“Bunu da beceremedin mi?”, “Keşke onun gibi yapabilsen.”
Bu cümleler bir çocuğun zihninde yankılandığında, yalnızca bir anı bırakmaz; aynı zamanda benliğinin inşasına yön verir. Çocuk gelişimi açısından, çocuklukta sürekli eleştirilmek, küçümsenmek ya da onaylanmamak, zamanla kişinin kendini algılama biçimini derinden şekillendirir. Çocuk, sevgi görmek için “mükemmel olmak zorunda” olduğuna inanmaya başlar.
Eleştirinin Görünmeyen Ağırlığı
Çocukluk döneminde ebeveynler, çocuğun kendini tanıma sürecinde en güçlü aynalardır. Bu ayna bazen destekleyici bir şekilde gerçeği yansıtır, bazen de yalnızca hataları gösterir. Sürekli eleştirilen bir çocuk, bir süre sonra “yanlış” olanın kendisi olduğuna inanmaya başlar. Bu inanç ise yetişkinlikte yetersizlik, suçluluk, düşük özsaygı ve yoğun mükemmeliyetçilik olarak karşımıza çıkar.
Psikolojide bu durum koşullu kabul olarak adlandırılır. Çocuk, ebeveyninin sevgisini ancak belirli koşulları yerine getirdiğinde —örneğin başarılı, uyumlu, hatasız olduğunda— hisseder. Bu koşullu sevgi, bireyin iç sesini yavaş yavaş eleştirel bir yargıca dönüştürür.
“Yetersizim” İnancı ve Benlik Yaraları
Eleştirinin çocuk üzerindeki en kalıcı etkilerinden biri, yetersizlik inancıdır. Bu inanç, “Ne yaparsam yapayım, yeterli değilim” düşüncesiyle birlikte benliğin merkezine yerleşir.
Yetişkinlikte bu inanç, iki farklı biçimde kendini gösterebilir:
1. Aşırı Telafi Etme Davranışı
Kişi, çocukluğunda duyduğu yetersizlik duygusuyla baş edebilmek için mükemmel olmaya çalışır. Hata yapmamak, kusursuz görünmek ve herkesin onayını almak bir yaşam biçimine dönüşür. Ancak bu çaba, asla tam olarak huzur vermez; çünkü içteki eleştirmen hiçbir zaman tatmin olmaz.
2. Boyun Eğici Davranışlar
Bazı bireyler ise eleştiriye karşı direnmek yerine, yetersiz olduklarına inanarak geri çekilirler. Kendilerini ifade etmekten kaçınır, hata yapma korkusuyla yeni şeyler denemekten vazgeçerler. Bu da düşük öz yeterlilik duygusunu ve kronik mutsuzluğu besler.
Her iki durumda da temel mesele, çocuklukta içselleştirilen eleştirel sesin yetişkinlikte iç monologa dönüşmesidir. Artık ebeveynin sesine ihtiyaç yoktur; kişi kendi kendini cezalandırmaya başlar.
Eleştirilen Çocuk, Eleştiren Yetişkin Olabilir
İlginç bir şekilde, çocukken sürekli eleştirilen bireyler yetişkinlikte aynı tutumu başkalarına yöneltebilir. Psikolog Özlem Tokgöz’ün de belirttiği gibi, “Başkalarının hatalarına tahammülsüzlük, bastırılmış yetersizlik duygusunun bir yansımasıdır.”
Kendi kusurlarını görmek istemeyen kişi, başkalarının hatalarına fazlasıyla duyarlı hale gelir. Bu durum, hem ilişkilerde hem de iş yaşamında gerginlik yaratır. Çünkü eleştirinin yönü değişse de duygusal kökeni aynıdır: değersizlik korkusu.
Mükemmeliyetçiliğin Sessiz Yorgunluğu
Mükemmeliyetçilik, eleştirilerle büyüyen çocukların görünmez savunma biçimidir. Zamanla, sevilmenin koşulu olarak kusursuzluğu öğrenirler.
Hata yapmamak değil, hata yaptıklarında “yetersiz” görülmemek için çabalarlar. Bu çaba öylesine içselleşir ki, artık kendi hatalarına bile tahammül edemezler.
Her davranışlarını, her duygularını kontrol etmeye çalışırken içlerindeki çocuk giderek sessizleşir.
Bir noktadan sonra, hayat bir sahneye dönüşür; kişi her hareketini, her sözünü bir gösteri gibi ölçer, değerlendirir ve puanlar.
“Yeterince iyi miyim?” sorusu, tüm diğer duyguların ve deneyimlerin önüne geçer.
Ve insan, mükemmel görünmeye çalışırken en doğal hâlini, insan olma hâlini yavaş yavaş kaybeder.
İyileşmenin Başlangıcı: Kendine Şefkat
Peki bu döngü nasıl kırılır?
Öncelikle, çocukken duyduğumuz eleştirilerin bizim kim olduğumuzla değil, ebeveynin kendi duygusal kapasitesiyle ilgili olduğunu fark etmek gerekir.
Birçok ebeveyn, eleştirinin çocuğu motive ettiğini düşünür; oysa eleştirinin yoğun ve sürekli olması, motivasyondan çok utanç yaratır.
Bu utanç, “yanlış bir şey yaptım” değil, “yanlış biriyim” düşüncesine dönüşür.
Kendine şefkat, bu yarayı onarmanın en önemli adımıdır.
Hata yaptığında kendine kızmak yerine “İnsanım, hata yapabilirim” diyebilmek, içimizdeki cezalandırıcı sesi yavaşça susturur.
Benlik gelişiminin sağlıklı ilerlemesi için çocuğun en çok duyması gereken cümle belki de şudur:
“Yanlış yaptın ama seni hâlâ seviyorum.”
Yetişkinlikte bu cümleyi kendimize söyleyebilmek, çocukluğumuzda duyamadığımız bir sevgi biçimini yeniden inşa etmektir.
Bu, mükemmel olmadan da değerli olabileceğimizi öğrenmektir.
Kendi İç Sesimizi Yeniden Şekillendirmek
Eleştirinin izleri bazen fark edilmeden taşınır.
Kimi zaman aşırı çalışmanın altında, kimi zaman sürekli savunma hâlinde olmanın arkasında o eski ses vardır.
Ama insan, kendi iç sesini yeniden şekillendirebilir.
Bir zamanlar “Neden yapamadın?” diyen o ses, zamanla “Denediğin için teşekkür ederim” diyebilir.
Ve belki de o zaman gerçekten büyümüş oluruz;
mükemmel olmadan da yeterli olduğumuzu fark ettiğimizde.