Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına göre halk sağlığı, toplumun örgütlü çabalarıyla sağlığın geliştirilmesi, hastalıkların önlenmesi ve yaşam süresinin uzatılmasını hedefleyen bir bilim ve sanattır (WHO, 1998). 20. yüzyılda sağlık alanında yaşanan ilerlemeler, tarihin önceki dönemlerine kıyasla çok daha belirgindir. Bu gelişmeler, hem bireysel hem de yapısal düzeyde gerçekleşen değişimlerin sonucudur: artan gelir düzeyi, eğitim olanakları, barınma, hijyen, su temini ve koruyucu sağlık hizmetlerindeki iyileşmeler sağlığa doğrudan katkı sağlamıştır (Nutbeam, 2000). Ancak bu gelişmelerin sürdürülebilirliği için fiziksel sağlığın yanında ruh sağlığının da bütüncül bir yaklaşımla ele alınması zorunludur.
Ruh Sağlığı ve Sağlık Arasındaki Ayrılmaz Bağ
“Ruh sağlığı olmadan sağlık olmaz” ifadesi, sağlığın yalnızca bedensel iyilik hali olmadığını güçlü bir şekilde vurgular. Ruh sağlığı, bireyin psikolojik dayanıklılık, sosyal ilişkileri, üretkenliği ve genel yaşam doyumu açısından hayati öneme sahiptir. Araştırmalar, ruhsal bozuklukların yalnızca bireyi değil; ailesini, çevresini ve toplumu da etkileyen çok yönlü sonuçları olduğunu göstermektedir (Walker, Moodie & Herrman, 2004). Ayrıca ruh sağlığı, bireyin davranışlarını doğrudan etkileyerek trafik kazaları, madde kullanımı, cinsel risk davranışları gibi fiziksel sağlığı tehdit eden durumlarla da ilişkili olabilmektedir.
Kleinman (1999), özellikle gecekondu bölgeleri ve marjinal göçmen topluluklarında görülen ruhsal bozuklukların; yoksulluk, travma, aile içi şiddet, bağımlılık gibi etmenlerle sıkı bir şekilde iç içe geçtiğini belirtmektedir. Bu sosyal yapıların, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde psikolojik dayanıklılığı zedelediği ve çok boyutlu müdahale yaklaşımlarına ihtiyaç duyulduğu açıktır.
Ruh Sağlığının İçsel ve Toplumsal Değeri
Ruh sağlığı, yalnızca psikolojik bir durum değil; aynı zamanda toplumsal işleyişin ve üretkenliğin temel belirleyicilerindendir. Bireylerin günlük yaşamda etkin, üretken ve anlamlı ilişkiler kurabilmesi, büyük ölçüde ruhsal iyilik haliyle mümkündür. Ruh sağlığının bireysel yaşam kalitesine olan katkısı kadar, sosyal sermaye üretimindeki rolü de büyüktür. Bu nedenle ruh sağlığı, toplumların ekonomik ve sosyal gelişimiyle karşılıklı bir etkileşim içerisindedir.
Underwood-Gordon (1999), maneviyatın ruh sağlığına olan katkısını vurgulayarak, bireyin içsel kaynaklarını güçlendiren bir unsur olarak ruhsal iyilik haline olumlu etkileri olduğunu belirtmektedir. Manevi yaşam, özellikle zorlayıcı yaşam olayları karşısında başa çıkma mekanizmalarının gelişmesine katkı sağlayabilir.
Kültürel Duyarlılık ve Ruh Sağlığı
Ruh sağlığına dair kavramlar kültürel bağlamlara göre farklılık gösterse de, temel insani ihtiyaçlar ve ruhsal iyilik hali evrensel bir çekirdek anlam etrafında birleşmektedir. Her toplum, ruh sağlığına ilişkin kendi anlam dünyasını oluşturur; bu nedenle ruh sağlığını güçlendirmeye yönelik müdahalelerin, kültürel duyarlılıkla geliştirilmesi gerekir (WHO, 2001b).
Örneğin, Güney Afrika’daki apartheid döneminde bir Xhosa annenin ağlayan oğlunu teskin etmemesinin nedeni, onun gelecekte ülkesini terk edebilecek ya da silahlı mücadeleye katılabilecek kadar güçlü olmasını istemesidir. Bu durum, kültürel duyarlılığın ruhsal tepki biçimlerine nasıl yön verdiğinin bir örneğidir (Lavikainen, Lahtinen & Lehtinen, 2000). Kültürel duyarlılığın göz ardı edildiği aşırı özgeci veya indirgemeci yaklaşımlar ise ruh sağlığı hizmetlerinin başarısını düşürebilir. Günümüz toplumları giderek daha çok kültürel olarak iç içe geçmiş bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla ruh sağlığı müdahaleleri de bu çeşitliliği göz önünde bulundurmalıdır (Tomlinson, 2001).
Sonuç ve Öneriler
Ruh sağlığı, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde yaşam kalitesini belirleyen çok katmanlı bir olgudur. Fiziksel sağlıkla iç içe geçmiş, sosyal çevreyle etkileşimli, kültürel duyarlılıkla şekillenen bir yapıya sahiptir. Bu nedenle, ruh sağlığının güçlendirilmesi yalnızca klinik düzeyde değil; aynı zamanda politika yapıcılar, eğitimciler, toplum liderleri ve ailelerin ortak çabasıyla gerçekleşebilir.
Sağlık politikaları, ruh sağlığını merkeze alan yaklaşımlarla yeniden şekillendirilmelidir. Bu bağlamda kültürel duyarlılık içeren, topluma özgü, bilimsel temelli ve sürdürülebilir programlara ihtiyaç vardır. Ancak bu şekilde, hem bireyin ruhsal iyilik hali korunabilir hem de toplumların sosyal dayanıklılığı artırılabilir.
Kaynakça
- Kleinman, A. (1999). Social and cultural aspects of mental health in developing countries. Harvard Medical School.
- Lavikainen, J., Lahtinen, E., & Lehtinen, V. (2000). Public health approach on mental health in Europe. National Research and Development Centre for Welfare and Health.
- Nutbeam, D. (2000). Health literacy as a public health goal: A challenge for contemporary health education and communication strategies into the 21st century. Health Promotion International, 15(3), 259–267.
- Tomlinson, M. (2001). Cultural influences on mental health interventions. South African Journal of Psychology, 31(2), 12–18.
- Underwood-Gordon, L. (1999). Spirituality and mental health: A neglected dimension. Journal of Mental Health, 8(4), 337–339.
- Walker, L., Moodie, R., & Herrman, H. (2004). Promoting mental health as a public health priority. World Health Organization Report.
- World Health Organization. (1998). Health promotion glossary. WHO.
- World Health Organization. (2001b). The world health report 2001: Mental health: New understanding, new hope. WHO.