Hepimiz hayatımızda yeni şeylerle karşılaştığımızda değişimi reddettiğimizi ve yenilikten korktuğumuzu fark etmişizdir. Psikoterapide de direnç, danışanın yeniliğe, değişime direnmesidir. Direnç, aşılması gereken bir problem olarak değil, terapinin doğal bir parçası olarak görülmelidir. Direnci anlamak, danışanla terapistin ortak çabasıyla gerçekleşmelidir ve terapötik ittifakı artıran bir süreç olarak düşünülebilir. Terapist, danışanını empati göstererek anlamaya çalışmalıdır. Direnci anlamaya çalışmak, onun üzerine gitmek terapi için ipuçları verebilir; bu yüzden önemli bir durumdur. Direnç kavramı farklı ekollerde farklı şekillerde ele alınmaktadır. Psikanalizde direnç önemli bir yere sahiptir ve çalışılması gerekli bir kavramdır. Hayatta hemen açamayacağımız içsel düşüncelerimizin olması, savunma mekanizmalarını kullanıp kendimizi savunmaya geçmemiz, gerçekleri kabul etmekte zorlanmamız, dışarıda bir kabuğumuzun olması insani bir durumdur. Terapist bu durumu fark etmeli, sabırla, empatiyle, anlayışla iç dünyaya girmeyi beklemelidir. Direnç, terapinin önünde bir engel değildir; anlaşılması gereken doğal bir süreçtir.
Farklı Ekollere Göre Direnç
Direnç kavramı her ekol tarafından farklı yorumlanmaktadır ve farklı şekillerde ele alınmaktadır. Freud’un dinamik terapi uygularken fark ettiği şeylerden biri, danışanda tekrarlayıcı olarak ortaya çıkan ve terapi çalışmasına karşı duran bir gücün varlığı olmuştur (Yalom, 1980). Davranışçı ekole göre terapist direnci yönergelere uymama şeklinde tanımlayabilecekken (Leahy, 2003), dinamik bakış açısıyla direnç, aktarıma yönelik bir savunma olarak tanımlanabilir (Schlesinger, 1982). Direnç, terapistin beklentisiyle de şekillenir ve bu da her terapi ekolü için farklıdır. Buna bağlı olarak bir psikoterapi sürecinde direnç olarak görülen şey, başka bir terapide direnç olarak kabul edilmeyebilir (Leahy, 2003; Turkat ve Meyer, 1982).
Psikanalitik Ekole Göre Direnç
Direnç kavramı, psikanalitik ekol için önemlidir ve yorumlanması gerekir. Bu yaklaşıma göre danışanın geldiği konu yüzeyseldir; danışanın içsel çatışmalarının bir temsilidir ve danışanda bu çatışmalar ilkel biçimde çıktığında kaygı uyandırır (Leahy, 2003). Direnç, kaygı uyandıran bilinçdışı materyalin bilince ulaşmasını engelleyici bir role sahiptir. Freud’un gözlemlerinden biri, direncin terapiye bir engel olmadığı; aksine terapinin odak noktası olduğudur (Mitchell ve Black, 1995). Psikanaliste düşen görev, direnci engel olarak görmek değil; terapide derine inip yorumlamaktır. Psikanalitik ekolde direnç çalışılır ve savunma mekanizmaları ortaya çıkartılır. Terapist için danışanın sessizliği, seansa geç gelmesi, konuyla alakasız sorularla konuyu dağıtmaya çalışması önemli ipuçlarındandır.
Bilişsel Davranışçı Terapide Direnç
Danışanlar için iyileşme göstermek için yeniliğe gitmek cesareti her zaman olmayabilir. Bilinen, sorunlu durum olsa da kendine tanıdık olandan uzaklaşıp bilinmeyen iyileşmeye gitmeye cesareti olmayabilir; çünkü bilinmezlik korkutabilir ve dirence sebep olabilir (Van Deurzen ve Adams, 2011). BDT’de direnci danışana gösterme için davranışsal yöntemler vardır (Haugaard, 2008). BDT’de direnç için motivasyonel görüşme yöntemi kullanılır. Bu yöntem, danışan odaklı yönlendirici bir yöntemdir. Hedef, danışana empatiyle yaklaşıp yeniliğe hazırlamaktır. Direncin altında işlevsel olmayan düşüncelerin olduğunu savunurlar.
Birey Merkezli Ekole Göre Direnç
Bu ekolde direnci, danışanın kendisini tehdit altında hissetmesiyle olan bir savunma biçimi olarak görürler; fakat direncin kaynağı psikoterapisttir. Danışanı fazla zorladıkları için ortaya çıktığını savunurlar. Birey merkezli ekole göre, danışanın kendisine yönelik farkındalık için en iyi yol danışanın bunları kendi kendine yaşamasıdır. Danışan, sorunun cevabını bir dış etken olmadan kendisi tarafından bulduğunda öğrenme daha anlamlı olacaktır. Farkındalık, danışanın kendi çabasıyla elde ettiği bir kazanım olmalıdır; fakat psikoterapistin danışanını özgür bırakıp yeterli terapötik koşulları (Rogers, 2007) hazırlamak yerine zorladığında dirençle karşılaşması muhtemeldir (Rogers, 1942, 1961).
Sonuç
Direnç kavramını ele alış şekli ve tedavi için yöntemleri her ekolde değişiklik gösterse de direnç her zaman vardır ve terapistlerin direnci anlamaya yönelik çaba göstermesi, bu durumun farkında olması önemlidir. Danışanlar için kendini açma, derinlerdeki bilgiyi birisiyle paylaşma, tanıdık eskiyi –yıpratıcı bile olsa– bilinmezlik yaratan değişim ve yeniliğe tercih etme olağan bir durumdur. Değişim ve yenilik bir korku yaratır. Danışana bu duruma empati ile yaklaşılmalı; terapötik ittifak kurularak bu süreç danışanla beraber aşılmaya çalışılmalıdır. Değişim cesaret ister fakat büyük farklar yaratır. Terapist direnci terapinin önünde bir engel olarak değil de varlığını kabullenip empati göstermesi gereken bir durum olarak görmelidir.
Kaynakça
-
Yalom, I. D. (1980). Existential psychotherapy. New York: Basic Books
-
Leahy, R. L. (2003). Overcoming resistance in cognitive therapy. Guilford: New York
-
Schlesinger, H.J. (1982). Resistance as process. In P.L. Wachtel (Ed.), Resistance: Psychodynamic and behavioral approaches (pp. 25–44). New York: Plenum.
-
Turkat, I. D., & Meyer, V. (1982). The behavior-analytic approach. In P.L. Wachtel (Ed.), Resistance: Psychodynamic and behavioral approaches (pp. 157-184). New York: Plenum.
-
Mitchell, S. A., & Black, M. J. (1995). Freud and beyond: A history of modern psychoanalytic thought. New York: Basic Books.
-
Van Deurzen, E., & Adams, M. (2011). Skills in Existential Counselling and Psychotherapy. Sage Publishing.
-
Haugaard, C., & Sandberg, K. (2008). Resistance in cognitive therapy: An analysis of paradigm and contemporary practice. Nord Psychol, 60(1), 24-42.
-
Rogers, C. R. (2007). The necessary and sufficient conditions of therapeutic personality change. Psychotherapy: Theory, Research, Practice, Training, 44(3), 240-248.
-
Rogers, C. R. (1942). Counseling And Psychotherapy. Boston: Houghton Mifflin Harcourt.
-
Rogers, C. R. (1961). On becoming a person. Boston: Houghton Mifflin Harcourt.