Perşembe, Mayıs 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Modern Zamanların Morfini: Bir Bağımlılık Perspektifi

Bağımlılık uyarana değil, yalnızlığa, umutsuzluğa ve temassızlığa verilen yanıttır.”

– Johann Hari  

Sabah uyanınca ilk iş olarak ne yaparsınız? Derin bir nefes almak mı, rüyalarınızı not etmek mi, yoksa gün içinde yapacaklarınızı düşündüğünüz hummalı bir düşünme yolculuğuna çıkmak mı? Bugün birçoğumuz için bu sorunun cevabı, adeta bir parçamız olan akıllı telefonlarımızı kontrol etmek oluyor. Sabah uyanır uyanmaz ilk iş bildirimler kontrol ediliyor, hatta gün içinde birkaç dakikalık boşluklarda bile parmaklar istemsizce ve hatta otomatikleşmiş bir ahenkle ekrana uzanıyor. “Bir bakıp çıkacağım” diyerek tıkladığımız uygulamalar saatlerimizi yutarken geriye açıklayamadığımız bir huzursuzluk kalıyor. Kendimizi ekrana mı kaptırdık yoksa bu içine düştüğümüz şey kendi boşluğumuz mu?

Bağımlılıkla ilgili toplumsal düşünce biçimi genellikle iki uca yaslanır: Ya bağımlı olan kişiler “zayıf iradeli” olmakla suçlanır ya da bu durum maddenin, davranışın veya nesnenin kimyasal etkisine bağlanır. Peki ya bu çerçeve yeterli değilse? Ya sorunun kaynağı ne madde ne zayıf bir iradeyse?

Yeni bir tavşan deliğine daha düşmeye hazırsanız, bu yazıda sizi teknolojinin dehlizlerinde biraz daha derine inmeye davet ediyorum.  

Bir Bağımlılık Deneyi: Rat Park

1970’li yıllarda yapılan pek çok laboratuvar çalışmasında fareler yalnız ve uyarandan yoksun olacakları kafeslere konuluyor; önlerine biri sade, diğeri morfinli su dolu olmak üzere iki kap bırakılıyordu. Sonuç belliydi: Fareler tekrar tekrar morfinli suyu tercih ediyor ve nihayetinde aşırı dozdan ölüyordu. Bu sonuçları gören bilim insanlarının düşündüğü şey ise “Morfin öyle güçlü bir bağımlılık yapıcı madde ki, bir kez denendikten sonra bundan kaçış yok.” oluyordu.

Kanada’daki Simon Fraser Üniversitesi’nde bir psikolog olan Bruce Alexander ve arkadaşları (1981) farelerle yapılan bu klasik bağımlılık deneylerinin sonuçlarını sorguladı. Bu klasik kurguya itiraz eden Alexander’ın temel sorusu şuydu:

“Acaba bu fareler gerçekten morfine mi bağımlı, yoksa çaresizliklerine bir çözüm mü arıyorlar?”  

Bu soru, klasik deney koşullarını tamamen değiştirdi. Alexander bu fareler için geniş, renkli, sosyal bağlara -ve hatta cinsel aktiviteye- olanak tanıyan, büyük oyun alanları olan kocaman bir fare parkı (Rat Park) tasarladı. Ardından bu alana diğer klasik deney koşulları ile benzer şekilde morfinli ve sade su bulunan kapları yerleştirdi. Sonuçlar psikoloji dünyasında büyük ses getirdi:  

  • Rat Park’taki fareler, önceki izole koşullu klasik düzenekle yapılan deneylerin aksine morfinli suyu neredeyse hiç tercih etmedi.  
  • Üstelik daha önce yalnız kafeslerde morfine bağımlı hale getirilmiş fareler bile Rat Park’a alındıklarında ya daha az morfin tüketti ya da morfinli su içmeyi tamamen bıraktı (Alexander ve ark., 1981).

Deney, bağımlılığının tek boyutlu “maddenin kimyasal gücü” paradigmasını yerle bir ediyordu. Ayrıca bu sonuçlar bağımlılığının kaynağının sadece maddede değil; çevre, bağ kurma biçimi, sosyal bağlara erişim gibi anlamlı deneyimlerde gizli olduğunun da kanıtıydı.  

Modern Hayatın Kafesleri: Rat Parkımız Nerede?

Bugün yaşadığımız şehirler, siteler, apartman daireleri, plazalar, kullandığımız dijital platformlar… Görünürde sosyalliğin zirvesindeyiz. Ancak içsel bir harita çizdiğimizde bu manzaranın bir illüzyon, yaşadığımız dönemin ise yalnızlık, yabancılaşma ve bağımsızlığın çağı olduğunu söylesek hiç de yanlış olmaz. Birçoğumuz için yaşam daha çok izole kafese, daha az Rat Park’a benziyor. Teknoloji çağının doğrudan sunduğu hazlardan olan takdir edilmek, görünür olmak, onay almak semptomların üstünü örten geçici doyumlar vaat ediyor. İçinde bulunduğumuz duruma uzaklaşıp kuşbakışı bakabilirsek, aslında hep birlikte olduğumuzu ama içten içe birbirimize daha az temas ettiğimizi fark edebiliriz. Dijital çağın sosyal vaatlerine baktığımızda, bu vaatlerin derin sosyal bağların yerini almak yerine çoğu zaman sadece boşluğunu örttüğünü görebiliriz.

Twenge (2023), özellikle genç kuşakların giderek “görünür ama bağlantısız” bir yaşantıya sürüklendiğini ve ekranlar ardındaki etkileşimlerin, gerçek duygusal temasın yerini tutmaktan çok uzak olduğunu vurguluyor. Bu durum, yalnızca bireysel değil, toplumsal düzeyde de iyileşme ihtiyacını gündeme getiriyor. Bu noktada Alexander (1981), gerçek iyileşmenin yalnızca bireysel değil, kolektif ve sosyal bir iyileşme olduğunun altını çiziyor. Bir canlıyı iyileştirmek için sadece davranışlarını değil, bağlarını ve çevresini dönüştürmek gerektiğini ifade ederken gerçek doyumun; bağ kurabildiğimiz, kendimizi ifade edebildiğimiz, kabul gördüğümüz bir çevreden bağımsız olmadığını vurguluyor. Bu düşünce, iyileşmeyi yalnızca zihinsel bir dönüşüm değil, sosyal bağlar kurma süreci olarak görmemizi ve bağımlılık kavramına da farklı bir pencereden bakmamızı mümkün kılabilir. Duruma bu pencereden bakan Gabor Maté (2009) “Bağımlılık bir beyin hastalığı değil, bir yaşam hikâyesidir.” cümlesiyle bu durumu özetliyor. Bu bağlamda teknoloji bağımlılığının da dijital dünyanın cazibesinden değil; anlamsızlık, amaçsızlık ve temas eksikliğinden doğduğunu söylemek mümkün.

Bizler de tıpkı kafeste sıkışmış farelerin kendini uyuşturmak için morfine yönelmesi gibi, içinde sıkıştığımız hızlı, yüzeysel, performans odaklı hayatlarımızın ağırlığını unutmak için ekranlara sarılmıyor muyuz?

Bugün birçoğumuz izole bir kafeste yaşamıyoruz belki, ama başka türden kafeslere hapsolduğumuz söylenebilir. Görünürde bağlantı içindeyiz: Bir mesaj daha, bir story daha, bir scroll daha… Teknoloji, tıpkı morfinli su gibi sürekli elimizin altında. Bizi avutuyor, oyalıyor, uyuşturuyor. Ve tıpkı Rat Park deneyinde izole kafesteki fareler gibi, biz de içinde bulunduğumuz koşulları değil, davranışlarımızı problemli görüyoruz. Oysa belki de sorulması gereken soru şu:

Teknolojiden mi kopamıyoruz, yoksa başka hiçbir yere gerçekten bağlı mı hissetmiyoruz?”  

Sonuç: Bir Rat Park Kurmak Mümkün mü?

Rat Park deneyi, bağımlılıknı bireysel iradenin bir zayıflığı olarak gören anlayışı yıkarak, bizi daha bütüncül bir bakışa davet ediyor. Teknolojiyle kurduğumuz ilişkinin niteliğini sorgularken, belki teknolojiyi yalnızca ne kadar kullandığımızı değil, ona neden bu kadar ihtiyaç duyduğumuzu düşünebiliriz. Belki de duyduğumuz her bildirim sesinin alt metni; fark edilme, onaylanma, hatta ait olma ihtiyacımızı yansıtıyor. Bir başkasına değil, kendimize temas etmenin yollarını yitirdikçe, dijital dünya avuçlarımızda sahte bir sıcaklıkla yanıp sönüyor.  

O halde şimdi, başka bir soruyla baş başa kalıyoruz:

Kendi Rat Park’ımızı kurmaya cesaretimiz var mı?

Ve eğer varsa…

Bu parkı inşa ederken ilk taşı nereye koymalıyız?  

Belki de en çok ihtiyacımız olan yerden başlamalıyız: Bir başkasıyla değil, kendimizle kurduğumuz sahici bir temastan.

Kaynakça

  • Alexander, B. K., Coambs, R. B., & Hadaway, P. F. (1981). The effect of housing and gender on morphine self-administration in rats. Psychopharmacology, 73(2), 121–126. https://doi.org/10.1007/BF00435899
  • Hari, J. (2015). Everything you think you know about addiction is wrong [Video]. TED Conferences. https://www.ted.com/talks/johann_hari_everything_you_think_you_know_about_addiction_is_wrong
  • Maté, G. (2009). In the realm of hungry ghosts: Close encounters with addiction. Vintage Canada.
  • Twenge, J. M. (2023). Generations: The real differences between Gen Z, Millennials, Gen X, Boomers, and Silents—and what they mean for America’s future. Atria Books.
Damla Meral
Damla Meral
Damla Meral, Uzman Psikolojik Danışman olarak bireysel terapi alanında çalışmalarını sürdürmekte ve süpervizyon alarak mesleki deneyimini derinleştirmektedir. Dokuz Eylül Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümünden mezun olmasının ardından, Gazi Üniversitesi'nde Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik alanında yüksek lisansını tamamlayarak uzmanlık unvanını almıştır. Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesinde Klinik Psikoloji alanında tezli yüksek lisans eğitimine devam eden yazar, akademik çalışmalarını şema terapi ve kişilik bozuklukları alanında sürdürmektedir. Psychology Times dergisinde yayımladığı yazılarla, psikoloji bilgisini anlaşılır ve erişilebilir kılarak, bireylerin içsel dünyalarına ışık tutmayı hedeflemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar