Güven duygusu, romantik ilişkilerin temelini oluşturmaktadır ve ilişkilerin sağlıklı biçimde sürdürülebilmesinde yeri çok önemlidir. Ancak güvenin zedelendiği noktada, ilişkide kırılma yaşanır. Her şüphe, bir teyit arayışına; her suçlama, bir savunma mekanizmasına dönüşür. İlişkinin yapısı sarsılır, zihin devreye girer ve sorular başlar: “Acaba gerçekten bir şey mi var? Yoksa sadece kuruntu mu yapıyorum?”
Ancak haklı ya da haksız olması fark etmeksizin, yoğun şüphe duygusu ve güven eksikliği ilişkilerin temelini sarsar. Bu durum yalnızca ilişkinin niteliğini değil, bireylerin psikolojik sağlığını da doğrudan etkiler.
Güvensizlik Neden ve Nasıl Oluşur?
İlişkilerde yaşanan şüphelerin kaynağı çok çeşitli olabilir. Kimi zaman partnerin davranışlarındaki tutarsızlıklar, kimi zaman da geçmiş deneyimler bu şüpheyi tetikler. Özellikle daha önce aldatılmış, terk edilmiş ya da duygusal olarak ihmal edilmiş bireyler, yeni bir ilişkide benzer durumu tekrar yaşama korkusuyla tetikte olurlar.
Bu tetikte olma hali, partnerin davranışlarını kontrol etme, sorgulama ve eleştirme eğilimine dönüşebilir. Birey teyit arayışına girerek partnerinin telefonunu inceleyebilir, sosyal medya etkileşimlerini takip edebilir ve davranışlarını analiz edebilir. Bu da zamanla ilişkide ciddi gerginlik yaratır.
Öte yandan, güvensizlik her zaman geçmiş travmalardan kaynaklanmaz. İlişki içinde yaşanan gizlilik, yalanlar, iletişim eksikliği ya da partnerin tutarsız davranışları da şüphe ortamını besleyebilir. Bu durumda duyulan güvensizlik yalnızca bireysel bir kuruntu değil, mevcut ilişkinin doğrudan bir sonucudur.
Kimileri ise özsaygı eksikliği nedeniyle sürekli terk edilme ya da yeterli görülmeme korkusu yaşar. Bu tarz kişilerde “bağlanma stili” güven sorunlarının temelinde yer alabilir. Özellikle kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler, partnerlerinin ilgisini sürekli test etme eğilimindedir ve ilişkide en ufak değişiklik bile onlar için bir tehdit olarak algılanabilir (Hazan & Shaver, 1987).
Güvenin Çift Yönlü Doğası
Prof. Dr. İoanna Kuçuradi’nin bir konuşmasında belirttiği gibi:
“Güven duymak için güvenilir bir insanla, güven duyabilen bir insanın karşılaşması gerekir.”
(Kuçuradi Felsefe ve İnsan Hakları Vakfı, 2023)
Bu tespit, güvenin çift yönlü doğasını çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. İlişkide bir tarafın güvenmesine rağmen, diğer taraf bu güvene layık davranmazsa bağ zayıflar. Aynı şekilde, biri ne kadar dürüst ve açık olursa olsun, karşısındaki kişi sürekli şüpheyle yaklaşıyorsa yine sağlıklı bir ilişki kurulamaz. Çünkü güven, iki tarafın da birbirine açık, dürüst ve net olmasıyla inşa edilir.
Ancak kimi zaman kişi, partnerinin gayet tutarlı ve samimi davranışlarını bile kendi içsel korkularıyla çarpıtarak “bir şeyler saklıyor” şeklinde yorumlayabilir. Bu yanlış algılar, kişinin kendi kaygılarını, değersizlik duygularını ya da aşırı sahiplenme arzusunu yönetememesinden kaynaklanır. Sonuçta birey, sezgileriyle gerçeklik arasında sıkışır; tekrar tekrar teyit arayışına girer. Bu döngü yalnızca ilişkiye zarar vermekle kalmaz, kişinin psikolojik dengesini de ciddi biçimde yıpratır.
Psikolojik Yorgunluk ve Ruhsal Etkiler
Güvensizlik yalnızca şüphenin haklı çıkıp çıkmaması değildir. Asıl mesele, bu şüpheyle birlikte gelen duygusal yükün ağır ve yıpratıcı olmasıdır. Sürekli tetikte olmak, zihinsel enerji harcamak, tartışmalarla baş etmeye çalışmak zamanla bireyin psikolojik dayanıklılığını azaltır.
American Psychological Association (2020) raporuna göre, kronik güvensizlik ve ilişki içi şüphe, anksiyete ve stres bozukluğu riskini artırmaktadır.
Kronik güvensizlik zamanla sinir sistemi üzerinde de etki yaratabilir; uyku problemleri, odaklanma zorlukları, sinirlilik ve duygusal dalgalanmalar bu durumun en yaygın belirtilerindendir. Uzmanlar, güven sorunlarının uzun vadede depresyon riskini artırabileceğini vurgulamaktadır (Pietromonaco & Beck, 2015).
Suçlama Döngüsü: Duyguların İfadesizliği
Şüphe genellikle suçlama davranışını tetikler, suçlama ise bu güvensizlik sarmalının en belirgin yansımalarından biridir. Genellikle duygusal bir savunma mekanizması olarak ortaya çıkar. Bu davranış, bireyin duygularını doğrudan ifade etmek yerine dolaylı bir şekilde aktarma çabasıdır.
Aslında suçlamaların altında yatan duygular çoğunlukla korku, kaygı, değersizlik ve terk edilme endişesidir. Ancak bu duygular ifade edilmediğinde, bağırışlarla, kıskançlıkla ya da pasif-agresif davranışlarla açığa çıkar.
Sürekli şüphe ve açıklama döngüsünün yaşandığı ilişkilerde taraflar zamanla tükenir. Bir taraf kendini sürekli savunma pozisyonunda bulurken, diğer taraf duygularını açıkça ifade etmek yerine suçlama yoluyla rahatlamaya çalışır. Bu durumda iletişim zayıflar, bağlar çözülür ve ilişkideki sevgi giderek yıpranır.
Güvensizlik Döngüsünden Kurtulmak Mümkün Mü?
Şüphelerin ortasında kalındığında ilk yapılması gereken, duyguların farkına varmak ve bu duyguları bastırmak yerine ifade etmektir. “Gerçek mi, kuruntu mu?” sorusunun yanıtı her zaman net olmayabilir; ancak bu ayrımı yapabilmek hem ilişkilerin sağlığı hem de bireyin ruhsal iyiliği açısından hayati bir öneme sahiptir.
İlişkide yaşanan her sorunun temelinde kötü niyet olmayabilir; bazen yalnızca iletişim eksikliği ya da ifade edilemeyen ihtiyaçlar söz konusudur.
Gerçek bir güven ortamı, ancak açık iletişimle mümkündür. Güven sorunu yaşayan bireylerin duygularını bastırmak yerine açıkça konuşması ve gerekiyorsa profesyonel destek alması bu noktada önemli bir adımdır. Ancak tüm çabalara rağmen güven hâlâ sağlanamıyorsa, bu ilişkiyi sürdürmek daha fazla tükenmişlik yaratmaktan başka bir işe yaramaz.
KAYNAKÇA:
-
Hazan, C., & Shaver, P. (1987). Romantic love conceptualized as an attachment process. Journal of Personality and Social Psychology, 52(3), 511–524. https://doi.org/10.1037/0022-3514.52.3.511
-
Kuçuradi, İ. [Kuçuradi Felsefe ve İnsan Hakları Vakfı]. (2023, May 10). Etik Değerler Eğitimi – Bölüm 4 [Video]. YouTube. https://www.youtube.com/watch?v=XXXXX
-
American Psychological Association. (2020, February). Stress in romantic relationships. https://www.apa.org/news/press/releases/stress/2020/relationships
-
Pietromonaco, P. R., & Beck, L. A. (2015). Attachment processes in adult romantic relationships. Annual Review of Psychology, 66, 371–398. https://doi.org/10.1146/annurev-psych-010814-015322