Çarşamba, Ekim 15, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Harflerin Ötesinde: Disleksiye Dair Yanlış Bilinenler ve Bilimsel Gerçekler

Disleksi: Tanım, Nedenler, Yaygınlık, Yanlış Bilinenler ve Tedavi Yaklaşımları

Disleksi, okuma, yazma ve heceleme becerilerinde yaşanan kalıcı zorluklarla tanımlanan nörogelişimsel bir öğrenme bozukluğudur. Amerikan Psikiyatri Birliği’nin DSM-5 sınıflandırmasında “Özgül Öğrenme Bozukluğu” başlığı altında yer almakta ve özellikle okuma güçlüğü biçiminde tanımlanmaktadır. Bu durum, bireyin zekâsıyla ilişkili değildir; disleksi, normal ya da üstün zekâya sahip bireylerde de ortaya çıkabilmektedir.

Disleksinin nedenleri çok boyutludur. Nörobiyolojik açıdan, beynin sol hemisferindeki okuma ve dil işlemleme bölgelerinde (temporo-parietal ve oksipito-temporal alanlar) farklılıklar saptanmıştır. Genetik araştırmalar, aile öyküsünde disleksi bulunmasının önemli bir risk faktörü olduğunu, bazı genlerin (ör. DCDC2, KIAA0319) bu durumla ilişkili olabileceğini göstermektedir. Çevresel faktörler de (erken dönemde yetersiz okuryazarlık deneyimi, düşük sosyoekonomik düzey, dil gelişiminde gecikmeler) risk etkenleri arasındadır, ancak tek başına belirleyici değildir.

Disleksi en sık olarak ilkokul çağında (7–9 yaş) fark edilmektedir. Çocuklar okuma-yazmayı öğrenmeye başladığında harf-ses eşleştirmede zorluk, akıcı okuma becerisinde gerilik, yazım hataları ve okuduğunu anlamada güçlükler belirgin hale gelir. Bununla birlikte, okul öncesi dönemde de kafiye yapmada zorluk, sözel bellek problemleri veya yön-karıştırma eğilimleri gibi ipuçları gözlenebilir.

Disleksi Hakkında Yaygın Yanlış Bilgiler

Toplumda disleksiye ilişkin birçok yanlış inanış bulunmaktadır. Bunlardan en yaygını, disleksinin zekâ geriliği ile eş tutulmasıdır. Oysa disleksi, bireyin genel zekâ düzeyi ile ilişkili değildir; disleksiye sahip bireylerin büyük çoğunluğu normal ya da üstün zekâya sahiptir (Snowling, 2013). Bir diğer yanlış inanış ise disleksinin yalnızca harfleri ters yazmaktan ibaret olduğudur. Harfleri ters yazma, okuma-yazma gelişiminin erken dönemlerinde pek çok çocukta görülebilen geçici bir durumdur; disleksi ise çok daha kapsamlı bir dil-işlemleme güçlüğüdür (Vellutino, Fletcher, Snowling, & Scanlon, 2004).

Ayrıca, disleksinin kendiliğinden geçeceği veya nadiren görülen bir bozukluk olduğu yönündeki inanışlar da bilimsel verilerle çelişmektedir. Disleksi kalıcıdır ancak uygun eğitimsel müdahalelerle bireyler okuma ve yazma becerilerinde önemli ilerlemeler kaydedebilir (Lyon, Shaywitz, & Shaywitz, 2003). Yaygınlık açısından bakıldığında, uluslararası araştırmalar disleksinin çocuk nüfusunun yaklaşık %5–10’unda görüldüğünü ortaya koymaktadır (Peterson & Pennington, 2015). Tek bir eğitimsel yöntemin tüm bireylerde aynı etkiyi yaratacağına dair inanç da yanlıştır; disleksi heterojen bir yapıya sahip olduğundan, müdahaleler bireysel ihtiyaçlara göre uyarlanmalıdır (Snowling & Hulme, 2012).

Disleksi Tedavi Yaklaşımları ve Müdahale Yöntemleri

Disleksiye yönelik doğrudan bir farmakolojik tedavi bulunmamaktadır. Çünkü disleksi, beynin özellikle sol hemisferdeki dil ve okuma ile ilgili bölgelerinde yapısal ve işlevsel farklılıklarla ilişkili nörogelişimsel bir öğrenme bozukluğudur (Shaywitz & Shaywitz, 2008). Bu nedenle tedavi, esas olarak özel eğitim programlarına dayandırılmaktadır. Etkin müdahaleler; bireyselleştirilmiş öğretim yöntemleri, çoklu duyusal yaklaşımlar ve yapılandırılmış okuma programlarını içermektedir. Örneğin Orton-Gillingham yaklaşımı, görsel, işitsel ve kinestetik-duyusal kanalları birlikte kullanarak okuma becerilerinin gelişimini destekleyen en bilinen yöntemlerden biridir (Ritchey & Goeke, 2006).

Bununla birlikte, disleksiye sahip bireylerde Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) gibi komorbid tanılar sıkça görülmektedir. Araştırmalar, disleksi ile DEHB’nin birlikte görülme oranının %30–40 arasında olduğunu göstermektedir (Germanò, Gagliano & Curatolo, 2010). Bu tür eş tanılar mevcut olduğunda, metilfenidat gibi uyarıcı ilaçlar, yalnızca DEHB semptomlarını azaltmak amacıyla hekimler tarafından reçete edilebilmektedir. İlaç tedavisi; dikkat, odaklanma ve dürtü kontrolü üzerinde olumlu etkiler yaratarak, eğitimsel müdahalelerin daha etkili uygulanmasına dolaylı katkı sağlar (Bental & Tirosh, 2008). Ancak ilaç tedavisinin disleksiyi doğrudan ortadan kaldırmadığı özellikle vurgulanmalıdır.

Sonuç: Bilimsel Gerçeklerle Disleksiyi Anlamak

Sonuç olarak, disleksi erken tanı ve doğru eğitimsel müdahale ile yönetilebilen kalıcı bir öğrenme bozukluğudur. Yanlış inanışların düzeltilmesi, hem ailelerin hem de eğitimcilerin doğru yönlendirme yapabilmesi açısından kritik önemdedir. Akademik literatür, bireyselleştirilmiş ve çok yönlü eğitimsel yaklaşımların disleksiye sahip bireylerin akademik başarısını ve psikososyal uyumunu önemli ölçüde artırdığını ortaya koymaktadır.

Kaynakça

Tutkunur Ünlü
Tutkunur Ünlü
Merhaba, ben Uzman Psikolog Tutkunur Ünlü. Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde Bağımlılık ve Doping ile Mücadele yüksek lisans programında eğitimime devam ediyorum. Lisans eğitimimi Sosyal Hizmet ve İngilizce Psikoloji bölümlerinde üç yılda onur derecesiyle tamamladım. Çalışma alanımın merkezinde nörogelişimsel bozukluklar (DEHB, öğrenme güçlükleri, otizm spektrum özellikleri), bağımlılık, kaygı ve depresyon gibi psikolojik zorluklar yer alıyor. Hem çocuklar hem de yetişkinlerle çalışıyor, danışanlarımın ihtiyaçlarına göre bilimsel temelli yaklaşımlarla destek sunuyorum. Bireysel terapi sürecinin yanı sıra aile temelli müdahaleler, psikoeğitim çalışmaları ve dijital bağımlılık üzerine danışmanlık hizmetleri de veriyorum. Ayrıca akademik çalışmalarımda ekran bağımlılığı, yalnızlık, aşırı odaklanma ve kaygı-depresyon ilişkileri üzerine yoğunlaşıyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar