Çarşamba, Ekim 15, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

FLEABAG DİZİ İNCELEMESİ

Geçmişte yaşadığımız olaylar ve bu olayların hayatımız üzerindeki etkilerinin güzel bir örneği olarak bu ay yazımda 5 kez izlediğim ve yakın tarihlerde tekrar izleyeceğimi hissettiğim bir dizinin incelemesini yapacağız: “Fleabag”.

Fleabag dizisinin konusu, 30’lu yaşlarında Londra’da tek başına ayakları üzerinde durmaya çalışan bir kadının insanlar ile olan ilişkilerini anlatmasıdır. Dizi de asla adı geçmeyen Fleabag’in, birlikte kafe açtıkları en yakın arkadaşının talihsiz intiharından sonra yaşadıklarını anlatıyor. Kafeyi ayakta tutmak için yaşadığı absürt olaylar, dizinin başından beri var olan ve karakterin sürekli yaşadığı sağlıksız cinsel deneyimler, belki de dizinin bana göre en can alıcı ilişkilerinden biri olan Fleabag’in kız kardeşi Claire ile olan bağları, annesinin ölümünden sonra babalarının, kızların vaftiz anneleriyle evlenmesiyle babalık görevinin sadece kızlarını ayda bir dinlenmeleri için absürt yerlere göndermesi, Claire’in tuhaf, mutsuz ve filmin sonuna kadar bir türlü kurtulamadığı sağlıksız evliliği gibi temalarla örülmüştür.

Dizi, her bölümde birkaç saniye boşluğa uzunca bakmanıza neden olacak bazen bir sahne bazen de bir diyalogla karşınıza çıkıyor. Bu sahnelerden gelin birkaçını hep beraber inceleyelim.

Fleabag’in Kendiyle İlgili Görüşleri

İlk bölümden başlayalım. Fleabag korkunç bir gün geçirmiştir. Kafesini kurtarmak için kredi alacağı bankada yaşadığı talihsiz olay yüzünden kredi alamamış, kız kardeşiyle ayda bir babalarının bilet aldığı feminist konferanslara gitmiş ve bu konferansta Fleabag ve Claire’in ilişkilerinin çalkantılı bir durumda olduğunu fark ediyoruz.

Kız kardeşi ile olan konuşmaları esnasında Fleabag sürekli intihar eden arkadaşıyla olan anılarını hatırlıyor. Bu hatıralar aniden ve beklenmedik bir şekilde veriliyor, tıpkı hayatta da yaşadığımız gibi. Konferans başlarken konuşmacı şöyle bir soru soruyor: “Sözde kusursuz vücut karşılığında hayatlarından 5 yıl vermeye razı olan varsa el kaldırsın.” Ve el kaldıranlar ana karakterimiz ile Claire oluyor.

Konferans sonrası Claire, Fleabag’e sarılmak için hamle yapması üzerine ana karakterimiz bunu bir tehdit olarak algılıyor ve Claire’i vuruyor. Kız kardeşinden başından beri kafe için borç almak isteyen ana karakterimiz bunu söyleyemiyor. Konferanstan sonra ise otobüste tanıştığı dişlek bir adamla randevuya çıkıyor ve adamın cüzdanından para çalmaya çalışırken yakalanıyor.

Tüm bu olan şeylerin sonunda kendisini babasının evinin kapısında sarhoş bir şekilde buluyor ve babasıyla şu konuşmayı gerçekleştiriyorlar:

Fleabag: Nasıl gidiyor baba?
Babası: Ne oluyor?
Fleabag: Kesinlikle iyiyim.
Babası: Tamam.
Fleabag: Sadece…
Babası: Evet?
Fleabag: Hiçbir şey, hiç… sadece…
Babası: Neredeyse sabahın 02.00’si olacak.
Fleabag: Tamam. Evet. Sadece şey yapmak istemiştim, ben gidip… şeydi… lanet olsun. Kendimi açgözlü, sapık, bencil, duygusuz, şüpheci, kendine feminist bile diyemeyen, ahlaki yönden çökmüş bir kadın olarak görüyorum.
Babası: Tüm bunları annenden almışsın.

Bu bölüm dizinin belki de en çarpıcı bölümlerinden biri bana göre. Psikolojik ve maddi olarak çökmüş birinin, çoğu dizide olmayan bir teknikle, ana karakterin 4. duvarı kırıp izleyiciyle konuşarak hayatını anlatması… Aynı şeyleri karakterle beraber bir tokat yemiş gibi bu kadar sert bir şekilde deneyimlemek gerçekten ilk izlediğimde çok tuhaf gelmişti. Ama şimdi birçok defa izlediğimde aslında bu ilk bölümün Fleabag’in ve çevresindeki insanların psikolojik analiz açısından birçok mesaj verdiğini görüyorum.

Fleabag, en yakın arkadaşının intiharının nedeni olduğuna inanan ve onunla açtıkları kafeyi batırmanın eşiğine kadar getirdiği için girdiği suçluluk psikolojisi altında ezilen, rahatlamak için hayatına mizahı, alkolü ve kontrolsüz cinsel ilişkileri sokan biri. Hatta dizinin ilerleyen bölümlerinde intihar etmeye kalkışacaktır. Bu şekilde incelediğimizde Fleabag’in borderline kişilik bozukluğuna sahip olduğunu düşünmemek için hiçbir nedenimiz yok aslında. Seri boyunca da bu çok net bir şekilde gözüküyor. Kontrolsüz ve kendi hayatını riske sokacak davranışları dizinin neredeyse her bölümünde var.

Ama ana karakterimiz tüm bunları yaşarken ailesinin ona karşı tepkisi genelde umursamazlık ve onun tam bir bela olduğunu düşünmekle geçiyor. Onun için konuşanlar da genelde iğnelemekten başka bir şey yapmıyor. Bu tür ruhsal bozukluklarda çevre ve ailenin tutumları ve bu rahatsızlığa sahip olan kişilere yaklaşımları çok önemlidir. Desteklemek ve bir noktada anlayış göstererek psikolojik destek almasına yardım edilmelidir. Ve dizi de bu destek babası tarafından Fleabag’e belki de en tuhaf şekilde geliyor: “Doğum günü hediyesi olarak verilen bir terapi kuponu.”

Terapi Seansı

Ana karakterimiz bu sefer babasının ona doğum günü hediyesi olarak aldığı ücretsiz tek seanslık terapiye gelmiştir. Asıl amacı terapi almak değil, babasının ona hediye ettiği terapi kuponunu iade edip karşılığında para almaktır. Ama seans ilerledikçe bunu yapamayacağını fark eder ve terapistine “Bana ne yapacağımı söyle” der. Terapist ise ona “Biliyorsun. Ne yapacağını zaten biliyorsun” der. Fleabag ise ona “Peki sen niye varsın?” der.

Burada aslında toplumda çok yaygın bir düşünce olan “terapistlerin yaptığı tek şey dinlemek” algısına güzel bir gönderme bulunuyor. Terapistin görevinin danışanlarına yol göstermekten ziyade, danışanının seçtiği yolda ilerlemesini incelemek ve bazı durumlarda danışanına bu yolu seçmesinin nedenlerini hatırlatmak ve bu süreci danışanla beraber yaşamaktır. Terapistin danışan hakkında bir yönlendirme yapmaması hâlâ bazı kesimlerde “sadece dinliyorlar ve oturuyorlar” düşüncesini maalesef bu şekilde pekiştirmektedir.

Ama terapistin “sadece dinlediği” anlarda aslında birçok analiz, inceleme ve her bir danışanına yönelik biricik olan terapi sürecini oluşturması ve doğru yerlerde danışana zarar vermeden doğru tepkileri kurması gerekir. Tüm bunları yaparken danışanını gerçekten dinlediğini göstermesi önemlidir. Bu açıdan bakıldığında ruh sağlığı çalışanlarının ne kadar yoğun, yorucu ve dikkatle yürütülmesi gereken bir hizmet verdiğini hatırlamamız gerekir.

Sonuç: Mizah, Travma ve İyileşme

Tüm bunların yanında Fleabag dizisi, toplumun birçok kesiminde görülebilecek aile, arkadaş ve romantik ilişkilerin karmaşıklığını izleyiciyle buluşturmayı çok iyi başarmış gibi duruyor. Karakterin mizahı bir savunma mekanizması olarak kullanışı, çevresinin duyarsızlığıyla birleştiğinde, diziyi yalnızca bir kara mizah örneği değil, aynı zamanda derin bir psikolojik analiz metnine dönüştürüyor.

Şüheda Kurt
Şüheda Kurt
Şüheda Kurt, psikolojik danışman, aile danışmanı ve yazar olarak kariyer sürecine başlamış bulunmaktadır. Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik lisans eğitimini tamamlayan Kurt, özellikle oyun terapisi, aile danışmanlığı ve filial terapi (ebeveyn ve çocuk ilişkisi terapisi) alanlarında çalışmaktadır. Çocuk terapisi ve travma terapisi üzerinde uzmanlaşmak isteyen Kurt, psikoloji alanında gelişmeyi amaçlayıp bilgi ve deneyimlerini anlaşılır bir dilde yazmakta ve herkese yönelik içerek üretmeyi amaç edinmiştir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar