Salı, Eylül 30, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Mutlu Olmak İçin

Zaman iyi hissetme zamanı. Medyanın, yaşam koçlarının, hatta maalesef belki bazı meslektaşlarımızın da etkisiyle sürekli bir iyi hisset, olumlu düşün, mutlu ol dayatması var. Birileri sürekli size nasıl mutlu olacağınızı, iyi hissedeceğinizi anlatmaya çalışıyor. Siz de “ya ben mutlu olamıyorum, iyi hissetmiyorum, iyi düşünemiyorum demek ki bende bir problem var” diye düşünüyor olabilirsiniz. Eğer biraz daha obsesif bir yapınız varsa o zaman işler daha da karmaşıklaşıyor olabilir. Hatta bu durum günlük yaşantınıza, ilişkilerinize de etki ediyor olabilir. Gelin bu durumu biraz açalım.
Bir terapiste gidip terapiye neden geldiğiniz sorulunca; “ben artık mutlu olmak istiyorum” derseniz size muhtemelen “peki mutlu olsaydın ne yapıyor olurdun?” tarzında bir soru yöneltecektir. Bu, hem soyut olan bir amacı somutlaştırma, hem de mutluluğa ulaşmakta size nelerin yardımcı olabileceğini bulmanız açısından önemli bir sorudur. Eğer sizin de “mutlu olmak” gibi bir amacınız varsa şu an bunu biraz düşünün derim. Çünkü aslında hedefler, amaçlar, bizim için hem seanslarda hem de günlük yaşantımızda anahtarlardır. “Bir nedeni olan, her nasılına katlanır.” demiş Nietzsche. Yani işin özü mutlu olmak veya iyi hissetmek mi? Yoksa bütün olumsuz duygulara, olumsuz düşüncelere rağmen hedefleriniz ve amaçlarınız uğrunda yola devam etmek mi? Günü kurtarmak mı? Uzun vadeli tüm duyguları kabullendiğimiz sağlıklı bir yaşantı mı? Tercih sizin.
Peki bu yazıklar olası olumsuz düşünceler ya da duygular neden var? Sosyal medyanın dilimize kazandırdığı nadide sözcüklerden biri olan “overthinkleme” neden yapıyoruz? Bunların olması çok kötü bir şey mi? Biz takıntılı mıyız? E biz hasta mıyız?
Şimdi boş bir binada bir arkadaşınızla mahsur kaldığınızı düşünün. Siz biraz daha “overthinkleyen” hafif kaygılı birisiniz, arkadaşınız da biraz “sülalesi rahat” bir tip. Binada da bir katil var. Hatta Kubrick’in “The Shining”filmindeki gibi bir sahne canlandırın gözünüzde. Katil size yaklaşıyor. Sizin kafanızda bir sürü olumsuz düşünce “öleceğim, katil beni kesecek.” Gözünüzün önünde bir sürü korkunç imaj. Hemen bu duygu ve düşüncelerle saklanacak bir yer buldunuz ve saklandınız. Ancak arkadaşınız fevkalade rahat bir insan olduğu için “biri şaka yapıyordur amaaan.” Diyerek odadan çıktı. E çok geçmiş olsun. İyi haber ise siz hayatta kaldınız. Her şey yolunda giderse önünüzde bir ömür var. Belki evlenip yuva kurup bu “overthink” genlerinizi aktardığınız çocuklar yapacaksınız. Malum evrim böyle işliyor. İşte bunu insanların savanalarda yaşadıkları, etrafta çeşit çeşit yırtıcı hayvanların olduğu dönemde düşünün. Sanırım “olumsuz düşüncelerin” bir işlevinin olduğu, aslında zihnimizin hayatta tutmak için bizi “darladığı” biraz anlaşılmıştır.
Mesela bunu sosyal medyada çok sevilen konu olan ilişkilere uyarlayalım. Bir beyden veya hanımdan hoşlandınız ve açıldınız. İşte beklenen “cnm ben ilişki düşünmüyorum yaa, ilişki beni korkutuyor.” cevabı. Eğer bahane değilse muhtemelen karşınızdakinin zihni belki de geçmişteki olumsuz deneyimlerinin de etkisiyle “bu da seni terk edecek, şöyle olacak, böyle olacak, sen mutlu olamazsın.” gibi konuşmaya başladı. Yani zihni kendisini olası bir yeni “kötü deneyimden” korumaya çalıştı. Kendisi de o düşüncelere inanıp bunu davranışa döktü ve bir ilişkiden kaçındı. Sonuçta da belki önüne gelen bir mutluluk fırsatını kaçırmış oldu. Kim bilir? Şimdi diyeceksiniz “e belki de gerçekten kötü bir deneyimden kurtuldu.” E bilemeyiz tabi. Veya halihazırda ilişkinizde bazı sorunlar görüyorsunuz. Ama olumsuz düşüncelere (kavga ederiz, beni terk eder, durduk yere sorun çıkar vb.) kanıp konuşmuyorsunuz. Kısa vadede tartışmadan kaçınmış olsanız da uzun vadede müthiş bir birikim oluyor.
Gelelim işin biraz teknik kısmına. Ben bu durumları biraz Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT) üzerinden ele alacağım. Çok basitçe bu terapi yaklaşımına göre ya psikolojik olarak katıyız ya da psikolojik olarak esneğiz. Yine bu yaklaşıma göre eğer psikolojik olarak katıysak an ile temastan uzaklaşıyoruz, bilişsel birleşme yaşıyoruz, değerlerimizden uzaklaşıyoruz, kaçınmalara sahibiz vb. Ancak ben hem çok uzun olmaması hem de genel okuyucuyu sıkmaması adına ve yukarıda yazdıklarımın paralelinde bilişsel birleşmeyi izah etmeye çalışacağım. Detayla ilgilenenler birazdan bazı alıntılar yapacağım makaleyi, “ACT’i Kolay Öğrenmek” (Harris, 2016) adlı kitabı da okuyabilir.
Bilişsel birleşme; düşünce gibi sözel içeriklerin davranış üzerindeki baskınlığı olarak tanımlanabilir. Kişi düşüncelerini gerçeği yansıtıyorlarmış gibi algılar veya zihnin bilişsel sürecinin farkında olmaz. Bilişsel ayrışma ise bu bilişsel süreçlerin davranış üzerindeki işlev bozan baskınlığının azaltılması için sözel olmayan, yargılama ve yorumlama içermeyen bir duruşu amaçlar. Kişi düşünme eyleminin ve düşüncelerin varlığının farkedilmesine odaklanır ve düşüncesinin içeriğini veya sıklığını değiştirmeden davranışları üzerindeki etkisini kırabilir. (Yavuz, 2015)
İşte bu bilişsel birleşmeyle beraber kaçınarak hedeflerimizden, yaşantımızdan, olası iyi durumlardan ne kadar olduk? Duygularımızı, düşüncelerimizi kabul edip ilerlemek yerine “olumlu düşünmeliyim, mutlu olmalıyım” diye kendimizi sıkarak ne kadar daha da mutsuz olduk? Kaygılarımız yüzünden neleri yapmaktan vazgeçtik? Ve maliyeti neler oldu? Çünkü vazgeçtiğiniz aslında o olumsuz hislerdi, olayın kendisi değil. Yani kaygılanmaktan kaygılandınız.
Efendim hülasa; mutlu olmak için, iyi hissetmek için sürekli iyi düşünmeye, olumsuz düşünceleri yok etmeyeçalışmaya, evrene mesajlar göndermeye gerek yok. Bu iyi hissedizm çağında “postmodern pollyannalarla” vaktinizi kaybetmenize gerek yok. Olumsuz duygulara da, olumsuz düşüncelere de yer açın. Onların da işlevsel olduğunu unutmayın.
Enfeksiyon hastalıklarında bazen zarar verenin patojen yerine bağışıklık tepkisinin kendisi olduğu gibi, bizim duygu ve düşüncelerimize verdiğimiz tepkiler, olumsuz düşünceleri tamamen gerçekmiş gibi kabul etmemiz problem yaratıyor olabilir. Değinmekte yarar görüyorum; mesela şu anda memleketin içinde bulunduğu durum içinde çok mutlu olmamız, çok huzurlu ve güvende hissetmemiz beklenemez.
Son olarak; hedefleriniz ve amaçlarınız doğrultusunda olumsuzluklara rağmen ilerlemeye çalışın. Hayat bir mücadele, mücadeleye devam.
Not: Elbette baş edemediğiniz yerde lütfen profesyonel yardım alın.

Kaynakça

  • Harris, R. (2016). ACT’i kolay öğrenmek (HT Karatepe & KF Yavuz, Trans. Ed). Litera Yayıncılık. (Original publication year: 2009).

    This book is a Turkish translation of an ACT-related book originally published in 2009. It might be an introductory or simplified guide to ACT (Acceptance and Commitment Therapy).

  • Yavuz, K. F. (2015). Kabul ve kararlılık terapisi (ACT): Genel bir bakış. Turkiye Klinikleri Journal of Psychiatry Special Topics, 8(2), 21-27.

    This article provides an overview of ACT (Acceptance and Commitment Therapy) and its application, published in a psychiatric journal in 2015.

 

Kerim Alp İlter
Kerim Alp İlter
1993 İzmit doğumluyum. İlköğretim ve liseyi doğduğum şehirde okudum. Daha sonra üniversite eğitimime Biyomedikal Mühendisliğinde başladım. Fakat ilgi alanımın ve isteklerimin farklı olduğunu fark edip İstanbul Okan Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden mezun oldum. Üniversite eğitimim sırasında ve sonrasında çeşitli eğitimler alarak kendimi geliştirmeye çalıştım. BDT, ACT, Çözüm Odaklı Terapi, Motivasyonel Görüşme Teknikleri eğitimlerim mevcut. 4 senedir İzmit Belediyesi Kadın ve Aile Hizmetleri Müdürlüğü’nde çalışıyor ve aktif danışan görüyorum. Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Tez aşamasındayım.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar