Stres, modern yaşantılarımızda artık ekstrem bir durum olmaktan çok hayatın bir ritmi haline geldi. Haliyle her insanın bu ritme uyumu da farklılaşmaktadır. Kimimiz yalnızca zorluğu algılayıp öylece devam ederken kimimiz bu durum karşısında yıkıcı etkiler hissedebiliyor. Durum böyleyken akla gelen ilk soru şu: Bu farklılığın sebebi ne?
Stres ve diğer psikolojik yıkım getiren faktörlere karşı kişilerin ne derece dayanıklı olduğunu belirtmek için kullanılan terim psikolojik sağlamlıktır (Resilience). Bu terim; kişilerin bir faktör karşısında nasıl tepkiler verdiğini, ne derece etkilendiğini ve bunların sebeplerini incelerken sıklıkla karşımıza çıkar. Yukarıdaki sorunun da en temel cevabı tam olarak budur: Psikolojik sağlamlık.
Psikolojik sağlamlık; genetik, çevre, kişilik, travmalar, nörolojik yapı gibi birçok etkenle açıklanabilir. Uzun bir süre bunun yalnızca genetik olduğu söylenirken yakın geçmişte ve son dönemde yapılan araştırmalar genetiğin tek başına o kadar da anlamlı olmadığını bizlere gösterdi. Bu yazıda ise psikolojik sağlamlık deyiminin nörolojik altyapısını irdeleyeceğiz.
Beynimiz, dünya üzerinde bulunan en gelişmiş bilgisayarlardan biridir ve her bilgisayarda olduğu gibi her iş için belirli, özelleşmiş donanımlara sahiptir. Stres faktörü karşısında işe en büyük görevi yapan donanımlarımız, yani beyin bölgelerimiz; Amigdala, Prefrontal Korteks ve Anterior Singulat Korteks’tir. Amigdala, tehdit algısının merkezidir. Prefrontal Korteks, üstbilişsel fonksiyonlarımızı yönetir ve algılama ile değerlendirme için oldukça önemlidir. Anterior Singulat Korteks ise zorlayıcı duygularımızı yönetmemizi ve uyum sağlamamızı sağlayan yapı olarak öne çıkar. Psikolojik sağlamlığı yüksek bireylerde bu yapılar arasındaki bağlantıların daha güçlü olduğu gözlenmiştir. Böylece kişiyi etkileyen faktörler daha rasyonel olarak işlenip daha doğru tepkiler oluşturmasında kişiye yardımcı olur (McEwen, Nasca, Gray, 2015).
Bu bölgeler biyolojik yapılarının bireyden bireye farklılaşmasından dolayı değil, kişilerin bu bölgeleri ve aralarındaki bağlantıları yaşamları boyunca nasıl geliştirdiğine bağlı olarak böyle bir fark yaratabiliyor. Bu duruma nöroplastisite adı verilir ve sağlamlığı kişiden kişiye farklılaştıranın aslında nöroplastisite olduğunu söylemek yanlış olmaz. Tabii ki her yapıda olduğu gibi bu biyolojik beceri yalnızca pozitif değil, negatif pekiştirmeler de yaratabilir. Yani travmaya verilen sahte rahatlama tepkilerini (örneğin bağımlılıklar) da pekiştirebilir. Beynin bu yeteneği hayat boyu bir öğrenme, gelişme ve sağlamlaştırma fırsatı sunarken bir yandan da olumsuz şeylerin pekişmesi için çalışabilir. Bu sebeple yalnızca bu mekanizmayı çalıştırmak değil, doğru şekilde çalıştırmak da önemlidir.
Bir diğer nokta da kişilerin aynı durumu işleme farkıdır. Yani aynı faktörün kimde nasıl bir tepki doğurduğudur. Psikolojik sağlamlığı daha yüksek bireylerin Amigdala aktivitelerinin daha kısa sürdüğü ve Prefrontal Korteks aktivitelerini daha hızlı gerçekleştirdiği gözlemlenmiştir. Yani bu kişiler de aslında aynı etkilenmeyi yaşıyor, ancak daha hızlı şekilde toparlanmaya başlıyor (Rolls, 2019).
Bu denli hassas çalışma yapısına sahip olan ve küçük biyolojik farklılıklarının bile büyük sorunlar doğurduğu bir yapı olan beynin nefret ettiği temel şeylerden biri belirsizliktir. Belirsizlik karşısında verdiğimiz tepkileri Anterior Singulat ve Prefrontal Korteks’imiz düzenler. Bu yapıların oluşturduğu öngörülebilirlik olgusu sayesinde bireyler belirsiz durumlar karşısında daha az kaygılanır ve böylece psikolojik sağlamlıklarına pozitif bir etki yaratır (Wood, 2015).
Yalnızca biyolojik yapılarımızı ve organlarımızın yeteneklerini değil, yaşadığımız olumsuz durumlar bile psikolojik sağlamlığımız üzerinde etkili olabilir. Travma Sonrası Büyüme olarak adlandırılan kavram bu duruma çok güçlü bir açıklama getiriyor. Yaşanan travma sonrasında bireyin kişiliği, psikolojisi ve hatta nörobiyolojik yapılarında yalnızca negatif değil pozitif etkilerin de oluşabileceğini savunan bu kavrama göre kişiyi zorlayan travma deneyimi doğru şekilde işlenirse; Prefrontal Korteks’in güçlenebileceğini ve Amigdala’nın yönettiği tehdit sisteminin daha verimli çalışabileceğini söylüyor. Böylece kişiler yıkıcı deneyim sonrasında çok ciddi sağlamlık kazanabiliyor (Nakagawa, 2016).
Tüm bu beyin yapılarının psikolojik sağlamlık üzerindeki rolü çoğunlukla nörobiyolojik olgularla açıklanabilir. Ancak genel olarak bakıldığında; genetik, nörobiyolojik, psikolojik ve çevresel faktörlerin toplamı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Tıpkı diğer psikolojik olgularda olduğu gibi bu durum tamamen genetik ya da başka bir kaynağa değil, biyopsikososyal temellere dayandırılmaktadır.
Psikolojik sağlamlık, yalnızca zorlayıcı durumlara karşı koyma kapasitesini değil, aynı zamanda bireyin bu süreçlerden anlam çıkarma ve uyumlanma becerisini de kapsar. Bu nedenle dayanıklılık, statik bir özellik değil; geliştirilmesi mümkün, dinamik bir süreçtir. Düzenli farkındalık çalışmaları, sağlıklı sosyal ilişkiler ve duygusal düzenleme becerileri bu sürecin güçlenmesine önemli ölçüde katkı sağlar.
Kaynakça
-
Controllability Modulates the Neural Response to Predictable but Not Unpredictable Threat in Humans, Kimberly H. Wood et al., 2015.
-
The Cingulate Cortex and Limbic Systems for Emotion, Action, and Memory, Edmund T. Rolls, 2019.
-
Stress Effects on Neuronal Structure: Hippocampus, Amygdala, and Prefrontal Cortex, Bruce S. Ewen, Carla Nasca, Jason D. Gray, 2015.


