Hepimiz, romantik ilişkilerde “gerçek benliği” görmek istediğimizi söylesek de, bu ne kadar doğru? Gerçek hayatta biriyle tanışırken, onu filtresiz mi görüyoruz yoksa zihnimizde istemeden de olsa bir sürü “filtre” mi uyguluyoruz?
Belki de asıl soru şu: İnsanları gerçekten oldukları gibi mi değerlendiriyoruz, yoksa içimizde taşıdığımız eski kodlar, sosyal beklentiler ve öğrenilmiş algılar üzerinden mi süzüyoruz?
Gelin, bir de tersten düşünelim: Eğer gerçekten filtresiz değerlendiriyor olsaydık, bu kadar yanılgıya düşer miydik?
Filtre 1: “Kimseye Bakmam, Ama Onu Hemen Çözerim” Yanılgısı
Gerçek hayatta biriyle tanıştığınızda, o kişiyi 3 saniye içinde bir kategoriye sokarız. Beynimiz bunu o kadar hızlı yapar ki çoğu zaman farkına bile varmayız.
- “Çok iyi biri ama çekici değil.”
- “Kesin yalancıdır, güvenilmez.”
- “Tam bir ilişki insanı, evlenilecek biri.”
Aslında işin ilginç kısmı, bu önyargıları neredeyse elle tutulur hiçbir sebep olmadan yapıyoruz. Beden dili, giyim tarzı, konuşma şekli… Ama yanılma payımızı göz ardı ediyoruz.
Önyargılarımızı şekillendiren en büyük etkenlerden biri de bilinçaltımızda yerleşmiş olan kalıp yargılar. Bize yıllarca belli bir “ideal insan” kalıbı dayatıldı: Masallardaki prens, romantik filmlerdeki başrol karakteri… Bu kalıpları öylesine benimsedik ki, karşımıza çıkan gerçek insanların da bu kalıba uymasını bekliyoruz. Beklentilerimiz karşılanmayınca da hayal kırıklığı yaşamamız kaçınılmaz oluyor.
Ama asıl soru şu: Bu kalıplar gerçekten bize mi ait? Yoksa toplumun bize öğrettiklerini mi cebimizde taşıyoruz? Belki de ağırlık yapan bu gereksiz taşları bırakmanın vakti gelmiştir.
Filtre 2: “Gerçek Kimliği Sonra Anlarız” Aldatmacası
Bir insanı tanımak zaman alır diyoruz, ama çoğumuz ilk birkaç dakikada kaderini belirliyoruz.
Birini potansiyel partner olarak görüp görmeyeceğimize çoğu zaman ilk iletişim kurduğumuz esnada karar veriyoruz. “Tanıdıkça karakterini anlarım” demek, aslında sadece ilk izlenimimizi doğrulama süreci diyebiliriz. Eğer ilk başta olumlu düşündüysek, her hareketini pozitif algılamaya meyilliyiz. Eğer olumsuz düşündüysek, o kişinin hatasını kollamaya başlıyor ve olumsuz düşüncelerimizi kanıtlamaya çalışıyoruz aslında.
Buradaki düştüğümüz yanılgı ise: Öğrendiğimiz kodların etkisiyle insanları bir kategoriye sokmaya o kadar alışmışız ki, zamanla fikirlerimizin değişebileceğine dair gerçeği yok sayıyoruz. Belki de ilk etapta çekici gelmeyen biri, ilerleyen süreçlerde derin bir bağ kurabileceğimiz kişi olacak. Ama sabırsız davranarak gerçeğimizi yaşamaya engel oluyoruz.
Çoğu insanın ilk izlenimi yanlış olmasına rağmen, ikinci bir şans bile vermiyoruz.
İlginç bir gerçek var: Mutlu ilişkisi olan birçok çiftin ilk etapta birbirlerinden pek etkilenmediklerini ama zamanla bir bağ kurduklarını söyleyebilirim. Yani ilk izlenimlerimiz bizi bazen yanıltabilir diyebilirim.
Filtre 3: “Doğru Zaman, Doğru Kişi” Masalı
Bir insanın potansiyel partner olup olmadığını değerlendirirken, bazen tamamen yanlış zamanlama yüzünden onu eliyoruz. Kendi hayatımızın belli bir döneminde olduğumuz için, aslında tam uyum sağlayabileceğimiz birini “Şu an ben ilişkiye hazır değilim” diyerek geri çeviriyoruz.
Ama ironik olan şu: O kişiyi 3 yıl sonra tanısak, belki de mükemmel bir eş olabilirdi. Peki ya bu durumda gerçekten filtresiz mi gördük? Yoksa yalnızca kendimize uygun bir anı bekleyip, yanlış zamanda doğru insanı harcadık mı?
Bazen de doğru zamanda tanıştığımızı düşündüğümüz kişiler, sadece anlık ihtiyaçlarımızı karşıladıkları için doğru geliyor. Yani bazen “doğru kişi” sandığımız biri, aslında o anki ruh hâlimize hitap eden kişi olabilir. Zaman geçtikçe, ruh hâlimiz değiştikçe, o kişinin bizim için doğru olmadığı ortaya çıkar.
Bizler gerek duygusal gerekse psikolojik olarak değişen ve gelişen varlıklar olduğumuz için bu işin bir matematiği olmadığı gerçeğini kabul etmeliyiz.
Filtre 4: “İdeal Tipim” Hapishanesi
“Ben şu tarz insanlardan hoşlanıyorum.” cümlesi, aslında çoğu zaman ilişkilerimizin önündeki en büyük engel. Çünkü bu cümle, otomatik olarak birçok kişiyi değerlendirmeden bile kapı dışarı ediyor.
Belki de yıllardır “kriterlerime uygun değil” diyerek uzak durduğumuz biri ile doğru ve gerçek bir ilişki yaşayacaktık. Ama bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Çünkü bilinçaltı filtrelerimiz, onu sürecin başında elemiş oldu.
Üstelik “kriter ve uygun tip” dediğimiz şey, büyük oranda dış etkenlerden şekilleniyor. Örneğin bir dönem moda olan sert mizaçlı “cool” erkekler, bir dönem anlayışlı ve duygusal erkeklere bırakıyor yerini. Sosyal medya ve pop kültür, “ideal partner” algımızı sürekli değiştiriyor.
Peki ya gerçekten ne istediğimizi biliyor muyuz? Yoksa toplumun sunduğu “ideal partner” kalıplarının peşinden mi gidiyoruz?
Filtre 5: “Kendi Yansımamı Arıyorum”
İnsanların en sık yaptığı hatalardan biri de, farkında olmadan kendi kişiliklerini, değerlerini ve dünya görüşlerini yansıtan bir partner aramak.
“Ben şöyle biriyim, o yüzden o da böyle olmalı.”
“Ben bu değerlere sahibim, o da aynısını savunmalı.”
Ama buradaki temel hata şu: Gerçek uyum, benzerlikten değil, tamamlayıcılıktan ve uyumdan gelir. Karşınızdaki kişi sizin kopyanız değilse, bu kötü bir şey mi? Yoksa tam tersine, sizi geliştirecek olan şey mi?
İlişkilerde en büyük hata, “aynı” insanı aramak olabilir. Belki de asıl ihtiyacımız olan, bizi geliştiren ve bakış açımızı değiştiren biridir. Ama zihnimizdeki filtreler, bizi hep aynı tip insanlara yönlendiriyor. Ne yazık ki yaptığımız hatalardan biri de ‘aynılığı’ aramak, oysa önemli olan denge sağlayabileceğimiz bir partner bulmaktır. Dengeyi bulmak hayatımızın belki de en önemli meselesi.
Sonuç: Filtresiz Bakmak Mümkün mü?
Gerçek şu ki, hayata filtresiz bakmak imkânsız. Hepimizin zihninde, toplumun, deneyimlerimizin, medyanın ve geçmiş travmalarımızın şekillendirdiği bir süzgeç var.
Filtrelerden arınalım demiyorum ama en azından zihnimizdeki süzgecin farkına varabilirsek daha gerçekçi olabiliriz. Kendi seçimlerimizi sorgulamaya başlarsak, yanlış kişileri elemeyi, doğru insanlara ikinci bir şans vermeyi öğrenebiliriz.
Ve belki de en önemlisi: Doğru kişi, sahip olduğumuz filtrelerimizden kaçmayı başarabilen biridir.