Perşembe, Ekim 9, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Partnerlerin Kaygı ve Depresyon Düzeylerinin Karşılıklı Etkileri

Romantik ilişkiler yalnızca sevgi, güven ve bağlılık üzerine kurulu değildir; aynı zamanda bireylerin ruhsal sağlıklarının birbirini etkilemesiyle de karakterize edilir. Partnerlerden birinin kaygı ya da depresyon yaşaması, diğerinin ruhsal sağlığını doğrudan veya dolaylı olarak etkileyebilir. Son yıllarda yapılan araştırmalar, çiftler arasında duygusal bulaşmanın, birlikte stresle başa çıkma biçimlerinin ve destekleyici ya da yıpratıcı etkileşimlerin bu süreçte önemli rol oynadığını göstermektedir (Beach & Whisman, 2012; Falconier et al., 2015).

Duygusal Bulaşma ve Ortak Duygular

Çiftlerin ruhsal sağlıkları arasındaki bağlantıyı açıklayan en temel mekanizmalardan biri duygusal bulaşmadır. Hatfield ve arkadaşlarının (1994) ortaya koyduğu bu kavram, kaygı ve depresif belirtilerin çiftler arasında yayılabileceğini açıklar. Bir partnerin duygusal tepkileri, yüz ifadeleri, ses tonu veya davranışları aracılığıyla diğerine otomatik olarak geçebilir. Örneğin, sürekli kaygı yaşayan bir partnerin gerginliği, diğer partnerde huzursuzluk ve endişe yaratabilir.

Birlikte Endişelenmek: Co-rumination

Araştırmalar, çiftlerin yaşadıkları sorunları sürekli konuşmasının yakınlık hissini artırabileceğini, ancak bu tekrar eden ve çözüm üretmeyen konuşmaların kaygı ve depresif belirtileri güçlendirebileceğini göstermiştir (Rose, 2002). Bu süreç, özellikle stresli yaşam olayları sırasında semptomların çiftler arasında paralel şekilde yükselmesine neden olabilir.

Dyadic Coping: Ortak Başa Çıkma

Çiftlerin stresle başa çıkma biçimleri de karşılıklı etkiyi belirleyen önemli bir faktördür. Dyadic coping kavramı, partnerlerin stres karşısında birbirlerini desteklemek için geliştirdikleri stratejileri ifade eder. Falconier ve arkadaşlarının (2015) meta-analizi, etkili dyadic coping’in hem bireylerin ruhsal iyilik hâlini hem de ilişki doyumunu artırdığını göstermektedir. Örneğin, finansal zorluk yaşayan bir çift, sorunları birlikte çözmeye çalıştığında depresyon ve kaygı riskini azaltabilir; buna karşın birbirini suçlama eğilimi olan çiftlerde semptomlar ağırlaşabilir.

Partner Benzerliği ve Seçimi

Araştırmalar, insanların çoğunlukla kendilerine benzeyen partnerler seçtiğini göstermektedir. Bu durum, duygu düzenleme biçimlerinin benzer olmasına ve depresyon ya da kaygı riskinin çiftlerde birikmesine yol açabilir (Whisman et al., 2014). Dolayısıyla, sadece duygusal bulaşma değil, aynı zamanda partner seçimi de ruhsal sağlık düzeylerinde paralellik yaratır. Bu, partner ilişkileri bağlamında ruhsal uyumun hem koruyucu hem de risk faktörü olabileceğini göstermektedir.

Klinik Çıkarımlar

Çiftler arasındaki bu karşılıklı etkileşim, tedavi sürecinde önemli sonuçlar doğurur. Çift terapileri (örn. Davranışçı çift terapisi, duygusal odaklı terapi) hem depresyon semptomlarını azaltmakta hem de ilişki işlevselliğini güçlendirmektedir (Beach & Whisman, 2012). Ayrıca psiko-eğitim, partnerlerin kaygı ve depresyon belirtilerini daha iyi anlamalarına ve destekleyici davranışlar geliştirmelerine yardımcı olur. Terapistler, yalnızca bireyi değil, çift sistemini de dikkate alarak daha kalıcı iyileşmeler sağlayabilir.

Sonuç

Partner ilişkileri bağlamında, kaygı ve depresyon düzeyleri arasındaki ilişki; duygusal bulaşma (Hatfield et al., 1994), co-rumination (Rose, 2002), dyadic coping (Falconier et al., 2015) ve partner seçimi (Whisman et al., 2014) gibi çok boyutlu süreçlerle şekillenmektedir. Bu karşılıklı etkileşim, çiftlerin hem risk hem de koruyucu faktörleri paylaşmasına neden olur. Dolayısıyla ilişkiler, bazen kaygı ve depresyonu artıran bir döngüye, bazen de şifa kaynağına dönüşebilir. Klinik uygulamalarda çift odaklı yaklaşımların benimsenmesi, hem bireysel ruh sağlığının korunmasında hem de partner ilişkilerinin güçlendirilmesinde büyük önem taşır.

Kaynakça

Beach, S. R. H., & Whisman, M. A. (2012). Couple therapy for depression. Journal of Clinical Psychology, 68(5), 526–535. https://doi.org/10.1002/jclp.21855

Falconier, M. K., Jackson, J. B., Hilpert, P., & Bodenmann, G. (2015). Dyadic coping and relationship satisfaction: A meta-analysis. Clinical Psychology Review, 42, 28–46. https://doi.org/10.1016/j.cpr.2015.07.002

Hatfield, E., Cacioppo, J. T., & Rapson, R. L. (1994). Emotional contagion. Cambridge University Press.

Rose, A. J. (2002). Co-rumination in the friendships of girls and boys. Child Development, 73(6), 1830–1843. https://doi.org/10.1111/1467-8624.00509

Whisman, M. A., Uebelacker, L. A., & Weinstock, L. M. (2014). Psychopathology and marital satisfaction: The role of depression and anxiety. Journal of Consulting and Clinical Psychology, 82(3), 448–458. https://doi.org/10.1037/a0036503

Narmin Alizada
Narmin Alizada
Narmin Alizada, Türkiye’deki Uludağ Üniversitesi Psikoloji bölümünden lisans, İtalya’daki Pavia Üniversitesi’nden Klinik Nöropsikoloji alanında yüksek lisans mezunudur. Kreş, lise, rehabilitasyon merkezi ve kliniklerde psikolog olarak görev almıştır. 2021’den bu yana Çocuk ve Ergen Çalışmaları Atölyesi’nin üyesi ve yazarıdır. Türkiye Vikipedisi’nde psikoloji içerikleri üretmektedir. Şu anda Pavia Üniversitesi’nde Prof. Serena Barello danışmanlığında yürütülen akademik araştırma grubunun bir parçası olarak, chatbotların psikolojik bozukluklar üzerindeki etkilerini inceleyen bir çalışma yürütmektedir. Klinik Nöropsikoloji alanında daha da gelişmek ve bu alana katkı sağlamak temel hedefidir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar