Pazar, Kasım 23, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Tanıdık Acının Cazibesi

Çocukluğun Sessiz Mirası: Travmatik Bağın Görünmez Çekimi

İnsan ilişkileri, çocukluktan yetişkinliğe uzanan görünmez bir süreklilik taşır. Büyürken maruz kaldığımız ilişki örüntüleri, farkında olmadığımız şekilde zihnimizde bir “duygusal harita” oluşturur. Bu harita, yetişkinlikte birini gördüğümüzde neden bazı bakışların içimize dokunduğunu, bazı davranışların bizi huzursuz etse bile tanıdık geldiğini ve en önemlisi, bize zarar vereceğini bildiğimiz halde neden o kişilere çekildiğimizi açıklar. Dışarıdan bakıldığında kolayca fark edilen zarar, ilişki içindeyken çoğu zaman silikleşir. Çünkü insan, yalnızca şu an hissettiği duyguyla değil; geçmişte öğrendiği ilişki kodlarıyla hareket eder.

Bu durumun en temel ve en sessiz mekanizması “tanıdıklık yanılsaması” dır. Psikoloji literatürü beynin tanıdık olanı, iyi hissettirmese bile “kontrol edilebilir” bulduğunu gösterir. Çocukluk döneminde bakım verenin tutarsızlığına, mesafesine, eleştirisine veya değişken ilgisine maruz kalmış biri, yetişkinlikte benzer bir duygu gördüğünde buna bilinçdışı bir çekim hisseder. Bu çekimi doğuran şey “güvende hissetmek” değil; o duygunun alışılmış olmasıdır. Beyin tanıdığı acıyı, tanımadığı iyilikten daha öngörülebilir ve bu nedenle daha “yönetilebilir” olarak kodlar.

Yarım Kalan Hikâyeyi Tamamlama Arzusu

Bilinçdışında çalışan mekanizma şöyledir: “Ben bunu biliyorum; nasıl davranacağımı, ne zaman ne olacağını tahmin edebilirim.” Bu nedenle, kişi iyi niyetli, güvenli, tutarlı bir ilişkiyle karşılaştığında huzurlu olmak yerine rahatsız hissedebilir; çünkü bu deneyim yenidir, dolayısıyla kontrol edilmesi zor ve belirsizdir.

Bu kontrol yanılsamasına bağlanma yaraları da eşlik eder. Çocuklukta görülme, anlaşılma, güven duyma ya da korunma ihtiyacı yeterince karşılanmadığında, kişi yetişkinlikte benzer ilişkilerin peşinden gitme eğilimindedir. Bu bir arayış değil; yarım kalmış bir hikâyeyi tamamlama çabasıdır. Zarar vereceğini hissettiği kişiye yönelmesi, aslında bir çeşit içsel tamir girişimidir: “Belki bu sefer olur… Belki bu defa gördüğüm, sevildiğim, seçildiğim bir ilişkiye dönüşür.” Ancak çoğu zaman bu bir onarım değil, aynı döngünün tekrar yaşanmasıdır. Travmatik bağlanma bu noktada devreye girer. Tutarsız ilgi, bazen yakınlık bazen uzaklık, bir gün değerli hissettirip ertesi gün görmezden gelme gibi davranışlar beynin ödül sistemini dalgalandırarak ilişkiyi daha da güçlü hissettirir. Bu iniş çıkışlar, kişinin bağlanma sistemini sürekli tetiklediği için, zarar göreceğini bilse bile kopmasını zorlaştırır.

İyileşmenin İlk Adımları: Duygusal Haritayı Yeniden Çizmek

Peki bu döngüyü neden kıramayız? Çünkü bu ilişkiler, sadece bugünün ilişkileri değildir. Çoğu zaman çocukluğun yaralarıyla konuşur, geçmişin tanıdık tonlarıyla yankılanır. İnsan kendine zarar verme potansiyelini “bir bakıştan” anlayabilir; çünkü beden hafızası, geçmişten gelen mikro sinyalleri tanır. Ancak tanımakla uzak durmak aynı şey değildir. Bazen o tanıdık acı, kişinin “değer görme” umuduyla birleşir. Kişi şöyle düşünür: “Eğer beni incitebilecek biri bile sonunda beni seçerse, gerçekten değerli olduğum kanıtlanır.” Bu düşünce, değersizlik ve terk edilme temalarının güçlü olduğu bireylerde sık görülür. Bu nedenle ilişkiyi bırakmak, yalnızca bir kişiden vazgeçmek değil; o çocukluk yarasının iyileşeceğine dair umuttan vazgeçmek anlamına gelir. Bu psikolojik olarak zordur.

Ancak döngü kırılabilir ve bunun yolu yalnızca ilişkiyi bitirmek değildir. Öncelikle, kişinin kendi duygusal haritasını görmesi gerekir. Hangi duygunun neyi tetiklediğini, hangi davranışın neden tanıdık geldiğini fark etmek iyileşmenin ilk adımıdır. İlişkide yaşanan her çekim hissi “doğru kişiyi bulmuş olmak” anlamına gelmez; bazen sadece geçmişten gelen bir çağrıdır. Bunu görebilmek, kişinin ilişki seçimlerini bilinçli hale getirir.

İkinci adım, içsel çocuğun ihtiyaçlarını anlamaktır. Bugün bir ilişkide gösterilen aşırı çaba, sessizlik, uyum sağlama ya da vazgeçememe tutumu, çoğu zaman o gün yeterince görülmeyen çocuğun hayatta kalma stratejisidir. Terapi bu noktada kişinin kendi küçük halini duymayı, onun ihtiyaçlarını bugünden karşılamayı ve ilişkiyi yalnızca geçmişi tamir etme amacıyla kurmamayı öğretir.

Üçüncü adım ise güvenli ilişki deneyimlerinin içselleştirilmesidir. İnsan tanımadığı iyiliğe başta yabancılık hisseder; fakat zaman içinde tutarlı, öngörülebilir ve şefkatli ilişkiler, beynin ilişki haritasını yeniden şekillendirir. Kişi bu yeni duygunun da güvenli olduğunu öğrenmeye başlar. Böylece tanıdık olan acı, artık tek seçenek olmaktan çıkar.

Sonuç olarak insan, kendine zarar vereceğini gözünden tanır; ama tanıdık olanı bırakmak cesaret ister. İyileşme, tanıdık acıyı değil; daha önce hiç deneyimlemediğimiz bir iyiliği seçebilmeyi gerektirir. Bu süreç hem duygusal hem nörobiyolojik bir dönüşüm içerir: Bedenin hafızası yeniden yazılır, beynin tehdit algısı güncellenir ve kişi sonunda kendisini incitecek olana değil, kendisine iyi gelecek olana yönelmeye başlar.
Acının tanıdıklığına değil, iyiliğin yabancılığına da şans ver.

Kaynakça

Bowlby, J. (1988). A secure base: Parent-child attachment and healthy human development. Basic Books.

Dutton, D. G., & Painter, S. (1993). Emotional attachments in abusive relationships: A test of traumatic bonding theory. Violence and Victims, 8(2), 105–120.

Frewen, P. A., Schore, A. N., & Lanius, R. A. (2020). Trauma-related altered states of consciousness and altered memory functions. Frontiers in Psychology, 11, 1110.

Hazan, C., & Shaver, P. (1987). Romantic love conceptualized as an attachment process. Journal of Personality and Social Psychology, 52(3), 511–524.

Van der Kolk, B. (2014). The body keeps the score: Brain, mind, and body in the healing of trauma. Penguin Books.

Beste Emen
Beste Emen
Beste Emen; Psikolog, Aile Danışmanı ve yazardır. İzmir Ekonomi Üniversitesi Psikoloji bölümünü yüksek onur derecesiyle tamamlamış, Medical Point Hastanesi ve çeşitli terapi merkezlerinde stajlarını tamamlamıştır. Yaklaşık üç yıldır psikoloji alanında aktif olarak çalışmaktadır. EMDR ve Bilişsel Davranışçı Terapi temelli çalışan Emen, deneyimsel oyun terapisi ve dikkat değerlendirme testleri de uygulamaktadır. Kurucusu olduğu Renata Psikoloji Danışmanlık Merkezi’nde çocuk, ergen ve yetişkinlerle çalışmakta; yazılarında psikolojik bilgiyi sade bir dille sunarak farkındalık kazandırmayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar