Nesne ilişkileri kuramı, psikanalitik kuram çerçevesinde oluşan bir alt alandır. Bireylerin erken dönem yaşantılarını ele alan, özellikle de anne-baba, ikame ebeveyn yani bakım verenlerle olan ilişkilerin incelenmesini esas alır. Bireylerin bakım verenlerle olan ilk ilişkisi, bugünkü ilişkilerini, kişilik gelişimini ve psikolojik gelişimini etkilediğini varsayar. Özellikle Donald Winnicott, Melanie Klein, Ronald Fairbairn ve Otto Kernberg gibi kuramcıların katkılarıyla gelişmiştir.
a. İçsel Nesne Temsilleri
Birey, kendisine erken dönemde oluşan ilişkilerinden çeşitli nesne temsilleri oluşturur. Bunlar, bireyin zihninde diğer kişilere ait duygusal ve bilişsel temsillerdir.
b. Kısmi ve Bütün Nesne Temsilleri
Gelişimsel açıdan bebek önce kısmi nesneler ile ilişki kurar. Örneğin, sadece meme / iyi-kötü anne vs.
Zaman geçtikçe ve bebeğin bilişsel muhakemesi arttıkça, bütün nesnelerin iyi ve kötü özelliklerinin olduğunun farkına varır. Bu durum, sağlıklı bir birey olmak ve kişisel gelişim için oldukça önemlidir.
c. Ayrışma ve Bireyleşme
Margaret Mahler’in geliştirdiği bu evrede çocuk, birincil bakım vereninden ayrı bir birey olduğunun farkına varır. Bu dönemde yaşanan fiksasyonlar ve ketlenmeler, bağımlılık, ayrılık kaygısı, narsisistik savunmalar gibi zararlı sonuçlara sebep olabilir.
Psikoterapideki Önemi
Aktarım (Transferans) ve Karşı Aktarım (Kontrtransferans)
Danışan, terapisti erken dönem yaşantılarında olan ve bireyin hayatında önemli olan kişilerle özdeşleştirerek örneğin: anne, baba, kardeş vs. ile ilişki kurar. Bu ilişki, danışanın geçmişte deneyimlemiş olduğu ve çözülmemiş olan duygusal ihtiyaçlarını tekrar gün yüzüne çıkartabilir. Terapistin en önemli görevi, yaşanan olumlu veya olumsuz aktarımı anlamlandırarak, danışanın bilinçdışı yaşantı kalıplarını açığa çıkarmaktır.
İlişki Kalıplarının Fark Edilmesi
Danışanın erken dönem yaşantılarında yaşamış olduğu tüm deneyimler, bugünkü ilişkisini biçimlendirir. Terapi odasında bu ilişki kalıpları ele alınıp analiz edilir. Olumsuz bir benlik şemasına sahip olan biri, farkında olmadan temel inancını destekleyen çeşitli bilişsel çarpıtmalar yapar. Bu durum, ilişkilerinde süreğen bir biçimde yaşanır. Bu deneyimler, ilişkilerin dinamiğine zarar vererek, bireylerin sosyal işlevselliğini sekteye uğratır. Daha sağlıklı ilişki dinamikleri kurulması için iç görü kazandırılıp, çeşitli yollar geliştirilir.
Benlik Gelişimi
Bireyin sağlıklı içsel nesne temsilleri, sağlam bir benliğin oluşturulmasına katkı sağlar. Terapi ise, bölünmüş ya da kırılmış bir ego yapısının yeniden entegre olmasına yardımcı olur.
İçsel Temsilin Oluşumu
Kurulan terapötik ilişki, kişinin içsel nesne temsillerinin yeniden yapılanmasına katkıda bulunur.
Psikoterapide Nesne İlişkileri Nasıl Çalışılır?
Danışan, genellikle terapiste, geçmişteki önemli kişilere -örneğin anne ve babasına- yaklaştığı duyguları aktarabilir. Terapist de bu duygunun farkına varır ve bu duruma sağlıklı bir biçimde entegre olmaya çalışır. Psikodinamik ekol çerçevesinde nesne ilişkileri, önemli bir çalışma alanıdır.
Terapist, danışanın ilişki dinamiğini öğrenmek için, danışanın tekrarlayan ilişki biçimlerini öğrenmesi gerekir. Bireyin çocuklukta öğrendiği davranış biçimlerinin günlük ilişkilerinde nasıl tekrar ettiğini anlaması önemlidir. Terapist, bu tekrarlayan davranışların kendisinde nasıl bir etki bıraktığını da çözümlemesi gerekir.
Örneğin: Danışan, terapide normalde verilmesi gerekenden oldukça yüksek bir tepki gösterdi. Terapistin bu sırada kendisine sorması gereken soru:
“Danışan bana neden sinirlendi? Bu dürtüsel davranışlar bana özgü mü, yoksa geçmişinde özdeşim kurduğu ve ona zararı dokunmuş olan bireye mi?” Bunu anlaması gerekir.
Terapist – danışan arasında güvenli bir terapötik bağ oluştuktan sonra, ilişkisel deneyimin yeniden inşası üzerine çalışılmalıdır. Terapistin yapması gereken, sınırları koruyarak yeniden ebeveynliktir. Tutarlı, hoşgörülü, empatik, şefkatli, sınırlarını bilen ve ulaşılabilir bir ilişki deneyimi sunularak, var olan terk edilme ve reddedilme şemaları değiştirilir. Bu sayede, ilişkilerin aslında o kadar da tehlikeli olmadığını, koşulsuz sevginin ve sevilebilir olmanın mümkün olduğunu danışana gösterir. Danışanın, ilkel ve otomatik bir biçimde kullandığı savunma mekanizmalarının yerine, olgun savunma mekanizmaları koyarak bireyin başa çıkma stili değiştirilir.
Örneğin: Siyah ya da beyaz düşünme tarzına sahip biri, hayatı ve insanları “iyi-kötü” olarak konumlandırır. Koşulsuz sevginin ise çok başarılı olunmadan yaşanmayacağını düşünebilir. Dolayısıyla kusursuz olmak için çılgınca çabalar ve ancak böyle sevilebilir olacağını varsayar.
Öngörüleceği üzere hiçbir şey bütünüyle kusursuz değildir. İçeriğinde mutlaka olumsuzluklar barındırır. Bu düşünceye sahip olan bireylere, grinin var olduğunu göstermek gerekir. Kusurlarıyla sevilebilir ve bir bütün olabilmenin mümkün olduğunun bilincine varması hedeflenir.