Hayatta geç kalmış hissettiğiniz anlar oldu mu? Ya da çabalarınız doğrultusunda bir yere varamadığınızı ve artık çoğu şey için geç hissettiğiniz oldu mu? İnsan psikolojisi, her şeyi tam zamanında olsun ister ve en doğrusunu mükemmel şekilde yapmamız gerektiğini düşünür. Bu düşünceyi destekleyen şeyi çok fazla düşünmez: geç kalmışlık kaygısı.
Bireyler, genç yetişkinlik döneminde önceden kendileri için belirledikleri veya toplum tarafından belirlenmiş normatif hedeflere sahiptir. Bu dönemde bireyler, söz konusu hedeflere ilişkin değerlendirmelerde bulunurlar. Kariyer, ilişkiler, ekonomik koşullar, kendini tanımlama biçimi, yaşama yönelik bakış açısı ve yetenekler penceresinden kendilerini değerlendirirler. Bu değerlendirmelerde kullandıkları kaynaklardan biri de sosyal karşılaştırmalardır.
Bireylerin yaptıkları bu değerlendirmeler, onların zaman perspektifi algılarına göre farklı şekillerde sonuçlar ortaya çıkarır. Bu sonuçlar, bireyler için olumlu/olumsuz pek çok durum veya farklı duygular yaratabilir. Bu duygulardan biri de kaygıdır. Yaşamı kaçırma kaygısı olarak adlandırılan bu kaygı, bireylerin hedefledikleri yaşam standartlarına veya bir ya da birden çok yaşam alanına (kariyer, ilişkiler vb.) ulaşamayacaklarına yönelik bir geç kalmışlık hissi olarak ifade edilebilir.
Zamanın Göreceli Doğası
“Zaman” kavramı, herkesin eşit olarak sahip olduğu bir olgu gibi görünse de aslında oldukça görecelidir. Bir olayın veya sürecin başlangıcını ve bitişini belirlememize yarayan zaman; uzunluğu ve kısalığı, kişinin psikolojik süreçlerine göre değişebilen, hayata eşlik eden ve akışı hiç durmayan bir yapıya sahiptir. Canlılar açısından sınırlı ve tükenebilir olsa da, zaman; herkesin erişebileceği en değerli kaynaklardan biridir. Ancak her bireyin zamana dair algısı, yaşam deneyimlerine, duygularına ve beklentilerine göre farklılık gösterebilir.
Bu durumu Erik Erikson şu şekilde açıklar: Erikson’un psikososyal gelişim kuramı, insan yaşamını sekiz aşamada ele alır ve her dönemin kendine özgü bir “gelişimsel görevi” olduğunu savunur. Örneğin; çocuklukta güven duygusunu geliştirmek, ergenlikte kimlik arayışı, yetişkinlikte yakınlık kurma ya da üretkenlik gibi görevler vardır.
Bu yaklaşım, yaşamın belirli dönemlerinde bazı psikososyal ihtiyaçların daha ön planda olduğunu söylese de, Erikson bu görevlerin katı bir takvimle sınırlı olmadığını vurgular. Yani herkesin bu aşamaları yaşama ve tamamlama biçimi; kişilik özelliklerine, çevresel koşullara, kültüre ve bireysel deneyimlere göre değişebilir.
Dolayısıyla “geç kaldım” hissi çoğu zaman toplumsal beklentilerden veya başkalarının ilerleme hızını ölçüt almaktan kaynaklanır. Oysa gelişimsel süreç, herkes için benzersiz bir ritme sahiptir. Birinin 25 yaşında deneyimlediği bir içgörüyü, başka biri 40 yaşında kazanabilir. Önemli olan, o görevi ne zaman tamamladığımızdan çok, onu anlamlı ve bütünleştirici şekilde yaşayabilmektir.
Geç Kalmışlık Kaygısının Kökeni
Peki geç kalmışlık kaygısı, öğrenilmiş şemalarımızla ilgili olabilir mi? “Geç kalmışlık kaygısı”, genellikle bir hedefe, başarıya ya da sosyal normlara uygun hızda ilerleyememiş olma hissi, “zamanında olamamışlık” hissi demektir. Bu kaygı bazı kişilerde kronik hale gelebilir.
Çocuklukta aile veya çevre, belirli yaşlarda belli başarılar gösterilmesini beklemiş, “şu yaştasın, bunu yapmış olmalısın” gibi değerlendirmeler yapmışsa, birey bu beklentileri içselleştirir. Bu içselleştirilen beklenti bir şema biçimi alır: “Ben geç kalacağım”, “Yeterince iyi değilim”, “Zamanla yarışıyorum”. Bu nedenle kişi hâlâ yetkin olamadığını düşünür ve kendini yetersiz hisseder. Bu şema, başarıya ve hedeflere ulaşma temposuna dair kaygının temelini oluşturabilir.
Geç Kalmışlık Kaygısını Dönüştürmek
Bazen “geç kaldım” diye düşündüğümüz anlar, aslında bizi hazırlayan sessiz bir süreçtir. Dışarıdan bir gecikme gibi görünse de, çoğu zaman yaşadığımız deneyimler ve içsel olgunlaşma, gelecekteki doğru kararlarımızın temelini oluşturur. Hayat, bize gereken becerileri, dayanıklılığı ve bakış açısını adım adım kazandırırken, bunun farkında olmayabiliriz.
“Her şeyin bir zamanı vardır” düşüncesi, bu noktada sağlıklı bir rehber olabilir; ancak pasif bir bekleyişi değil, sürecin içindeki gelişim fırsatlarını görmeyi ve değerlendirmeyi ifade eder. Önemli olan, zamanı sadece bir takvim olarak değil, büyüme ve öğrenme alanı olarak da görebilmektir. Böylece, geç kaldığımızı sandığımız pek çok şeyin aslında bizi olması gereken ana hazırladığını fark ederiz. Burada sonucun ne olduğu değil, sürecin nasıl işlediği ve şimdiye kadar neler başardığını bilmek, aktif bir süreç geçirmemizi sağlayacaktır.
Ve son olarak:
“Bazen geç kalmak sizi olmanız gereken yere götürür.”
Kaynak
Korkın Varanok, Ö. (2025). Yaşamı Kaçırma Kaygısı: Genç Yetişkinler Üzerine Bir İnceleme (Yüksek lisans tezi, Aksaray Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü). Aksaray Üniversitesi Kurumsal Açık Erişim.
https://acikerisim.aksaray.edu.tr/server/api/core/bitstreams/32ec7c1f-757d-496e-8bc0-00d737d754c1/content