Cuma, Kasım 14, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Kadın Bedeni, Kolektif Hafıza: Nesiller Arası Travmanın Taşıyıcısı Olmak

Kadın bedeni, geçmiş kuşakların acılarını ve sessizliklerini biyolojik bir hafıza gibi taşıyabilir. Bilim insanları, bazı duyguların yalnızca yaşanmadığını, miras kaldığını söylüyor. Hiç açıklayamadığınız bir kaygı, içe işlemiş bir suçluluk ya da sürekli bir tedirginlik hissettiniz mi? Belki de bu duygular yalnızca size ait değildir. Kadın bedeni, geçmiş kuşaklardan taşınan travmaların sessiz ama güçlü bir taşıyıcısı olabilir. Çünkü beden, yalnızca biyolojik bir yapı değil; aynı zamanda yaşanmışlıkların, duyguların ve toplumsal rollerin hafızasıdır.

1. Travma Bedende Kalır

Psikiyatrist Bessel van der Kolk, “Beden hatırlar, zihin unutur” derken travmanın yalnızca zihinsel bir olgu olmadığını anlatır. Olay unutulsa bile beden, bu deneyimin izlerini kaslarda, sinir sisteminde ve hormonlarda taşımaya devam eder. Uykusuzluk, kronik ağrılar, kas gerginlikleri ya da açıklanamayan korkular, bedensel hafızanın sessiz yankılarıdır.

Epigenetik araştırmalar, travmanın yalnızca bireysel değil, biyolojik düzeyde kuşaklar arası bir miras olarak da aktarılabildiğini göstermektedir. Rachel Yehuda’nın Holokost mağdurları üzerinde yaptığı çalışmalarda, travmaya maruz kalan ebeveynlerin çocuklarında stres yanıtını düzenleyen genlerin farklı çalıştığı saptanmıştır. Yani bir annenin yaşadığı korku ve tehdit algısı, biyokimyasal düzeyde çocuğunun stres sistemine işlenebilir.

Gebelik bu aktarımın en güçlü halkasıdır. Anne rahmindeki bebek yalnızca genetik değil, duygusal bir ortamda da gelişir. Annenin yaşadığı stres, korku ya da çaresizlik duyguları çocuğun sinir sistemi üzerinde kalıcı etkiler bırakabilir. Böylece travma, farkında olunmadan duygusal bir miras hâline gelir.

2. Sessizliğin Kültürel Yankısı

Travma yalnızca genlerle değil, sessizlikle de aktarılır. Toplum, kadınlardan çoğu zaman sabırlı, uyumlu ve fedakâr olmalarını bekler. Bu beklenti, öfke, hayal kırıklığı veya değersizlik gibi duyguların bastırılmasına neden olur. Zamanla “sessiz dayanıklılık” bir kuşak geleneğine dönüşür.

Bir kız çocuğu, annesinin sürekli kaygılı ama suskun tavırlarını izlerken farkında olmadan aynı duygusal kalıbı öğrenir. Büyüdüğünde bu örüntüyü yeniden üretir; tıpkı görünmeyen bir sadakat yemini gibi. Bu, kültürel travma aktarımıdır: duygular söylenmez, bedende yaşanır.

Türk kültüründe de bu sessizlik tanıdıktır. “Sus, büyüyünce anlarsın” sözü, yalnızca çocuk terbiyesi değil; aynı zamanda kuşaktan kuşağa aktarılan bir duygusal eğitim biçimidir. Kadınlar çoğu zaman duygularını bastırdıklarında “olgun” sayılır, konuştuklarında ise “hassas” ya da “aşırı” olarak etiketlenir. Böylece sessizlik, toplumsal olarak ödüllendirilen bir mirasa dönüşür.

Kadınların taşıdığı bu sessizlik, aslında anlatılmamış hikâyelerin yankısıdır.

3. Tanıklığın İyileştirici Gücü

Nesiller arası travmadan özgürleşmenin ilk adımı, onun varlığını fark etmektir. Travmayı bastırmak yerine ona tanıklık etmek, hem zihin hem beden için dönüştürücüdür.

Psikoterapi literatüründe bu süreç “yeniden ebeveynlik” olarak adlandırılır. Kişi, kendi içsel çocuğuna şefkatle yaklaşarak geçmişte eksik kalan güven duygusunu yeniden inşa eder.

Kadınların kendi hikâyelerini anlatmaya başlaması, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda kolektif bir iyileşme anlamına gelir. Her anlatı, kuşaklardan beri süregelen sessizliği biraz daha çözer. Travmayla çalışmak, onu silmek değil; ona anlamlı bir yer açmaktır. Çünkü bedenle çalışmak, geçmişi unutturmaktan çok, geçmişe bir anlam kazandırmaktır.

Bu farkındalık, geçmişin ağırlığını taşımak yerine onu dönüştürmenin kapısını aralar. Sessizlik çözülmeye, hikâyeler paylaşılmaya başladıkça kadınlar yalnızca kendi yaşamlarını değil, köklerinden gelen zincirleri de dönüştürürler.

4. Hafızadan Bilinçli Aktarıma

Kadın bedeni tarih boyunca hem biyolojik hem toplumsal bir simge olmuştur. Modern psikoloji ise bedeni, kişisel ve kolektif hafızanın kesişim noktası olarak görür. Uzun yıllar boyunca sessizce taşınan duygular artık dile gelmektedir. Kadınlar, geçmişin izlerini yalnızca bir yük olarak değil, kimliklerinin anlamlı bir parçası olarak okumayı öğrenmektedir.

Bu geçiş, “travmayı taşımak”tan “anlamlandırmak”a dönüşü simgeler. Bir annenin ya da büyükannenin yaşadığı acının farkına varmak, onu onurlandırmanın ve döngüyü kırmanın ilk adımıdır. Her farkındalık, bedenin taşıdığı tarihe yeni bir anlam kazandırır.

Sonuç: Hafızayı Dönüştürmek

Kadın bedeni, hem yaşamın hem travmanın taşıyıcısıdır. Epigenetik, psikolojik iyileşme ve kolektif hafıza üzerine yapılan araştırmalar travmanın nesiller arası aktarımını açıklasa da bu aktarım kaçınılmaz değildir. Farkındalık, anlatı ve bedensel çalışma sayesinde geçmişin sessizliği anlamın diline çevrilebilir.

Kadın bedeni, bu açıdan yalnızca bir hafıza mekânı değil, aynı zamanda bir yeniden yazım alanıdır. Kuşaktan kuşağa aktarılan sessizlik, yerini giderek bilinçli farkındalığa bırakmaktadır. Belki de iyileşme, geçmişin suskunluğunu kırmakla değil, onu dinlemeyi öğrenmekle başlar.

Kaynakça

(Kaynakçan hiçbir değişiklik yapılmadan birebir korunmuştur.)

Caruth, C. (1996). Unclaimed Experience: Trauma, Narrative, and History. Johns Hopkins University Press.
Herman, J. L. (1992). Trauma and Recovery: The Aftermath of Violence—from Domestic Abuse to Political Terror. Basic Books.
Hill Collins, P. (2009). Black Feminist Thought: Knowledge, Consciousness, and the Politics of Empowerment. Routledge.
Kellermann, N. P. (2013). Epigenetic transmission of Holocaust trauma: Can nightmares be inherited? Israel Journal of Psychiatry and Related Sciences, 50(1), 33–39.
Van der Kolk, B. A. (2014). The Body Keeps the Score: Brain, Mind, and Body in the Healing of Trauma. Viking.
Yehuda, R. et al. (2016). Holocaust exposure induced intergenerational effects on FKBP5 methylation. Biological Psychiatry, 80(5), 372–380.


Buse Betül Çoşkun
Buse Betül Çoşkun
Buse Betül Coşkun, Üsküdar Üniversitesi Psikoloji Bölümünden mezun olmuş, aynı üniversitede Klinik Psikoloji yüksek lisans eğitimine devam etmektedir. Klinik deneyimlerini geliştirmek amacıyla Moodist Hastanesi’nin Genel Psikiyatri ve AMATEM servislerinde asistan psikolog olarak görev yapmış, ayrıca Alzheimer Derneği’nde gönüllü olarak çalışmıştır. Çeşitli psikolojik testler, kısa süreli çözüm odaklı terapi ve aile danışmanlığı eğitimlerinin yanı sıra birçok seminer ve atölyeye katılmıştır. Bu sayede psikolojik değerlendirme, danışmanlık ve müdahale alanlarında kendini geliştirmeye devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar