet

Toplumsal empati krizinin en güçlü tetikleyicilerinden biri dijital medya.

Sosyal medya algoritmaları, kullanıcıların duygusal tepkilerini maksimum düzeyde tetikleyen içerikleri öne çıkarır. Bu, kısa vadede dikkat çekici görünse de uzun vadede “duygu yorgunluğu” yaratır. Kullanıcı, sürekli bir öfke, korku ve merak döngüsüne maruz kalır. Zamanla bu duyguların şiddeti azalır, hatta kişi bir suç haberini gördüğünde “bir yenisi daha” tepkisi verir hale gelir.

Bu süreç, Susan Sontag’ın “başkalarının acısına bakmak” kavramını yeniden düşündürür (Sontag, 2003). Artık yalnızca bakıyoruz, ama görmüyoruz. Görsel yoğunluk, duygusal anlamı silikleştiriyor. Şiddetin estetikleştirildiği bu dijital çağda, trajediler “tıklanabilir” hale geliyor. Böylece empati, görünürlüğe feda ediliyor.

Medyanın suç ve şiddeti sunma biçimi, toplumsal algıyı şekillendiriyor. Bir olay sürekli gündemde tutulduğunda “alışılmışlık” yaratıyor; az gösterildiğinde ise “önemsizleştiriyor.” Bu ikili denge, toplumun duygusal tepkilerini manipüle ediyor. Dijital çağda empati, bir duygu değil, algoritmik bir ürün haline geliyor. İnsan, başkasının acısına değil; kendi ilgisini çeken acıya yöneliyor.

Toplumsal İzolasyon ve Duygusal Tükenmişlik

Empati krizinin bir diğer boyutu da toplumsal izolasyondur. Modern şehir yaşamı, insan ilişkilerini yüzeyselleştirmiştir. Pandemi döneminde dijitalleşen sosyal etkileşim biçimleri, bireyin duygusal bağ kurma kapasitesini zayıflatmıştır (Cacioppo & Patrick, 2008).

Kişilerarası mesafe arttıkça, başkalarının acısını içselleştirme becerimiz de azalmaktadır.

Pandemi sonrası dönemde yapılan çalışmalar, yalnızlık hissinin empati düzeyleriyle doğrudan ilişkili olduğunu göstermektedir (Qualter et al., 2021). İnsanlar, sürekli ekranlar aracılığıyla iletişim kurduklarında, sözel olmayan duygusal ipuçlarını—bakış, ses tonu, mimik—algılamada zorluk yaşar. Bu da duygusal rezonansı azaltır. Yani empati, dijital mesafede solup gider.

Ayrıca ekonomik baskılar, politik kutuplaşma ve belirsizlik ortamı, bireylerde “psikolojik tükenmişlik” yaratıyor. İnsan zihni sürekli tehdit algısıyla karşı karşıya kaldığında savunma olarak duygu yelpazesini daraltır. Böylece toplumsal düzeyde bir “duygusal donma” yaşanır.

Bu durum, empatiyi yalnızca bireysel bir özellik değil, aynı zamanda sosyal bir kaynak olarak da görmemiz gerektiğini gösterir. Empati azaldığında, toplumun moral dokusu zedelenir; suçun algılanışı normatif sınırların ötesine taşar.

Suçun Sosyal Aynası: Empati Eksikliğinin Döngüsü

Empati azaldıkça, suçun toplumsal üretim alanı genişler. Empati, başkasının duygusunu anlamak kadar, davranışın sonuçlarını önceden hissedebilme yetisidir. Bu yeti zayıfladığında, birey suçu yalnızca bir eylem olarak değil, “meşru bir seçenek” olarak görmeye başlayabilir.

Araştırmalar, empati düzeyi düşük bireylerin anti-sosyal davranışlara daha yatkın olduğunu göstermektedir (Jolliffe & Farrington, 2006).

Toplumsal ölçekte bu tablo, “ahlaki uyuşma” dediğimiz olguyu doğurur: Suç eylemi kınanmak yerine rasyonalize edilir. Medya söylemleri, politik kutuplaşma ve ekonomik stres, bireylerin suçu haklılaştırma eğilimini güçlendirir.

Böylece empati yoksunluğu yalnızca suç karşısında tepkisizleşmekle kalmaz; aynı zamanda suçu yeniden üretir.

Empatiyi Yeniden İnşa Etmek: Umut Mümkün mü?

Toplumsal empati krizinden çıkışın yolu, bireysel farkındalıktan geçer. Empati bir yetenek olduğu kadar, geliştirilebilir bir beceridir.

Eğitim sisteminde sosyal-duygusal öğrenme programlarının yaygınlaştırılması, bireylerin erken yaşta duygusal okuryazarlık kazanmasını sağlar (Schonert-Reichl, 2017). Bunun yanı sıra medya okuryazarlığı da kritik öneme sahiptir. Birey, maruz kaldığı içerikleri sorgulamayı öğrendikçe duygusal manipülasyona karşı direnç kazanır.

Toplumsal düzeyde ise empatiyi güçlendiren kamusal anlatılara ihtiyaç vardır. Sanat, edebiyat ve tiyatro; toplumsal duygunun yeniden canlanmasında güçlü araçlardır. Ayrıca kültürel empati pratikleri—örneğin dayanışma atölyeleri, topluluk tiyatroları ve kolektif iyileşme projeleri—insanların birbirinin hikâyesine yeniden yaklaşmasını sağlar.

Empati, yalnızca başkasının acısını hissetmek değil, o acının toplumsal bağlamını anlamaktır. Bu nedenle empati hem bireysel bir erdem hem de demokratik toplumların temelidir.

Sonuç olarak, artık suça şaşırmıyor olmamız, insani bir zayıflık değil; sistematik bir duygusal yoksullaşmanın sonucudur. Empatinin yokluğu yalnızca suçun artmasına değil, insan olmanın özünün aşınmasına yol açmaktadır. Fakat her kriz, içinde bir yeniden doğuş potansiyeli taşır. Empatiyi yeniden hatırlamak, toplumsal iyileşmenin ilk adımıdır.

Kaynakça

Cacioppo, J. T., & Patrick, W. (2008). Loneliness: Human nature and the need for social connection. W. W. Norton & Company.
Decety, J., & Jackson, P. L. (2004). The functional architecture of human empathy. Behavioral and Cognitive Neuroscience Reviews, 3(2), 71–100.
de Waal, F. (2019). Mama’s last hug. W. W. Norton & Company.
Han, S., et al. (2022). The neural mechanisms of desensitization to violence. Nature Human Behaviour, 6(3), 398–410.
Jolliffe, D., & Farrington, D. P. (2006). Examining the relationship between low empathy and self-reported offending. Criminal Behaviour and Mental Health, 16(4), 237–255.
Qualter, P., et al. (2021). Loneliness, empathy, and emotion regulation in the digital age. Journal of Social and Personal Relationships, 38(12), 3562–3584.
Schonert-Reichl, K. A. (2017). Social and emotional learning and teachers. Future of Children, 27(1), 137–155.
Sontag, S. (2003). Regarding the pain of others. Farrar, Straus and Giroux.

Şükran Başak Ceyhan
Şükran Başak Ceyhan
Şükran Başak Ceyhan, eğitimci-yazardır. Rehber öğretmen ve eğitim yöneticisi pozisyonlarında 22 yıl hizmet vermiştir. Devlet okullarına gönüllü destek vermiştir. Lisans ve yüksek lisansını sosyoloji ve eğitim bilimleri olarak tamamlamıştır. Ebeveyn ve gençlere yönelik iki kitabı yayınlanmıştır. Ebeveyn, ergen, firma danışmanlığı yapmaya devam etmektedir. Aile içi iletişim, iletişim becerileri, öğrenme, kaygı, işbirliği, protokol, nezaket- görgü kuralları alanlarında çalışmaktadır. TRT ve birçok medyada sıklıkla uzman konuk olarak yer almakta, basında yazıları çıkmaktadır. “Geleceğimizi sağlam temeller üzerine inşa edebilmek, hayattaki görevlerimizi layıkıyla tamamlayıp dünyaya faydalı olmak üzere hepimiz birbirimizden sorumluyuz” fikrini ilke edinmiştir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar