Bellek, uzun yıllar boyunca insan zihninin güvenilir bir kaydedicisi olarak değerlendirilmiştir. Ancak 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yapılan araştırmalar, hatırladığımız şeylerin gerçeğin tam bir yansıması olmadığını, aksine belleğin dinamik ve yeniden yapılandırılan bir süreç olduğunu ortaya koymuştur. Yanlış anı oluşumu bu yapının en çarpıcı örneklerinden birini sunar. Bir kişi tüm samimiyetiyle, yüksek eminlik düzeyiyle ve detaylı biçimde anlattığı bir olayın aslında hiç yaşanmamış olabileceği fikri, bellek çalışmalarının temel taşlarından biri hâline gelmiştir (Misirlisoy, M., & Ceylan, S. 2014). Özellikle Elizabeth Loftus’un tanıklık üzerine yaptığı çalışmalar, insan belleğinin ne kadar kolay biçimlendirilebileceğini gözler önüne sermiştir.
Yanlış Anı Oluşumunun Mekanizmaları
1. Belleğin Yeniden Yapılandırıcı Doğası
Bellek, bilgiyi ham bir şekilde depolamaz; bireyin mevcut şemaları, beklentileri ve inançları doğrultusunda anlamlandırıp yeniden inşa eder. Bir anıyı hatırlama, aslında geçmişteki bir “kayıttan” bilgi çekmek değil, o bilgiyi parçalar hâlinde yeniden oluşturmak anlamına gelir (Nash, R. A., & Wade, K. A. 2009). Bu süreçte boşluklar, bireyin deneyimlerine veya kültürel şemalarına dayanarak doldurulur ve hatırlanan olay gerçekliğinden sapabilir.
2. Önerilebilirlik ve Dış Etki
Önerilebilirlik, yanlış anı oluşumunun en güçlü tetikleyicilerinden biridir. Yönlendirici sorular, yanlış bilgi içeren ifadeler veya sosyal baskı, kişinin anılarını değiştirebilir. Loftus ve Palmer’ın klasik deneylerinde kullanılan “çarpmak” yerine “birbirine girmek” gibi kelimeler, katılımcıların hız tahminlerini ve olay algılarını sistematik olarak değiştirmiştir. Bu durum, tanık ifadeleri gibi adli süreçlerde ciddi hatalara yol açabilir.
3. Kaynak İzleme Hataları (Source Monitoring Errors)
Kişi, zihnine giren bilginin kaynağını hatırlamakta zorlandığında yanlış anı oluşabilir. Bir bilginin bir filmden mi, bir konuşmadan mı yoksa gerçek deneyimden mi geldiği karıştırıldığında, kişi olmayan bir olayı kendi yaşam öyküsüne dahil edebilir. Bu mekanizma özellikle hayal gücü yüksek kişilerde ve çocuklarda daha güçlü etki gösterir (Erol, E. & Can, H. 2025).
4. Hayal Etme Etkisi ve İnandırıcılığın Artışı
Bir olayı hayal etmek, o olaya ait zihinsel imgelerin ayrıntı kazanmasına yol açar. Tekrarlanan hayaller, anının “canlılık” düzeyini artırarak gerçek bir anıya benzetir. Bu fenomen imagination inflation olarak bilinir. Özellikle terapötik ortamda yapılan yanlış yönlendirmeler, sahte travma anılarının oluşmasına kadar varabilir (Nash, R. A., & Wade, K. A. 2009).
5. Duygu ve Stres Faktörleri
Duygusal olarak yoğun olaylar güçlü anılar bıraksa da bu durum her zaman doğruluğu garanti etmez. Stres hormonları olayın bazı parçalarını aşırı pekiştirirken diğerlerini bastırabilir. Travmatik olaylara ilişkin “çekirdek anı” korunabilir, ancak çevresel unsurlar çarpıtılabilir veya yeniden yapılandırılabilir. Bu, travma sonrası yanlış anı olasılığını artırır (Misirlisoy, M., & Ceylan, S. 2014).
6. Nörobiyolojik Mekanizmalar
Yanlış anı oluşumunun beyin düzeyinde açıklanması fenomeni daha iyi anlamamızı sağlar.
• Hipokampus, bağlamsal bilgilerin kodlanmasından sorumludur. Eksik veya belirsiz bağlam, yanlış çağrışımlara yol açabilir (Cabeza, R., & Nyberg, L. 2000).
• Prefrontal korteks, kaynak izleme ve karar verme süreçlerinde görev alır. Bu bölgedeki zayıf aktivasyon, gerçek ile hayal arasındaki ayrımı bulanıklaştırabilir (Slotnick, S. D., & Schacter, D. L. 2004).
• Fonksiyonel görüntüleme çalışmaları, doğru ve yanlış anıların beyin aktivasyonlarının şaşırtıcı biçimde benzer olduğunu göstermiştir. Bu da kişinin yanlış bir anıya güçlü bir inanç geliştirmesini biyolojik olarak açıklamaktadır (Slotnick, S. D., & Schacter, D. L. 2004).
Klinik ve Adli Uygulamalar Açısından Önemi
1. Klinik psikoloji
• Yanlış yönlendirici terapi teknikleri, sahte travma anılarının oluşmasına neden olabilir.
• Dissosiyatif bozukluklar, kişinin gerçeklik algısını zayıflatıp bellek çarpıtmalarını artırabilir.
• Terapistler için önerilen yaklaşım, bellek içeriğini doğrulamak değil, kişinin duygusal deneyimini ve işlevselliğini iyileştirmektir (Akdoğan, M., Akırmak, Ü. & Gürsoy, İ. 2020).
2. Hukuk psikolojisi
• Tanık ifadeleri, yanlış anıya karşı son derece savunmasızdır.
• Sorgu tekniklerinde yönlendirici sorular geri dönüşü olmayan hatalara yol açabilir.
• Çocuk tanıklarla yapılan görüşmelerde önerilebilirliğe bağlı hatalar daha yaygındır (Alpar, G., Er, N. & Mermerci, A. S. 2007).
Yanlış anı oluşumu, belleğin esnek ve yeniden şekillenen bir süreç olduğunu açıkça göstermektedir. Bellek sisteminin sağladığı bu esneklik, öğrenme ve uyum açısından avantajlı olsa da gerçeğin çarpıtılmasına yol açtığında ciddi sonuçlar doğurabilir (Misirlisoy, M., & Ceylan, S. 2014). Bu nedenle özellikle klinik ve adli alanlarda çalışan uzmanların, bellek süreçlerinin doğasını iyi anlaması büyük önem taşımaktadır. Son yıllardaki nörobilimsel bulgular, yanlış anıların biyolojik bir temelinin olduğunu göstererek fenomenin doğal bir bilişsel süreç olduğunu kanıtlamaktadır. Belleğin “kusurlu” yapısını anlamak, hem bireysel farkındalık hem de profesyonel uygulamalar açısından kritik bir adımdır.
Kaynakça
Akdoğan, M., Akırmak, Ü., & Gürsoy, İ. (2020). Türkçe kelimelerin bellek yanılması üretme oranlarının Deese–Roediger–McDermott (DRM) paradigması ile incelenmesi. Türk Psikoloji Yazıları, 23(46), xx–xx.
Alpar, G., Er, N., & Mermerci, A. S. (2007). Görgü tanıklığında bellek hataları: Olay sonrası bilginin ve tuzak soruların hatırlama ve kaynak izleme üzerindeki etkisi. Türk Psikoloji Yazıları, 10(20), 1–17.
Cabeza, R., & Nyberg, L. (2000). Imaging cognition II: An empirical review of 275 PET and fMRI studies. Journal of Cognitive Neuroscience, 12(1), 1–47.
Erol, E., & Can, H. (2025). Yaşlanmada bellek yanılması ve bilişsel temelleri üzerine bir derleme. Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 25(46), 393–410.
Misırlısoy, M., & Ceylan, S. (2014). Olay sonrası yanlış bilgi paradigması: Yaşlanma ve stresin etkisi. Türk Psikoloji Yazıları, 17(33), 60–70.
Nash, R. A., & Wade, K. A. (2009). Inflating the truth: How repeated questioning can lead to false autobiographical memories. Applied Cognitive Psychology, 23(8), 1248–1266.
Slotnick, S. D., & Schacter, D. L. (2004). A sensory signature that distinguishes true from false memories. Nature Neuroscience, 7(6), 664–672.


