Pazar, Nisan 27, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

İnsan Mutluluğunun Temel Paradoksu

Sahip Olmak ya da Olmak

Günümüz dünyasında bireyler, varoluşsal bir ikilemle karşı karşıyadır: “Sahip olmak” mı, yoksa “olmak” mı? Kapitalist toplum düzeninde statü, maddi kazanç ve güç odaklı bir yaşam biçimi yaygınken, insanın içsel doyumu ve mutluluk arayışı genellikle göz ardı edilmektedir. Erich Fromm’un Sahip Olmak ya da Olmak adlı eseri, bireyin yaşam biçimini bu iki temel kavram çerçevesinde ele alarak, ruhsal tatmin ve gerçek mutluluğun hangi yolla elde edilebileceğini tartışır. Fromm’a göre, modern insanın en büyük sorunlarından biri, sahip olma güdüsüyle hareket etmesi ve bu uğurda öz benliğini ihmal etmesidir. “Sahip olmak” ve “olmak” arasındaki farklar incelendiğinde, bireyin mutluluğunun ve ruhsal gelişiminin hangi temeller üzerine inşa edilmesi gerektiği daha net anlaşılmaktadır.

Sahip Olmak Kavramı ve Geçiciliği

“Sahip olmak”, bireyin hayatını maddi varlıklar, güç ve statü üzerine inşa etmesini ifade eder. Fromm’a göre, sahip olma dürtüsüyle yaşayan insanlar, kimliklerini sahip oldukları şeyler üzerinden tanımlar. Örneğin, bir kişi kendisini mesleği, sosyal statüsü veya mal varlığı üzerinden tanımlıyorsa, bu birey “sahip olma” anlayışıyla hareket etmektedir. Ancak, bu durum insanın gerçek benliğini geliştirmesini engelleyebilir, çünkü sahip olunan şeyler geçicidir. Maddi varlıklar kaybedilebilir, statü zamanla değişebilir ve güç elden gidebilir. Bu nedenle, sahip olma ekseninde şekillenen bir kimlik kırılgandır ve bireyin ruhsal tatminini kalıcı hale getiremez.

Sahip olmanın getirdiği bir diğer problem de tatminsizliktir. İnsan, ne kadar şeye sahip olursa olsun, daha fazlasını isteme eğilimindedir. Kapitalist sistem, tüketim kültürü aracılığıyla bireyleri sürekli daha fazla şey satın almaya teşvik eder ve böylece tatminsizlik hissini körükler. Sahip olmak üzerine kurulu bir yaşam, mutluluğun dışsal unsurlara bağımlı hale gelmesine yol açar. Bir kişi mutluluğunu lüks bir arabaya, pahalı kıyafetlere veya yüksek bir statüye bağladığında, bu unsurlar elinden gittiğinde mutluluğu da kaybolur. Fromm’a göre, bu durum insanın varoluşsal krizler yaşamasına sebep olur.

Olmak Kavramı ve Gerçek Mutluluk

Buna karşılık, “olmak” kavramı, bireyin içsel gelişimini, öğrenmeyi, deneyim kazanmayı ve karakterini şekillendirmeyi ifade eder. Olmak, bireyin varoluşunu maddi unsurlar üzerinden tanımlamak yerine, kendini keşfetmeye ve geliştirmeye odaklanmasını gerektirir. Fromm, gerçek mutluluğun sahip olmaktan değil, bireyin kişisel gelişimiyle kazandığı manevi zenginliklerden geldiğini savunur.

Olmak kavramı, bireyin sürekli bir öğrenme ve gelişim sürecinde olmasını teşvik eder. Bir kişi içsel potansiyelini geliştirerek, sanatı, bilimi, felsefeyi ve insan ilişkilerini derinlemesine anlamaya çalıştığında, kalıcı bir tatmin hissi yaşayabilir. Örneğin, bir ressam resim yaparak, bir yazar yazı yazarak, bir bilim insanı keşiflerde bulunarak gerçek mutluluğa ulaşabilir. Bu bireyler için mutluluk, sahip olunan şeylerden değil, yapılan işin ve yaşanan deneyimlerin anlamından gelir.

Stoacı felsefe de benzer bir görüşü savunarak, insanın mutluluğunu dışsal faktörlere bağlamaması gerektiğini vurgular. Stoacılara göre, mutluluk, insanın kendi kontrolü altındaki şeylere odaklanmasıyla mümkündür. Fromm’un Sahip Olmak ya da Olmak kitabında ele aldığı fikirler, Stoacı anlayışla örtüşerek bireyin gerçek mutluluğu maddi dünyada değil, kendi iç dünyasında araması gerektiğini gösterir.

Sonuç: Gerçek Tatmin Olmakta mı Yatıyor?

Erich Fromm’un sahip olmak ve olmak kavramları, modern insanın karşı karşıya olduğu temel psikolojik ve varoluşsal sorunları anlamamıza yardımcı olmaktadır. Sahip olmak, bireyi sürekli bir tatminsizlik ve kaygı içinde bırakan bir yaşam biçimi sunarken, olmak kavramı bireyin gelişim ve öğrenme süreciyle mutluluğa ulaşmasını sağlar. Günümüz dünyasında, bireylerin mutluluğu sahip oldukları şeylerde aramaktan vazgeçerek, kişisel gelişim ve manevi değerlerine yönelmeleri gerekmektedir. İnsanın mutluluğu dışsal unsurlara değil, kendi iç dünyasına bağlıdır. Maddi kazançlar, güç ve statü geçici olabilir, ancak bireyin bilgisi, deneyimleri ve karakteri kalıcıdır. Bu nedenle, gerçek tatmin ve huzur, sahip olmak yerine “olmak” üzerine kurulu bir yaşam biçimiyle mümkündür.

Muhammet Yaşar
Muhammet Yaşar
Muhammet Yaşar, deneyimli bir psikoloji öğrencisi ve araştırmacı olarak deneysel psikoloji alanında çalışmalar yürütmektedir. Psikoloji lisans eğitimine devam ederken akademik araştırmalar ve uygulamalı deneyler üzerine yoğunlaşmıştır. Özellikle bilişsel süreçler, davranışsal analiz ve terapötik yaklaşımlar üzerine çalışmaları bulunmaktadır. Lisans sürecinde bir psikoloğun yanında staj yaparak psikoterapi ve danışmanlık uygulamalarına dair pratik deneyim kazanmıştır. Aynı zamanda oyun terapisi ve masal terapisi alanlarında akademik eğitimler alarak çocuklara yönelik terapötik yaklaşımlar konusunda uzmanlaşmaktadır.Klinik psikoloji, deneysel araştırmalar ve kişisel gelişim konularında yazılar kaleme alan Muhammet Yaşar, bilimsel bilgiyi anlaşılır ve erişilebilir kılmayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar