Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

İklim Krizi ve Ekolojik Keder: “Dünya Yanarken İnsan Psikolojisi Ne Hissediyor?”

İklim krizi, günümüzde çevresel felaketlerin ötesinde, insanlar üzerinde derin psikolojik etkiler yaratan bir gerçek haline geldi. Sadece sıcaklıkların artması değil; orman yangınları, kuraklık, seller ve türlerin yok oluşu da bireyin iç dünya yaşantısına taşınıyor. Bu yoğun duygusal tepkiler, literatürde sıklıkla ekolojik keder, eco-anxiety ya da solastalgia olarak tanımlanıyor. Bir yandan dünya değişirken, diğer yandan insanlar içsel kayıplar yaşıyor.

Ekolojik keder ve ekoloji kaybının psikolojik etkileri

Psikiyatrist Glenn Albrecht’in ortaya koyduğu solastalgia kavramı, bireyin çevresindeki değişimle birlikte “evim değişti” hissi yaşamasını tanımlar. Bu durum yalnızca doğal ortamlardan değil, kimlik, aidiyet ve gelecek algısından da kopuşu beraberinde getirir. Türkiye’de Hogg Eco-Anxiety Ölçeği’nin Türkçeye uyarlaması, ekolojik kaygı düzeylerinin güvenilir biçimde ölçülebileceğini ortaya koymuştur; bu ölçek, bireyde hem ruhsal hem davranışsal semptomlara dikkat çeker ve Cronbach α değeri 0.91 gibi yüksek bir güvenilirliğe sahiptir.

Ayrıca Çiçek Ediz ve Yanik’in çalışması, 15–24 yaş arasındaki gençlerde özellikle ekolojik kaygı yüksek olan aktivist gruplarda umutsuzluk düzeyinin de artabileceğini göstermiştir. Yani iklim bilinci, aynı zamanda ruhsal yükü de artırabiliyor. Bu yük yalnızca bireysel düzeyde değil; toplumsal ruh hali de olumsuz etkileniyor. Avrupa Çevre Ajansı ve Türk Psikiyatri Derneği ortaklığında yayımlanan bir rapor, sel ve fırtına mağdurlarının yüzde 20–30’unda depresyon ya da travma sonrası stres bozukluğu teşhis edildiğini bildiriyor.

Türkiye’de ekolojik kaygı: Gerçekler ve rakamlar

Türkiye’deki ekolojik kaygı araştırmaları, toplumsal düzeyde yaygın bir psikolojik risk olduğunu gösteriyor. Örneğin yapılan bir anket, katılımcıların %71’inin “iklim değişikliğinden aşırı kaygı duyduğunu”, %42’sinin ise psikolojik etkiler yaşadığını belirtmiş. Bu kaygının öne çıktığı gruplar arasında yoğun olarak yüksek gelirli şehir sakinleri, ebeveynler ve kadınlar yer alıyor. Ebeveynlerin %78’i çocuklarının geleceği konusunda ciddi endişe taşıyor.

Bu durumlar bireylerde suçluluk, umutsuzluk, uyku bozukluğu, dikkat dağınıklığı gibi belirtilerle kendini gösteriyor. Yine aynı rapor, bireylerin %40’ının ‘iklim suçluluğu’ yaşadığını da bildiriyor.

Hükümetin rolü: Türkiye’nin yeni İklim Yasası

2 Temmuz 2025’te TBMM’de kabul edilen Türkiye’nin ilk kapsamlı İklim Yasası, Paris Anlaşması çerçevesinde 2053 Net Sıfır Emisyon hedeflerine ulaşmak için kurumsal bir altyapı oluşturmayı amaçlıyor. Yeni yasayla, Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) hayata geçirilecek, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı İklim Değişikliği Müdürlüğü güçlenecek. Bu sistem, işletmelerin üç yıl içinde sera gazı izni almalarını ve süreci denetlemeyi amaçlıyor.

Ancak yasa eleştirmenler tarafından “tarihi ama yetersiz” bir adım olarak değerlendiriliyor. ClientEarth’in hukukçusu Gizem Koç’un sözleriyle, düzenleme Paris’e uygun yasal çerçeve kuruyor olsa da, bilime dayalı uzman kurullar ve şeffaf yürütme eksik. Muhalefet partileri, yasanın yalnızca büyük şirketlere yarar sağladığını, düşük gelirli toplulukların ihtiyaçlarını karşılayamayacağını savunuyor.

Ekolojik keder ve hükümet adımları arasındaki bağ

Psikolojik literatür, hükümetin kararlı ve adil iklim politikalarının toplumdaki ekolojik kaygıyı hafifletebileceğini gösteriyor. Gençlerde liderlerin hareketsizliği, umutsuzluk ve ihanete uğrama duygusunu artırıyor. Bu noktada Hükümet’e önemli görev düşüyor: somut hedefler, bilimsel-etkin danışma mekanizmaları, yerel etki analizi ve toplumsal dönüşüm süreci desteği sunulmalı.

Araştırmalar, çevresel belirsizliklerle başa çıkmanın, bireysel içselleştirme yerine kolektif çözümlere inanma ile mümkün olduğunu gösteriyor. Yani insanları suçlamak yerine, toplumun güveneceği sistemler oluşturmak gerekiyor. Hükümet bu anlamda ETS gelirlerini adil şekilde kullanabilir, eğitim ve toplumsal motivasyon programları başlatabilir.

Psikolojik destek nasıl sağlanır?

  • Toplumsal destek ağları: Aktif sivil toplum iş birliği, gönüllülük projeleri, yerel iklim girişimleri ruhsal dayanıklılığı artırabilir. Örneğin Türkiye’de klima gönüllülüğü çalışan bir araştırma, bu tür faaliyetlerin bireyin kaygısını azalttığını göstermiştir.

  • Profesyonel destek: Psikologlar ve psikiyatristler, ekolojik keder ile başa çıkmak için terapötik gruplar, bireysel psikoterapi ve farkındalık eğitimleri sunabilir.

  • Ekopsikoloji ve doğa bağlantısı: Doğada geçirilen zaman, doğa-bazlı terapiler, mindfulness teknikleri hem stres azaltıcı hem de umut verici sonuçlar doğurur.

Sonuç

İklim krizi, yalnızca fiziki bir kriz değil, aynı zamanda ruh sağlığı alanında da yeni bir döneme işaret ediyor. Ekolojik keder, birey sınırlarını zorlarken; hükümetin somut politikaları, bu duygusal yükü hafifletmede kritik önemde. Türkiye’nin yeni İklim Yasası, temel bir adım; ancak eksiklikleri giderilmediğinde, toplumun ruh sağlığı üzerindeki baskı artmaya devam edecektir.

Burada asıl soru şu: Hükümet, bilimsel danışma, toplumsal dönüşüm, eğitim ve psikolojik sağlık çözümlerini entegre ederek bu krize karşı adım atmaya hazır mı?

Ve unutmamalıyız ki “Ekolojik kriz karşısında yalnızca çevre değil, insan ruhu da çöküyor; iklim yasaları bu çöküşü durdurmadıkça, kolektif kaygı yalnızca derinleşir.”

Zehra Yavuklu
Zehra Yavuklu
Zehra Yavuklu, Medipol Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde son sınıf onur öğrencisidir. Psikoloji eğitimini teorik bilgiyle sınırlı tutmak istemeyip, İstanbul’da çeşitli kliniklerde gönüllü stajlar yaparak mesleki deneyim kazanmaya özen göstermiştir. Zorunlu stajını İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde tamamlayarak farklı vaka gözlemleri ve uygulamalarla klinik becerilerini geliştirme fırsatı bulmuştur. Psikolojiye olan ilgisini akademik başarıları ve saha deneyimleriyle pekiştirmeye devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar