Cumartesi, Kasım 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

İçsel Sessizlikle Yeniden Bağ Kurmak

Her şeyin bu kadar hızlı olduğu bir çağda, sessizlik artık neredeyse bir tehdit gibi algılanıyor. Telefonda gelen bir bildirim, arka planda çalan müzik, sosyal medyada bitmeyen kaydırmalar… Günün sonunda çoğu insan “dinlenmek” yerine yalnızca oyalanmış oluyor.

Oysa psikolojik anlamda dinlenmek, sadece dış uyaranlardan değil, kendi zihnimizin gürültüsünden de uzaklaşabilmeyi gerektirir.

Zihnimiz evrimsel olarak tehlikeyi fark etmek ve hızlı tepki vermek üzere tasarlandı. Ancak günümüzde bu sistem, sürekli uyarılma altında kalıyor. Sosyal medya, haber akışları ve çoklu görev alışkanlıkları, beynin varsayılan modu ağını (default mode network) aşırı aktif hale getiriyor (Raichle, 2015).

Bu durum, bireyin kendi iç sesiyle temasını engelleyip, dış dünyadan gelen bilgilere bağımlı bir dikkat sistemi yaratıyor.

Birçok kişi sessizliğe girdiğinde “rahatsızlık” hisseder. Çünkü sessizlik, bastırılmış duyguların, ertelenmiş düşüncelerin ve yüzleşilmemiş korkuların yüzeye çıkmasına neden olur. Bu nedenle modern insan, dışsal uyaranlarla bu içsel yankıyı susturmaya çalışır.

Kendini Dinleyememenin Psikolojik Sonuçları

Klinik gözlemler, sürekli dikkat dağınıklığı yaşayan bireylerde içsel farkındalığın (interoception) zayıfladığını göstermektedir (Füstös et al., 2013). Kişi, bedeninde ve zihninde olup biteni fark edemediğinde, duygularını tanımlamakta da zorlanır. Bu durum, aleksitimi olarak bilinen duygusal farkındalık eksikliğine zemin hazırlar.

Ayrıca içsel sessizlikten uzak bir yaşam biçimi;

  • Kaygı bozuklukları,

  • Duygusal yorgunluk,

  • Benlik yabancılaşması (depersonalizasyon) gibi belirtilerle ilişkilidir.

Yani kişi sürekli “bir şeylerle meşgul” olmasına rağmen giderek kendine yabancılaşır. Bu yabancılaşma da öz-şefkat ve duygusal düzenleme becerilerinin zayıflamasına yol açar.

İçsel Sessizlik: Zihinsel Sağlığın Unutulan Boyutu

Psikolojik sessizlik, duygusal kaçınma değil; aksine farkındalıkla teması yeniden kurma hâlidir. Sessizlik, duyguların yüzeye çıkmasına izin verirken, onlarla güvenli biçimde kalabilmeyi öğretir.

Nöropsikolojik araştırmalar, sessiz kalma ve farkındalık temelli pratiklerin, prefrontal korteks ve insula bölgelerinde aktivasyonu artırarak duygu düzenleme yetisini güçlendirdiğini göstermektedir (Tang, Hölzel & Posner, 2015).

Bu da sessizliğin yalnızca ruhsal değil, biyolojik olarak da dengeleyici bir etkisi olduğunu ortaya koyar.

Kendini Dinlemeyi Geri Kazanmak: Uygulanabilir Öneriler

1. Günlük “dijital sessizlik” anları oluştur.
Her gün en az 15 dakika boyunca telefonu bir kenara bırak. Sessizce oturmak, içsel yankının duyulmasına izin verir.

2. Zihinsel farkındalık yerine “bedensel farkındalık” çalış.
Bazen zihni susturmanın yolu bedeni duymaktır. Nefesin, kalp atışının veya kas gerginliğinin farkına varmak, kendinle yeniden bağlantı kurmanı sağlar.

3. Yazmak yerine duymayı dene.
Günlük tutmak faydalıdır, ancak bazen sadece duymak gerekir. Duygularının içinden geçmesine izin ver; onları tanımlamaya ya da çözmeye çalışma.

4. Gürültüden değil, sessizlikten öğren.
Çoğu zaman cevap, sessizliğin içinde gelir. Bu, düşünmeyi bırakmak değil, düşüncelerin ardındaki “seni” duymaktır.

5. Profesyonel destek al.
Eğer sessizlikle kalmak zor geliyorsa, bu geçmişte bastırılmış duygularla ilişkili olabilir. Bir psikologla çalışmak, bu süreci güvenli hale getirir.

Neden Bu Kadar Önemli?

Kendini dinleyememek, aslında kendi yaşamını anlamlandıramamaktır. Çünkü insanın iç sesi, yönünü bulmasını sağlayan bir pusuladır. Sürekli dışsal onay arayışı içinde olan birey, bu pusulayı başkalarının eline bırakır.

Psikoterapide sıklıkla gözlemlenen bir durumdur: danışanlar “ne hissettiğini bilmediğini” söyler. Oysa duygular fark edilmedikçe ortadan kaybolmaz — yalnızca derine gömülür. Sessizlik, bu bastırılmış parçaların yavaşça su yüzüne çıkmasına alan tanır.

Kendini dinlemek; yalnızlık değil, psikolojik bütünlük deneyimidir. Zihnin sessizleşmesi, benliğin merkezine dönmek anlamına gelir. Bu dönüş, dış dünyadan kopmak değil, onunla daha dengeli bir ilişki kurabilmek için içsel kökleri güçlendirmektir.

Sonuç

Çağımızın en büyük paradokslarından biri, iletişim hiç olmadığı kadar artarken, içsel bağlantının hiç olmadığı kadar zayıflamasıdır. Gerçek sessizlik, gürültünün yokluğu değil; farkındalığın varlığıdır.

Bir psikolog olarak söylüyorum: Kendini duymak, terapi odasında atılan ilk adımdır — çünkü iyileşme, önce içsel yankıyı dinlemekle başlar.

Kaynakça

Füstös, J., Gramann, K., Herbert, B. M., & Pollatos, O. (2013). On the embodiment of emotion regulation: Interoceptive awareness facilitates reappraisal. Social Cognitive and Affective Neuroscience, 8(8), 911-917. https://doi.org/10.1093/scan/nss089

Raichle, M. E. (2015). The brain’s default mode network. Annual Review of Neuroscience, 38, 433-447. https://doi.org/10.1146/annurev-neuro-071013-014030

Tang, Y. Y., Hölzel, B. K., & Posner, M. I. (2015). The neuroscience of mindfulness meditation. Nature Reviews Neuroscience, 16(4), 213-225. https://doi.org/10.1038/nrn3916

Zeynep Yelaldı
Zeynep Yelaldı
Zeynep Yelaldı, psikoloji alanında lisans eğitimini tamamlamış ve çeşitli sertifikalarla uzmanlığını pekiştirmiş bir psikologdur. Akademik bilgisini sahadaki deneyimiyle birleştirerek, bireylerin zihinsel iyi oluşunu desteklemeye odaklanmaktadır. Nöropsikolojik gelişimden duygusal dayanıklılığa kadar geniş bir yelpazede çalışmalar yürütmekte ve profesyonel içerikler üretmektedir. Şu anda, psikoloji alanındaki bilgi ve deneyimlerini yazılı içeriklerle aktarmaya başlayarak, bilimsel bilgiyi daha geniş kitlelere ulaştırmayı hedeflemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar