Bazen bir ilişki içindeyken kendimizi şu soruyu sorarken buluruz: “Gerçekten partnerimi mi seviyorum, yoksa onun yanındayken hissettiğim duyguları mı?” Bu soru ilk bakışta kafa karıştırıcı görünebilir, hatta suçluluk yaratabilir. Ancak aslında oldukça doğal ve sağlıklı bir içsel sorgulamanın parçasıdır.
Çünkü ilişkiler, sadece “aşk” ve “çekim” gibi duyguların ötesinde; bağlılık, anlam, güven, bireysellik gibi daha derin dinamikleri barındırır. Kimi zaman bir kişiyle aramızdaki bağ, o kişinin kendisinden çok bizde uyandırdığı hislerle ilgilidir. Bu hisler genellikle bize “tamamlanmış”, “değerli”, “güvende” ya da “istenen” biri olduğumuzu hissettirir.
Fakat bu noktada kritik bir ayrım gerekir: “Ben bu kişiyi, yani onun kimliğini, karakterini ve gerçekliğini mi seviyorum; yoksa sadece bana iyi gelen duygulara mı bağlandım?”
Bu yazıda bu ayrımı netleştirmeye çalışacağız. İlişkilerde neyin sevgi, neyin ihtiyaçtan doğan bir tutunma olduğunu nasıl ayırt edebileceğimizi birlikte keşfedeceğiz.
Partneri Değil, Hissettirdiği Duyguyu Sevmek
Bir ilişkiye başladığımızda yoğun bir duygusal dalgalanma yaşarız. Bu dönemde karşımızdaki kişi, bazen uzun süredir içimizde eksik kalan bir ihtiyacı farkında olmadan karşılamış olabilir.
Değersizlik hissi, yalnızlık, görülmeme gibi duygular, partnerin ilgisiyle bir anda yatışabilir. Bu durumda partner, bizim için bir “şifa kaynağı” gibi görünür. O yanımızdayken iyiyizdir. Hayat daha anlamlı, biz daha yeterli hissederiz.
Ancak bu noktada önemli bir tehlike vardır: Partnerin kişiliğine, değerlerine ya da ilişkiye nasıl katkı sunduğuna değil, onun bizde yarattığı duyguya bağlanırız. Bu da ilişkide kişiye değil, etkiye odaklanmak anlamına gelir.
Partner değişse bile, aradığımız duygu sabit kalır. Aslında aradığımız kişi değil, hissettirmesini beklediğimiz “iyi hal”dir.
Bu tür bir bağlılık sevgi gibi hissedilebilir ama daha çok bir duygusal ihtiyacın giderilmesinden doğan bağlanmadır.
Sevgi Nedir, Ne Değildir?
Gerçek sevgi, yalnızca bir kişinin size kendinizi iyi hissettirmesi değildir. Sevgi; karşınızdaki kişiyi tanımak, onun sınırlarını, zayıflıklarını, güçlü yönlerini kabul etmekle başlar.
Onunla birlikte gelişmek, hem kendi bireyselliğinizi koruyup hem de ortak bir dünya kurabilmekle ilgilidir.
Sevgi; bazen konfor alanınızdan çıkmak, partnerinizin ihtiyaçlarına kulak vermek ve karşılıklı olarak sorumluluk almak demektir.
Sadece almayı değil, vermeyi de içerir. Karşılıklı olarak birbirinin büyümesine alan açar.
Bu farkı ayırt edebilmek için kendinize şu soruları sorabilirsiniz:
-
Onun yanımda olmadığında neyi özlüyorum? Onun kişiliğini mi, yoksa bana hissettirdiklerini mi?
-
Partnerimin zorlandığı, hata yaptığı anlarda da ona sevgi duyabiliyor muyum?
-
Bu ilişki bana ne veriyor, ben bu ilişkiye ne katıyorum?
-
Bu kişiye hayranlık duyuyor muyum, yoksa onun ilgisini kaybetme korkusuyla mı tutunuyorum?
Eğer partnerin kendisine, onun kişiliğine ve varlığına odaklı cevaplar veriyorsanız; ilişki büyük olasılıkla sevgi temellidir. Ancak odak daha çok sizin hissettiklerinizdeyse, orada bir duygusal tutunma olabilir.
İlişki mi, Ayna mı?
Bir ilişkide yaşadığımız her şey sadece partnerimizle ilgili değil, bizimle de ilgilidir.
Aslında partnerlerimiz, iç dünyamızın aynaları gibidir. Kimi zaman onlara yönelttiğimiz sevgi, özlem ya da öfke; kendi çocukluk deneyimlerimizin, yarım kalmış ihtiyaçlarımızın birer yansımasıdır.
Bu nedenle “Onu mu seviyorum, hissettirdiklerini mi?” sorusu, sadece bir ilişki sorusu değildir. Aynı zamanda “Kendimde neye hasretim?” ya da “Neye tutunuyorum?” gibi daha kişisel bir sorgulamayı da içinde barındırır.
Partnerimizin yanındayken kendimizi “tamamlanmış” hissediyorsak, bu duygunun kaynağını anlamaya çalışmak kıymetlidir. Çünkü sağlıklı bir ilişki, eksikleri dolduran değil, iki tamam insanın birlikte geliştiği bir bağdır.
Sonuç: Gerçek Sevgi Kişiye Odaklanır, Duyguya Değil
“Partnerimi mi seviyorum, yoksa onunla birlikteyken hissettiğim duyguları mı?” sorusu, ilişkilerdeki temel farkındalıklardan birine işaret eder.
Sonuç olarak:
-
Bazen bir kişiye değil, onun bizde yarattığı duygulara bağlanırız.
-
Bu tür bağlar, sevgi değil; eksik kalan duygusal ihtiyaçların geçici tatmini olabilir.
-
Gerçek sevgi, sadece iyi hissettirmeye değil, karşımızdaki kişiyi gerçekten tanıyıp kabul etmeye dayanır.
-
Partnerimize olan duygularımız, geçmişten taşıdığımız ihtiyaçlarla iç içe olabilir.
-
Kişiye mi, duygulara mı bağlı olduğumuzu anlamak; daha sağlıklı ve gerçekçi ilişkiler kurmamıza yardımcı olur.
İlişkiler, sadece hissettiklerimizle değil, verdiğimiz anlamlarla da şekillenir. Gerçek sevgi, yalnızca hissettirmeye değil, görmeye, duymaya ve gerçekten bağ kurmaya dayanır.