Toplumda suç kavramı genellikle erkek figürlerle anılır; medyada şiddet haberlerinin merkezinde çoğunlukla erkek failler yer alır.
Oysa suç işleyen kadınların dünyası çok daha sessiz, karmaşık ve çoğu zaman görünmezdir.
Kadın suçlular, hem psikolojik hem de toplumsal düzlemde bastırılmış öfkenin ve uzun süre bastırılmış travmaların bir yansımasıdır.
Bu sessiz öfke, çoğu zaman çocuklukta yaşanan ihmal, istismar, duygusal yoksunluk veya şiddet birikimiyle şekillenir.
Kadın suçluluğunu anlamak, yalnızca bir ceza hukuku meselesi değil; aynı zamanda derin bir toplumsal ruh sağlığı sorunudur.
Bu yazıda kadın suçluluğunu travma, bağlanma, toplumsal cinsiyet ve psikolojik dayanıklılık eksenlerinden ele alarak, görünmeyen dinamikleri açığa çıkarmayı amaçlıyoruz.
1. Travma ve Kadın Suçluluğu
Kadın suçluluğu üzerine yapılan araştırmalar, kadın faillerin geçmişlerinde sıklıkla ciddi travmatik yaşantıların bulunduğunu göstermektedir.
Çocuklukta maruz kalınan fiziksel, duygusal ya da cinsel istismar; güven duygusunun zedelenmesine, öfkenin içe yönelmesine ve duygusal düzenleme becerilerinin bozulmasına yol açar.
Zübeyit Gün’ün (2025) çalışmasında, kadın mahkûmların erkek mahkûmlara kıyasla daha yüksek düzeyde depresyon, kaygı ve travma sonrası stres belirtileri gösterdikleri saptanmıştır.
Travma yalnızca geçmişte yaşanmış bir olay değil, kişinin davranış repertuarına işlemiş kalıcı bir izdir.
Birçok kadın suçlu, yaşadığı şiddeti tekrar eden veya kontrol etmeye çalışan bir döngü içinde suç işlemektedir.
Bu durum, suçu yalnızca bir yasa ihlali olarak değil; bazen bir baş etme mekanizması olarak yorumlamamıza neden olur.
2. Bağlanma, Empati ve Sosyal Bağlar
Bağlanma kuramı perspektifinden bakıldığında, erken çocukluk döneminde güvenli bağlanma ilişkisi kuramayan bireylerde duygusal düzenleme ve empati gelişimi zayıf kalabilir.
Birçok kadın suçlu, yaşam boyu ihmal edilmiş ya da duygusal olarak terk edilmiştir.
Bu durum, bireyleri aidiyet duygusu arayışıyla riskli sosyal çevrelere, yasa dışı gruplara veya istismarcı ilişkilere yönlendirebilir.
Karşılaştırmalı araştırmalarda, kadın mahkûmların ruh sağlığı bozuklukları, madde bağımlılığı ve düşük sosyal destek açısından yüksek risk altında oldukları saptanmıştır.
Bu tablo, suçu yalnızca bireysel bir tercih olarak değil; sosyal bağlam içinde değerlendirmemiz gerektiğini açıkça ortaya koyar.
3. Toplumsal Cinsiyet Rolleri, Beklentiler ve Öfke
Toplum, kadınlardan itaat, uyum ve duygusal denetim bekler.
Bu roller, bastırılmış öfkenin görünmezleşmesine yol açar.
Bazı kadın suçlular, yıllarca süren şiddet, ekonomik baskı veya duygusal manipülasyonun ardından ani bir patlamayla suç eylemine yönelebilirler.
Kadınların suça karıştığı vakalarda, failden çok kurban kimliği ön plana çıkar.
Ancak suç davranışı, bazen uzun süre bastırılmış öfkenin dışavurumu, bazen de çaresizlikle birleşmiş bir kontrol arayışıdır.
Furkan Yıldız’ın (2018) “Kadın ve Organize Suç İlişkisi” çalışması, kadınların organize suç yapılarında da aktif roller üstlenebildiğini göstermektedir.
Bu bulgu, kadın suçluluğunu sadece mağduriyet penceresinden değerlendirmenin eksik ve indirgemeci olduğunu kanıtlar.
4. Ruh Sağlığı Sorunları ve Cezaevi Süreci
Cezaevi ortamı, kadınlar için yalnızca bir özgürlük kısıtlaması değil; aynı zamanda psikolojik dayanıklılığın sınandığı bir alandır.
Kadın mahkûmlarda depresyon, anksiyete, travma sonrası stres bozukluğu ve intihar eğilimleri yüksek oranda görülmektedir.
Zeyrek-Rios ve arkadaşlarının (2025) araştırması, duygusal düzenleme güçlükleri ile saldırganlık arasında doğrudan bir ilişki bulunduğunu göstermiştir.
Cezaevi süreci ayrıca toplumsal rollerle de çelişir:
Anne, eş ya da bakım veren kimliklerin kaybı; toplumsal damgalanma ve yalıtılmışlık duygusu ruh sağlığını derinden etkiler.
Bu noktada, cezaevi psikolojik hizmetlerinin toplumsal cinsiyet duyarlılığı ile yapılandırılması büyük önem taşır.
Kadınların travmalarına ve toplumsal rollerine duyarlı yaklaşımlar olmadan, yeniden topluma kazandırma süreci tamamlanamaz.
Sonuç
Kadın suçluluğu, toplumun hem ahlaki hem de psikolojik aynasıdır.
Her suçun ardında bir hikâye, bir kırılma ve çoğu zaman bir çığlık vardır.
Kadınların suç davranışlarını anlamak; onların geçmiş travmalarını, sosyal çevrelerini, kültürel rollerini ve psikolojik kırılganlıklarını birlikte okumayı gerektirir.
Kadın suçlular yalnızca kanunun sınırlarını ihlal eden bireyler değil; aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliği, yoksulluk ve şiddet döngüsünün görünmeyen kurbanlarıdır.
Bu nedenle, kadın suçluluğuna yönelik yaklaşımlar cezalandırmadan çok iyileştirmeyi merkeze almalıdır.
Travma temelli terapi programları, psikososyal destek grupları ve yeniden topluma kazandırma politikaları, kadın suçluluğunu azaltmanın en etkili yolları arasındadır.
Sonuç olarak, kadın suçluların sessiz öfkesi duyulmadan toplumsal iyileşmeden söz etmek mümkün değildir.
Kaynakça
-
Gün, Zübeyit. “Kadın Suçluluğu, Mahkûmluk ve Ruh Sağlığı: Karşılaştırmalı Bir Çalışma.” Kıbrıs Türk Psikiyatri ve Psikoloji Dergisi, 2025.
-
Yıldız, Furkan. “Kadın ve Organize Suç İlişkisi.” DergiPark, 2018.
-
Alkan, Ö., ve arkadaşları. “Verbal and Psychological Violence Against Women in Turkey and Its Determinants.” PMC, 2022.
-
Zeyrek-Rios, E. Y. ve ark. “Relationship between emotion regulation and aggression: Female violent offenders in Türkiye.” ScienceDirect, 2025.
-
Boyacıoğlu, İnci. “Dünden Bugüne Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet ve Ulusal Kadın Çalışmaları.” Türk Psikoloji Yazıları, 2016.


