Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Koca Bir Yas Evinde Psikolojik Sağlamlığı Korumak

Türkiye’nin Koca Bir Yas Evi

Son yıllarda Türkiye, adeta koca bir yas evine dönüşmüş durumda. Depremler, orman yangınları, maden faciaları, kadın cinayetleri, iş kazaları, LGBT bireylerine karşı yürütülen saldırılar, seçilmiş belediye başkanlarının hukuksuzca hapsedilmesi ile protesto hakkını kullanan gençlerin saldırıya uğrayıp tutuklanması ve çeşitli toplumsal travmalar; bireylerin kolektif bir kayıp atmosferi içinde çaresiz hissedecek şekilde yaşamalarına yol açmaktadır.

Yas, yalnızca bireysel kayıplar karşısında yaşanan bir duygu durumu değil; aynı zamanda toplumsal hafızayı ve ruh halini de şekillendiren bir süreçtir. Ancak Türkiye’de yas çoğu zaman bastırılan, politik söylemlerle şekillenen ya da görmezden gelinen bir duygu hâline gelmiştir. Daha da sıkıntılı olanı ise üst üste yaşanılan bu süreçler bireylerde yoğun bir toplumsal yas duygusuna neden olmakla kalmayıp yoğun öğrenilmiş çaresizlik duygusunu da beraberinde getirerek ülkemizdeki bireylerin psikolojik sağlamlıklarını tehdit altına almaktadır.

Bu durum, bireylerin psikolojik sağlamlık geliştirmesini zorlaştırırken, aynı zamanda toplumsal dayanışmanın da yara almasına neden olarak bireylerin mutlu ve anlamlı yaşamasını zorlaştırır.

Bu yazıda, Türkiye’nin bir “yas evi” olarak betimlenmesinden hareketle; toplumsal yas olgusunun bireylerin psikolojik sağlamlığı üzerindeki etkileri incelenecek ve bu zorlu atmosferde dayanıklılığın nasıl korunabileceği ele alınacaktır.

Toplumsal Yas ve Görünmez Acılar

Yas, bireyin bir kayıp (sevdiğimiz birinin ölümü, işsizlik, ilişkinin bitmesi vs gibi) karşısında verdiği doğal bir tepkidir. Ancak toplumsal yas ölçekte yaşanan felaketler, bu sürecin bireysel boyutlarını aşarak kolektif bir ruh haline dönüşmesine yol açar. 6 Şubat 2023 depremleriyle yüz binlerce insanın hayatını kaybetmesi, geride kalanların yaşadığı derin travma bunun en çarpıcı örneklerinden biridir.

Benzer şekilde kadın cinayetleri, sadece bir aileyi değil, tüm toplumun güvenlik algısını ve adalet duygusunu zedeleyen birer kayıp deneyimidir.

Ne var ki Türkiye’de yas çoğu zaman “görünmez” kılınmaktadır. Kaybın büyüklüğü kamusal alanda yeterince tartışılmaz, anmalar hızlıca gündemden düşürülür, yas tutmak yerine “hayata devam etme” çağrıları yapılır. Butler’ın (2004) ifade ettiği gibi, kimin yasının tutulmaya değer görüldüğü toplumsal iktidar ilişkileriyle belirlenir. Kadın cinayetlerinde ölen kadınların, iş cinayetlerinde yaşamını yitiren işçilerin ya da depremde evsiz kalanların acısı, kimi zaman resmi söylemler tarafından görmezden gelinir.

Bu görünmezlik, bireyin kaybını anlamlandırmasını ve yasını sağlıklı biçimde yaşamasını zorlaştırır. Türkiye’de yasın kimin için tutulup tutulmayacağı toplumsal iktidar ve politikacıların tekelinde kalmakla kalmaz; sürekli yaşanılan başka felaketler karşısında birey, yoğun öğrenilmiş çaresizlik ve bastırılmış toplumsal yas duygusuyla hayata devam etmek zorunda bırakılır. Bu durum bireylerin psikolojik sağlamlıklarını büyük ölçüde risk altına sokar, mutlu ve anlamlı yaşam fikri anlamsız ya da uzak gelir ve bunun sonucunda da psikolojik problemler bireyin yaşantısında daha güçlü bir şekilde var olmaya başlar.

Psikolojik Sağlamlığı Zedeleyen Dinamikler

Sürekli Travmaların Yığılması

Türkiye’de toplumsal travmalar arka arkaya yaşanmakta, bireyler yas sürecini tamamlamadan yeni bir kayıpla yüzleşmek zorunda kalmaktadır. Bu “birikimli travma” hali, insanların yas tutma kapasitesini aşındırmakta; duygusal tükenmişlik, umutsuzluk, öğrenilmiş çaresizlik ve kronik kaygı yaşama risklerini artırmaktadır. Bu da psikolojik sağlamlık için büyük riskler oluşturmaktadır.

Bastırılan Yas

Toplumda yasın bastırılması, bireyleri “güçlü görünmeye” zorlar. “Ağlama, sabret, devam et, elinden ne gelir ki, sistemi değiştiremezsin, ses çıkarırsan sen de zarar görürsün, kendini kurtarmaya bak…” gibi söylemler, doğal duygusal süreçlerin bastırılmasına yol açıp çaresizlik hissine de yol açabilir. Oysa yasın ifade edilmemesi ve rasyonel eylemlerde bulunmamak, travmanın içselleşmesine ve ruhsal sorunların artmasına neden olur (Worden, 2009).

Umutsuzluk ve Öğrenilmiş Çaresizlik

Kadın cinayetlerinin sürekli tekrarlanması, LGBT bireylerinin sürekli günah keçisi ilan edilmesi, doğa katliamlarının sürmesi ya da deprem sonrası yeterli önlemlerin alınmaması, suçlular aramızda dolaşırken anayasal haklarını kullanan insanların haksızca tutuklanması, sosyal adaletsizlik, enflasyon, işsizlik gibi bireyde travmaya ve yasa yol açabilecek olaylara toplum olarak sürekli maruz kalırken ülkeyi yöneten politikacıların bunlar için önlem almak yerine demokratik olmayan tutumlar sergilemesi; bireylerde “hiçbir şey değişmeyecek, ne yapsak boş, ses çıkarmam eylemde bulunmam neyi değiştirir ki” duygusunu doğurur. Martin Seligman’ın (1975) “öğrenilmiş çaresizlik” olarak adlandırdığı bu durum, toplumsal düzeyde umutsuzluğu pekiştirerek psikolojik sağlamlıkı zedeler.

Psikolojik Sağlamlığı Koruma ve Güçlendirme Yolları

1. Dayanışma Ağları Kurmak

Psikolojik sağlamlık, yalnızca bireysel bir özellik değil, sosyal bağlarla güçlenen uyum sağlama becerisidir. Deprem sonrası kurulan gönüllü ağlar, pride-onur yürüyüşleri, öğrenci eylemleri, kadın cinayetleri sonrası düzenlenen dayanışma etkinlikleri ya da çevre hareketleri; bireylerin yalnız olmadığını hissetmesini sağlar. Bu dayanışma, hem bireysel iyilik halini korur hem de toplumsal iyileşmenin kapısını aralamakla kalmaz, aynı zamanda bireyin eylemde bulunarak öğrenilmiş çaresizlik kıskacından kurtulmasına olanak tanır. Bu olanak bireylerin yaslarını yaşamalarına ve uyum sağlayarak psikolojik sağlamlık geliştirmelerine kıymetli bir katkı sunar.

2. Anlam Arayışını Sürdürmek

Viktor Frankl’ın (2006) da vurguladığı gibi, en acı koşullarda bile anlam üretebilmek psikolojik dayanıklılığın temel kaynağıdır. Türkiye’de yaşanan felaketler karşısında bireylerin adalet talebi, hak arayışı ve toplumsal değişim isteği; kayıplara bir anlam kazandırıp yasın dönüştürücü potansiyelini açığa çıkararak yaslarını yaşamalarına ve hayatta adapte olmalarına alan tanımakla kalmaz, daha huzurlu bir yaşam için mücadele etmelerine olanak sağlayarak mutlu ve anlamlı yaşamak konusunda pusula işlevi görür.

3. Uzman Desteği Almak

Yas, yoğun ve karmaşık bir süreç olabilir. Türkiye’nin yas evi haline dönüşmesi bireyin yoğun çaresizlik ve umutsuzluk hissini yaşamasına sebep olabilir. Bu süreçte nasıl uyum sağlayabileceğini bilmemek de çok insani bir durum olmakla beraber uzman desteği almak hayatta uyum ve psikolojik sağlamlık konusunda bireye büyük bir destek sunabilir. Bu açılardan bakıldığında uzman desteği almak kıymetli bir süreçtir.

4. Sanat ve İfade Biçimleri

Yasın ifade edilmesi, sanat yoluyla kolektif bir direnişe dönüşebilir. Şiirler, şarkılar, belgeseller ya da anıtlar, acının görünür olmasını ve toplumsal hafızada yer edinmesini sağlar. Bu ifade biçimleri, bireyin psikolojik sağlamlıkını güçlendirirken toplumun ortak belleğini de canlı tutar.

5. Toplumsal Hafıza ve Kolektif Yas Kültürü

Almanya’daki Holokost hafızası ya da Latin Amerika’daki kayıplar için yürütülen hafıza çalışmaları, toplumsal yasın kolektif bir onarım süreci olabileceğini göstermektedir. Türkiye’de de kayıpları görmezden gelmek yerine, onların hafızasını canlı tutmak hem bireysel yas süreçlerini onarır hem de toplumsal dayanıklılığı artırır.

Sonuç: Yas Evinden Umut Evine

Türkiye, bugün ardı ardına yaşanan kayıplarla adeta koca bir yas evine dönüşmüştür. Bu yas atmosferi, bireylerin psikolojik sağlamlıklarını zorlarken toplumsal dayanışmayı da sınamaktadır. Ancak yasın bastırılmadığı, acıların görünür kılındığı, kayıpların adalet talebiyle birlikte hatırlandığı ve adil bir şekilde yönetilmek için bireylerin ses çıkardığı bir toplum; hem bireysel hem de kolektif düzeyde dayanıklılığını güçlendirebilir.

Psikolojik sağlamlığı korumanın yolu, yasımızı birlikte tutabilmekten, kayıplarımızı unutmamaktan ve dayanışma içinde geleceğe umutla bakarken değerler kapsamında harekete geçmekten geçer. Kayıplarımızı dönüştürebildiğimiz ölçüde, koca bir yas evini umudun ve adaletin filizlendiği sıcak bir eve çevirmek mümkündür.

Sevebildiğimiz, kayıplarımızı olabildiğince az yaşadığımız, yasımızı sağlıklı bir şekilde tutabildiğimiz, birbirimize destek olabildiğimiz adil-demokratik-sevgi dolu bir toplumda psikolojik olarak sağlam kalarak mutlu ve anlamlı yaşayabilmemiz dileğiyle…

Kaynakça

  • Butler, J. (2004). Precarious Life: The Powers of Mourning and Violence. Verso.

  • Frankl, V. E. (2006). İnsanın Anlam Arayışı (Çev. S. Budak). Okuyanus Yayınları.

  • Seligman, M. (1975). Helplessness: On Depression, Development, and Death. W.H. Freeman.

  • Worden, J. W. (2009). Grief Counseling and Grief Therapy: A Handbook for the Mental Health Practitioner. Springer.

Yusuf Özlük
Yusuf Özlük
Yusuf Özlük, psikolojik danışman ve aile danışmanı olarak psikolojik danışmanlık, terapi, gönüllü eğitmenlik ve akademik çalışmalarda deneyime sahiptir. Lisans eğitimini ‘Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık’ üzerine tamamlayan Yusuf, özellikle Bilişsel Davranışçı Terapi, Aile Danışmanlığı ve Yaratıcı Drama alanlarında uzmanlaşmıştır. Psikolojik sağlamlık, etkili iletişim kurma, ilişki problemleri, öz şefkat çalıştığı konular arasından bazılarıdır. Birçok projeye gönüllü katılan Yusuf, her yaştan insanla çalışma fırsatı bulmuş önleyici psikoloji çalışmaları yapmıştır. Bu çalışmaların sonuçlarını ulusal ve uluslararası kongrelerde sunmuştur. Psikolojiyi ve baş etme becerilerini herkes için ulaşılabilir hale getirmeyi misyon edinmiş olan yazar, bireylerin ruh sağlığını güçlendiremeye, var olan kaynaklarını fark ettirmeye ve bu kaynakları kullanmaya yönelik içerikler, atölyeler ve projeler, üretmeye devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar