“Annem üzgünse, akşam sessizce oturmalı, babam sinirliyse cevap vermemeliyim…”
Bazı çocuklar, oyun oynamak yerine evdeki sürekli değişen havayı anlamaya çalışarak büyür. Çocuk olmanın hafifliğinden çok uzakta, ebeveynlerinin duygu durumunu anlamaya çabalar; onların üzüntüsünü gidermek, öfkesini yumuşatmak için ellerinden geleni yaparlar. Bu çocuklara bakıldığında “olgun” ya da “sorumluluk sahibi” olduğu düşünülse de, aslında yaşanmamış bir çocukluğun kaçınılmaz sonuçlarını içlerinde gizli bir yük olarak taşımaktadırlar.
Bu yazıda, ebeveyninin ruh halini yönetmeye çalışan çocukların kimliğini, duygularını ve yetişkinlikteki ilişkilerini nasıl şekillendirdiğini inceleyeceğiz. Çünkü bazen “iyi çocuk” olmanın bedeli, kendinden vazgeçmek olabilir.
Ebeveynleşme Kavramı Üzerine
Çocuklar, ebeveynlerinin rehberliğiyle onlardan duygusal destek alarak büyümektedirler. Ancak bazı çocuklar için bu durum tam tersine işlemektedir. Bu çocuklar, henüz kendi duygularını bile tanımakta zorlanırken, ebeveyniyle yer değiştirdiği, çocuğun gelişim düzeyi ile bağdaşmayan rolleri sürdürmek zorunda kalır. Bu durum, psikolojide ebeveynleşme (parentification) kavramı olarak yerini almaktadır.
Ebeveynleşme, çocuğa atanan görev ve sorumlulukların içeriğine göre ikiye ayrılmaktadır. Bu sorumluluk, araçsal (ev işleri yapmak veya küçük kardeşe bakmak) ya da duygusal (anne-babanın üzülmesini engellemek, aralarında aracı olmak) olabilir.
Çocuklar, her ne kadar erken yaşta yetişkin gibi davranmayı ve düşünmeyi öğrenseler de, başarı gibi görünen “olgunluk”, aslında bir baş etme stratejisidir. Duygusal ebeveynleşme, bu baş etme stratejileri içinde en görünmeyen ama en zararlı etkilere sahip olanıdır. Çünkü bu görünüşün ardında, gelişimsel olarak erken büyümeye zorlanmış, içsel olarak yalnızlaşmış bir çocuk vardır.
Çocuğun “Hayatta Kalma Mekanizmaları”
Duygusal ebeveynleşme yaşayan çocuklar, duygusal destek ihtiyacını karşılayamayan aile ortamlarında, kendilerine “güvenli alan” yaratma çabaları sayesinde kendilerini koruyabilmek için farklı baş etme stratejileri geliştirir. Kimisi her şeyi kontrol ederek, kimisi sessizleşerek, bazıları ise başarılı çocuk rolüne bürünerek güvende kalmaya çalışır.
Şimdi bir çocuğun yaşadığı deneyime ışık tutmak ve siz okuyuculara kendinizi tanımanıza ya da tanıdıklarınızı tanımanıza alan açmak isterim.
- Kontrolcü Çocuk: Güvende Kalmak İçin Her Şeyi Bilmek Zorunda (Hypervigilance)
Bu çocuklar, daha kimse bir şey demeden havayı koklamayı öğrenirler. Kim, ne zaman, nasıl bir ruh haliyle karşılarına çıkacak? Var olan sessizlik bir fırtınanın habercisi mi, değil mi? Ne söylersem tartışmaya neden olur? gibi sorular eşliğinde duygularını değil, ev içindeki durumları analiz ederler ve olası bir tehlikeyi fark edip önlem alabilmek için sürekli olarak tetikte olurlar. Kontrol, onlar için bir düzen veya alışkanlık değil, bir ihtiyaç haline dönüşmüş “hayatta kalma mekanizması”dır. - İyi Çocuk: Sevgiye Layık Olmak İçin Hep Uyumlu Olmak Zorunda (Compliant Child)
“Annem üzüldüğünde ağlamamalıyım, babam öfkelendiğinde sakince davranmalıyım.” Bu gibi iç seslerle büyüyen çocuklar, sevgiyi kazanmanın anahtarı olarak en iyi yaptığı şeyi yapmaya çalışır: duygularını bastırır. Sevilmek, kabul görmek ya da bazen sadece daha fazla sorun çıkmaması için sessiz kalmak gerektiğine inanır, çünkü duygular, lüks değil, kriz sebebidir onlara göre. Yıllar geçse de o iç ses susmaz. Patronunun suratındaki gölgeyle çocukluk evindeki havayı karıştırabilir. Partnerinin sessizliğinde bir fırtına arayabilir. - Başarılı Çocuk: Görülmek İçin Mükemmel Olmak Zorunda (Overachiever)
Bazı çocuklar ise ailedeki duygusal dengesizlikle başa çıkmak için “başarıyı” bir strateji olarak benimser. Görülmeyi ve huzurlu bir ortamı, ancak işe yaradıklarında ya da mükemmel olduklarında hak ettiklerine inanabilirler. Bu yüzden derslerde çok başarılı olurlar, öğretmenler tarafından takdir edilir, sosyal olarak uyumlu görünürler. Ancak bu “başarılı çocuk” kimliği, çoğu zaman kalkan görevi taşır. Duygusal kırılganlıklarını görünmez kılmak için güçlü görünmeye çalışırlar, yani başarı, onların görünmez zırhı olur.
Duygusal Ebeveynleşmenin Uzun Vadeli Etkileri
Çocuklukta geliştirilen bu baş etme stratejileri, kısa vadede işe yarıyor gibi görünse de, bastırılan duygular ve ötelenen ihtiyaçlar, kimlik gelişiminde çatlaklar oluşmasına neden olabilir. Ebeveynleşen çocuklar, gelişimlerinin ötesinde sorumluluk almaları dolayısıyla, bu süreçte kendilerine ve dış dünyaya dair temel inançlar da geliştirirler. Bunun yanında, baş etme mekanizmaları, her ne kadar “uyumlanma biçimi” olarak görünse de, geleceğe taşıdıkları ilişkisel örüntülerin, benlik algısının ve duygusal ihtiyaçların şekillenmesinde belirleyici bir rol oynar. Bunların bir çıktısı olarak, birey kendi ihtiyaçlarını ve sınırlarını göz ardı etmeye de oldukça meyilli olabilir.
Öyle ki, yapılan araştırmalarda, duygusal ebeveynleşmeye maruz kalan bireylerde depresyon, anksiyete, tükenmişlik, düşük özsaygı, bağlanma problemleri ve travma sonrası stres belirtilerinin daha yaygın olduğu gözlemlenmiştir (Hooper, 2007b; Chase, 1999).
Bu bireyler genellikle şu tür içsel seslere ve inançlara sahip olabilirler:
- Yük olmamalıyım.
- Ne kadar faydalı olursam, o kadar sevilirim.
- İyi olmalıyım, güçlü görünmeliyim, hata yapmamalıyım.
Bu durumun bir diğer sonucu da sınır problemleridir. Ebeveynleriyle kurdukları “duygusal hizmet” ilişkisi, ileride arkadaşlık, romantik ilişki ya da iş hayatında da kendini tekrar edebilir. Kimi zaman başkalarının sorunlarını çözmeye çalışırken kendilerini ihmal ederler, kimi zaman ise duygusal yakınlık onları rahatsız eder, çünkü bu, çocukluklarındaki sorumluluk çağrışımlarını tetikler.
Bu Döngü Kırılabilir mi?
Evet. Bu döngü farkındalıkla kırılabilir.
Çocukluğunuzda başkalarının duygularını kendi sorumluluğunuz gibi taşıdıysanız, bu yük artık size ait olmayabilir. Belki bir zamanlar sevgi görmek için “iyi”, “sessiz” ya da “başarılı” olmanız gerekti. Ama artık yetişkinsiniz ve ihtiyacınız olanı, kim olduğunuzu bilme zamanıdır.
Şunları hatırlamak, iyileşme sürecinde size yardımcı olabilir:
- Kendinize alan tanımak bencillik değil, iyileşmenin ilk adımıdır.
- Sınır koymak uzaklaşmak değil, yakınlığın daha sağlıklı bir hâlidir.
- İhtiyacını dile getirmek yük olmak değil, insan olmaktır.
Kendine Dönmenin Küçük Bir Yolu
Eğer bu satırları okurken, çocukluğunuzda benzer bir yükü taşıdığınızı hissettiyseniz… Yalnız değilsiniz. Ve şunu bilmenizi isterim: Bu duygularla baş etmek için kendinize şefkatle yaklaşmanız mümkün. İşe küçük bir adımla başlayabilirsiniz:
Her gün kendinize sadece birkaç dakika ayırarak şu üç soruyu sorun:
- Bugün ne hissettim?
- Bu duygunun bana ait olduğunu nereden biliyorum, yoksa başkasının duygusunu mu taşıyorum?
- Bu duyguma nasıl bir alan tanıyabilirim?
Bu basit pratik, gün içinde taşıdığınız duyguları ayırt etmenize ve gerçek ihtiyaçlarınızı fark etmenize yardımcı olabilir. Unutmayın: Duygular bastırıldıkça büyür, ama görüldüklerinde dönüşür.
Ve unutmayın: Duygusal ebeveynleşme bir kader değildir. Farkındalık, kendi hikâyenin yazar koltuğuna yeniden oturmanın ilk adımıdır.
Kaynakça
- Chase, N. D. (1999). Burdened children: Theory, research, and treatment of parentification. Thousand Oaks, CA: Sage Publications.
- Hooper, L. M. (2007b). The application of attachment theory and family systems theory to the phenomena of parentification. The Family Journal, 15(3), 217–223. https://doi.org/10.1177/1066480707301290
- Jurkovic, G. J. (1997). Lost childhoods: The plight of the parentified child. New York: Brunner/Mazel.
- Nesne Psikoloji Dergisi. (2017). Çocukluktaki Ebeveynleşme Yaşantılarının Özellikleri ve Birey Üzerindeki Etkileri. Nesne Psikoloji Dergisi, 5(10), 223-234.