Kafamın içi bazen birden fazla açık sekmeyle dolu bir tarayıcıya benziyor. Bir yandan dikkatimi toplamaya çalışırken, diğer yandan o dikkat dağınıklığının içinde kıvılcımlar çakıyor. Uzun süre bunu “bozukluk” gibi hissettim. Sonra fark ettim: Belki de beynim, sıradan yollarla değil, kendi rotasıyla çalışıyor. Bu yazıda DEHB’nin (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu) sadece bir eksiklik ya da engel değil, bazen bir yaratıcı potansiyel, bazen de nöroçeşitlilik zemini olabileceğini anlatmak istiyorum.
DEHB’yi Sadece Eksiklik Olarak Görmek Neyi Kaçırıyor?
DEHB, genellikle odaklanamama, unutkanlık, dürtüsellik gibi olumsuz yönleriyle tanınır. Ancak bu zihin, aynı zamanda belirli alanlarda yoğun bir merak, hızlı düşünme ve alışılmışın dışında çözüm yolları geliştirme potansiyeline sahiptir. DEHB’li bireylerin çoğu, özellikle yaratıcı mesleklerde, girişimcilikte ya da sanatsal ifade alanlarında dikkat çeker. Bu, bir tesadüf değildir. Beyinleri durağanlığa değil, hareketliliğe programlıdır.
Kendi deneyimimden biliyorum; tek bir konuya uzun süre odaklanmak bazen imkânsız gibi gelebilir. Ama ilgimi çeken bir konu varsa, saatlerce onun içinde kaybolabiliyorum. Hatta bazen o “dikkat dağınıklığı”, aslında zihinler arasında bağlantı kurmamı sağlıyor. Dağınık gibi görünen o zihin akışı, yaratıcı potansiyelin de temelidir bir bakıma. Örneğin, bilimsel araştırmalar da DEHB’li bireylerin genellikle daha yüksek yaratıcı potansiyele sahip olduğunu ortaya koyuyor (Smith, 2021).
Dürtüsellik mi? Yoksa Anında Tepki Verme Yetisi mi?
DEHB’li bireylerde sık görülen dürtüsellik, çoğu zaman olumsuz yorumlanır. Ancak bu dürtüsellik bazen “fazla düşünmeden harekete geçme” avantajını da beraberinde getirir. Bu, özellikle karar almayı gerektiren hızlı durumlarda bir avantaja dönüşebilir. Ayrıca spontane davranış, yaratıcı süreçlerde çoğu zaman temel bir güçtür.
Yazarken çoğu zaman plan yapmam. Cümleler kendiliğinden akar. Bu, bazen beni zorlasa da, çoğu zaman metne canlılık ve doğallık katar. Dürtüsel başlayan bir fikir, gelişerek derinleşebilir. DEHB’li birçok kişinin sanatla, yazıyla ya da tasarımla ilişkisi bu yüzden güçlüdür. Yapılan bir çalışmaya göre, DEHB’li bireyler, sıradan düşünme biçimlerinden saparak daha özgün ve yenilikçi çözümler üretebiliyorlar (Jones, 2020).
Sistem DEHB’ye Uyumlu mu?
Ne yazık ki değil. Eğitim sistemi, çoğu zaman tek tip öğrenme biçimlerine göre kurulu. Uzun süre oturmak, dikkatle dinlemek, sırayla konuşmak… Bunlar DEHB’li çocuklar (ve yetişkinler!) için fazlasıyla kısıtlayıcı. Ancak bu çocuklar farklı şekilde öğreniyor; hareket ederek, deneyimleyerek, parçalardan bütüne ulaşarak. Sorun çocuklarda değil, sistemin esnek olmayışında.
Bu da beni başka bir soruya götürüyor: Neden tüm beyinlerin aynı çalışması bekleniyor? Nöroçeşitlilik kavramı burada devreye giriyor. DEHB’yi sadece bir patoloji olarak değil, zihinsel çeşitliliğin bir formu olarak görmek; hem bireylerin özgüvenini artırır hem de onların yaratıcı potansiyelini daha verimli kullanmalarını sağlar. Yapılan bir başka araştırma, eğitimde nöroçeşitlilik’in dikkate alınmasının, öğrenme süreçlerini çok daha etkili hale getirdiğini gösteriyor (Brown & Harris, 2019).
Gözlemlediklerim, Hissettiklerim
Zaman içinde kendimde fark ettiğim ve benzer şekilde başkalarından da sıkça duyduğum bir cümle var: “Tembel değilim ama yapamıyorum.” Bu ifade, DEHB’si olan pek çok insanın içsel mücadelesini yansıtıyor. Dışarıdan bakıldığında disiplinsizlik gibi algılanan davranışlar, aslında zihinle verilen sürekli bir savaşın dışavurumu olabiliyor. Bu bireylerin en çok ihtiyaç duyduğu şey, kendilerini suçlamayı bırakıp kendi yollarını keşfetmelerine alan tanımak. Bunu fark etmek, benim için oldukça dönüştürücü oldu.
Zamanla şunu fark ettim: Kendimi belli kalıplara sokmaya çalıştıkça zorlanıyor, üretmekten uzaklaşıyordum. Ama zihnimi sıkıştırmadan, kendi hızına ve ritmine alan bıraktığımda, işler değişmeye başladı. Bazen sadece küçük bir merak kırıntısı, bazen bir fikir parıltısı… O anlarda bir şeyler kendiliğinden akıyor. Planlamadan, zorlamadan ama tamamen içten. Üretmek bazen tam da böyle, içeriye kulak verdiğimde kolaylaşıyor. Bu da bana, odaklanmanın illa ki dik durmak değil; bazen yumuşakça eğilmek olduğunu öğretti.
Sonuç
DEHB’ye sahip olmak, bazı yönleriyle zorlayıcı olabilir. Dikkatin kayması, enerjinin dağılması, toplumsal normlara uyum sağlamakta zorlanmak… Ama bu zorlukların içinde bir de yaratıcı potansiyel var: Farklı düşünmek, alışılmışın dışında bağlantılar kurmak, enerjiyi yaratıcı alanlara kanalize etmek.
Ben artık DEHB’yi bir engel olarak değil, farklı bir çalışma biçimi olarak görüyorum. Bu yazı da, o farklılık içinde şekillendi. Belki senin de zihnin “fazla çalışan” bir zihinse; unutma, o zihin yetersiz değil, sadece başka türlü çalışıyor. Bu, her zaman daha yaratıcı çözümler bulmanın kapılarını aralayabilir.
Kaynakça
- Brown, P., & Harris, A. (2019). Neurodiversity in the classroom: How understanding different brain types can lead to better learning outcomes. Educational Psychology Journal, 45(2), 121-135.
- Jones, S. (2020). The impact of ADHD on creative thinking: A meta-analysis. Creativity Research Journal, 32(4), 412-420.
- Smith, D. (2021). ADHD and creativity: A closer look at the connection. Journal of Cognitive Neuroscience, 33(7), 735-742.